Bir
örgütü kriz durumu ile karşı karşıya bırakan çevresel değişimlere zamanında ve
gereğince uyum sağlayamama, bilgisizlik ve iletişimsizlik durumları, yetersiz
ve hatalı eğitim faaliyetleri, yetersiz haberleşme ve koordinasyonsuzluk gibi
bir çok kaynak ve neden bulunmaktadır. Bunlardan bazıları diğerlerine göre daha
büyük ve tehlikeli sorunlar yaratabilmektedir, ancak unutulmaması gereken nokta
her birinin örgütü çeşitli düzeylerde tehdit altına soktuğudur.
Örgütleri
kriz ile karşılaştıran, krize kaynak olarak gösterilebilecek etmenler örgütün
iç ya da dış çevresinden beslenebilmekte ayrıca iç ve dış çevre faktörlerinin
etkileşimi de krize ilişkin bir zemin hazırlayabilmektedir.
İç Çevre Faktörleri ve
Kriz
Kurumların krizle karşılaşmalarına kaynaklık eden birçok
etmen, o örgütün işleyişi, yönetim tarzı, sahip olduğu insan kaynağının
özellikleri, kültürel şebekesi gibi kendi iç dinamikleriyle ilintili
olabilmektedir. Örgüt içindeki bu dinamikler kendi başlarına krize kaynaklık
edebileceği gibi aynı zamanda, başka etmenler nedeniyle karşılaşılan krizlerin
etki alanlarının genişlemesi, boyutlarının büyümesi gibi olumsuz durumları da
körükleyebilmektedir. Yani, örgütün yapı ve işleyişinden kaynaklanan problemler
çevresel şartlarla birleşince örgütün krizle karşılaşma riskini ve krizden
etkilenme oranını artırmaktadır.
Krize
kaynaklık eden iç çevre faktörlerini incelerken üzerinde durulması gereken ilk
nokta örgütün çevresel gelişmeleri takip ederken izlediği genel tutumdur. Çünkü
örgütlerin takındığı reaktif ya da proaktif tutuma göre değişiklikleri izleme,
olayları yorumlama, söz konusu değişikliklere yönelik plan ve programlar
geliştirme biçimleri de önemli farklılıklar göstermektedir. Özellikle reaktif
bir tutuma sahip örgütlerde, krize ilişkin öngörme mekanizmalarına yeterince
önem verilmemesi, kriz durumuna ilişkin olarak alınan sinyallerin ciddiye alınmaması
hatta yönetim tarafından bizzat yok sayılması, gelişmelerin sağlıklı bir
biçimde takip edilememesi gibi problemlerle daha sık karşılaşılmakta ve bu
nedenle de örgütün krizle karşı karşıya kalma ihtimali güçlenmektedir.
Kriz
durumuna düşmek istemeyen örgütlerin çevresel gelişmeleri izlemeye yönelik
proaktif bir tutum geliştirmeleri uygun olmakta yani; gelişim ve değişimleri
yakından izlemeleri, örgüt yapısını bunlara uygun biçimde değiştirip
geliştirebilecek plan ve programlar üretmeleri, krize ilişkin olarak alınan
uyarı ve sinyalleri görmezden gelme ya da inkâr etme yerine bunları dikkate
alan bir yapı içinde hareket etmeleri önerilmektedir.
Kurumların
yaşamını sürdürebilmesi ve başarı sağlayabilmesi için bütün politika ve
eylemleri de içeren, sağlam inançların bulunması gerekmektedir. Kurumun
kültürel şebekesindeki her türlü olumsuzluk; çalışanlar, iş yapma biçimleri,
örgüt içi ve dışı ilişkiler, örgütsel iletişim, örgütsel performans vb.
üzerinde yansıma bulmakta ve söz konusu süreçlerin amaçlara uygun biçimde
işlemesine engel olmaktadır. Bu noktadan hareketle, örgütün sahip olduğu
kültürel yapı ve şebeke ile ilgili olan sorunların ya da kültürün güçsüz
yanlarının krizle karşılaşma ve/veya yaşanan krizlerin etkisini çok daha
derinden hissetme anlamında önemli bir iç çevre faktörü olduğunu söylemek
mümkündür.
Krize
kaynaklık eden bir diğer örgüt içi faktör de örgütlerin kendi yaşam eğrilerinde
bulundukları yerdir. Bildiğimiz gibi örgütler, doğuş, gelişme, olgunlaşma,
gerileme ve çöküş olarak adlandırılan çeşitli evreler yaşamaktadır. Ve sayılan
her bir farklı evre kendine özgü bir takım temel dinamiklere, uygulama
alanlarına ve yönetim tarzlarına sahip olmaktadır. Örgütlerin o anda
bulundukları hayat evresinin temel dinamiklerine uygun davranış kalıpları geliştirememesi,
krizle karşılaşma riskini arttırmaktadır.
Örgütlerde
karar alma ile ilgili mekanizmaların örgüt merkezinde toplanması, örgütsel
otorite ve yetki kullanımının örgütün geneline yayılmak yerine yine merkezde ve
tek elde bulundurulması, örgütleri merkezileştirmektedir. Merkezileşme durumu
ve derecesinin artması ise örgütlerin krizle karşılaşmalarına neden olan önemli
bir iç çevre faktörü olarak görülmektedir. Çünkü böylesi bir merkezileşme
eğilimi, örgütsel ve yönetsel faaliyetlerde, formelleşme derecesini yükselten,
insiyatif kullanımına uygun bir ortam yaratmayan, yapılması gereken işleri
karmaşıklaştıran, iş görme hızını yavaşlatan ve bu nedenle de acil tepkiler
verilmesi gereken durumlarda örgütü zor durumda bırakan bir bürokrasi anlayışını
beraberinde getirerek krize zemin hazırlamaktadır.
Örgütlerdeki
hiyerarşik yapılanmalardan kaynaklanan problemler de krize kaynaklık eden
önemli iç çevre faktörlerinden bir tanesidir; çünkü, hiyerarşik yapılanma örgüt
içinde sağlıklı ve etkin bir iletişim akışını engelleyip örgütün kriz yaşama
ihtimalini güçlendirebilmektedir. Örgüt içinde sağlıklı bir iletişim ortamının
yaratılamaması gerilim, stres ve bunlara bağlı verimsizlik durumlarını
beraberinde getireceğinden örgüt için önemli bir kriz tehdidi olmaktadır.
Ayrıca örgütte çalışanlara ve yürüttükleri faaliyetlere ilişkin kontrol
mekanizmalarının nasıl işlediği de iç çevre faktörleri içerisinde dikkat
edilmesi gereken bir noktadır; çünkü, çok sıkı bir kontrol mekanizması ve dar
bir kontrol alanı çalışanların kendilerini baskı altıda hissetmelerine ve
kendilerine yeterince güvenilmediği düşüncesine neden olacağı için gerginlik ve
huzursuzluğa, çok gevşek bir kontrol mekanizması ve geniş bir kontrol alanı ise
başı boşluğa neden olabileceğinden potansiyel birer kriz tehdidi
olabilmektedir.
Örgütsel
yapı-kriz ilişkisi içinde üzerinde önemle durulması gereken bir diğer nokta da
örgüt yapısının ne derece esnek olduğudur. Örgütlerin krizle karşılaşmalarında
mekanik sistem mantığı içinde yapılanmaları ve bu yapılanmaya bağlı olarak da
çevresel değişimlere uyum sağlayamamaları dikkat çekici bir iç çevre faktörü
olarak değerlendirilmektedir. Özellikle de günümüz iş piyasalarındaki gelişim
ve değişim hızını, küreselleşme ve rekabet sürecinin etkilerini düşündüğümüzde örgütlerin
değişime uyum sağlamalarının ne kadar önemli olduğu bir kez daha ortaya
çıkmaktadır. Oysa ki mekanik örgüt yapıları bu değişimin hızına uyum
gösterebilecek bir esneklik avantajı yaratmamakta ve bu yönü ile de örgütü kriz
durumuna sürükleyebilmektedir. Günümüz örgütlerinin krizle karşılaşma
ihtimallerini düşürebilmek için organik sistem tarzında örgütsel ve yönetsel
etkinlikler yürütmeleri gerekmektedir.
Kurum
ya da kuruluşta üst yönetim tarafından benimsenen yönetim anlayışı ve üst
yönetimin sahip olduğu otoriteyi nasıl kullandığı, çalışanların motivasyon ve
performansları üzerinde etkili olmaktadır. Eğer yönetim anlayışı ve otoriteyi
kullanma biçimi, çalışanların motivasyon ve performanslarını olumlu yönde
etkileyecek biçimde kullanılmıyor ise örgüt içinde moralsizlik, huzursuzluk,
verimsizlik gibi istenmeyen durumlar ortaya çıkarak çalışanların örgüte
bağlılıklarını azaltmakta ve örgüt için bir kriz tehdidi oluşturabilmektedir.
Yöneticilerin,
örgütlerin krizle karşılaşmalarına neden olabilecek hatalarını şu şekilde
sıralamak mümkündür:
•
Yöneticilerin
gelmekte olan krizi görememeleri ve/veya gördükleri kriz sinyallerini yok
saymaları
•
Yöneticilerin
tahmin etme ve sezgi gücünün zayıf olması
•
Yöneticilerin
hızlı çevre değişimlerinde yavaş kalması
•
Yöneticilerin
çevredeki gelişmeler hakkında bilgi toplama yetersizliği
•
Üst
düzey yöneticilerin ölmesi veya plansız bir şekilde örgütten ayrılması
Örgütlerin
bilgi toplama konusundaki eksiklikleri ve yetersiz çevre analizleri de krize
kaynaklık eden iç çevre faktörlerindendir. Bilgi toplama ve toplanan bilgiyi
değerlendirme konusunda başarılı olamayan örgütlerde bilgi eksikliğine bağlı
olarak karar alma sürecinde çeşitli aksamalar ve hatalar yaşanmakta,
uygulamalar konusunda alternatiflerin belirlenmesi güçleşmekte ve dolayısıyla
da örgütün değişim ve gelişimler karşısında harekete geçme hızı yavaşlayarak
krize zemin hazırlanmaktadır.
Dış Çevre Faktörleri ve
Kriz
Kurumların
kendi iç dinamikleri dışında dış çevre faktörleri de örgütsel krizlere
kaynaklık edebilmektedir. Günümüzde örgütler açık sistem yaklaşımı içinde
hareket eden toplumsal birer organ olarak değerlendirilmekte ve dış
çevrelerinden bağımsız hareket etmeleri mümkün olmamaktadır. Bu nedenle de dış
çevrede meydana gelen her türlü değişim ve gelişim örgütler için hem potansiyel
fırsatları hem de krize neden olabilecek tehditleri içinde barındırmaktadır.
Kurumlar sürekli değişen, dinamik bir çevrede yaşamaktadır. Bu değişim
karmaşıklık ve belirsizliğe neden olarak yönetsel kararların kalitesini azaltıp
örgütü krizlere sürükleyebilmekte; ayrıca çevresel faktörlerin hızla değişmesi,
söz konusu değişikliklere hızlı bir biçimde uyum sağlamayı gerektirdiğinden,
uyum sorunları da krize zemin hazırlayabilmektedir.
Örgüt
dışı faktörler içinde söz edilmesi gereken en önemli noktalardan biri doğal
faktörlerdir. Bildiğimiz gibi fiziki ortam örgütlerin dış çevrelerini oluşturan
alanlardan bir tanesidir ve krize kaynaklık eden doğal faktörler de söz konusu
fiziki ortamla ilgili beklenmedik değişimler olarak değerlendirilmektedir.
Doğal
faktörler, örgüt yönetimleri tarafından kontrol edilmesi mümkün olmayan iklim,
toprak, su, çevre kirliliğine vb. bağlı olarak ortaya çıkan ani felaketler
olarak krize zemin hazırlamaktadır. Doğal faktörler, deprem, yangın, su
baskınları gibi sadece örgütü değil, aynı zamanda toplumu da etkileyen
olağandışı durumlar olması bakımından dikkat çekicidir. Doğal faktörleri krize
kaynaklık eden diğer etmenlerden ayıran bir diğer özellik de etkisinin çok daha
derin ve uzun süreli olarak hissedilmesi ve krizin gelişimine ilişkin belirti
ve uyarıların olmaması, erken uyarı sistemi ve kriz önleme mekanizmalarının
kullanılamamasıdır. Ancak burada üzerinde önemle durulması gereken nokta, doğal
faktörlerden kaynaklanan krizlerin önüne geçilmesinin imkânı olmamasına rağmen
bu faktörlerden kaynaklanabilecek potansiyel krizlere ilişkin tüm tedbirlerin
alınması ve krizlere hazırlıklı olunması gerekliliğidir.
Dış
çevre faktörlerinden biri de ekonomik faktörlerdir. Kurumun içinde çalıştığı
ekonomik sistem, örgütün karşılaşabileceği belirsizlik ve karmaşıklık
derecesini etkilemektedir. Merkezi planlı ekonomilerde, ekonomik birimlerin
(örgütler) davranışları merkezi otorite tarafından belirlendiğinden ve tüm
ekonomik sistem belirli planlı ve düzenlemelere dayandığından örgütlerin
karşılaşabileceği belirsizlik ve karmaşıklık derecesi, devlet müdahalesinin
bulunmadığı ve ekonomik oluşumların bir çok bağımsız öğenin etkileşimiyle
gerçekleştiği pazar ekonomilerindeki bir örgütün karşılaşabileceği belirsizlik
ve karmaşıklık derecesinden daha azdır. Diğer yönden ekonomik koşulların
niteliği de örgütü etkiler. Ekonomik dalgalanmalar ve düzensizlik, arz-talep
dengesini bozarak örgütün kullanacağı güdülerin ve satacağı ürünlerin fiyat ve
miktarını, yatırım kararlarını, kâr marjlarını vb. etkileyebilmektedir.
Teknolojik
faktörler de örgütleri etkileyen en önemli dış çevre faktörlerinden bir
tanesidir. Özellikle teknolojik değişme ve gelişme hızının çok arttığı günümüz
koşullarında söz konusu değişim ve gelişimleri takip edememek, yeni teknolojiye
uyum gösterememek örgütleri krizle karşı karşıya bırakabilmektedir.
Teknoloji
örgüt açısından çeşitli olumlu sonuçları beraberinde getirmektedir ancak
teknolojinin örgüt, özellikle de örgütün sahip olduğu insan kaynağı üzerinde
olumsuz sonuçlar doğurabildiğini de söylemek mümkündür, çünkü; teknolojideki
tüm gelişmeler örgütteki insan kaynağının sahip olduğu bilgi ve becerileri
geliştirmesini gerektirmekte buna bağlı olarak da ciddi bir uyum sorunu
getirmektedir.
Çalışanların
teknolojik gelişmelere gerektiği şekil ve sürede uyum sağlayamadığı durumlarda stres faktörü ortaya çıkmakta ve böylesi
bir ortam da krize kaynaklık edebilmektedir.
Teknolojideki
gelişim ve değişimler, örgütlerin iş görme yöntemleri, üretim süreçleri vb. pek
çok alanda değişiklikler yapılmasına neden olmaktadır. Söz konusu değişim
ortamı çalışanların kararsızlık, kuşku gibi duygularını harekete geçireceğinden
teknolojiye ve teknolojinin beraberinde getirdiği değişime karşı direnç
hareketi ortaya çıkarak örgütü krize sürükleyebilmektedir. Ayrıca yeni
teknoloji, örgütün sunduğu mal ve hizmetlerin yerine ikame edilebilir yeni mal
ve hizmetler çıkarmış ise örgüt için kriz kaçınılmaz bir son olarak
görülmektedir.
Teknoloji-kriz
ilişkisine bir başka yönden baktığımızda teknolojinin takip edilip örgütte
uygulanmasının yaratabileceği sorunlar dışında, örgütün teknolojik gelişmeleri
takip edememesinden kaynaklanan sorunların da krize neden olabileceğini
söylememiz mümkündür. Böylesi bir durum örgütün rakipleri karşısında güç ve pazar
kaybetmesine neden olabileceğinden önemli bir kriz kaynağı olarak
görülmektedir.
Hukuksal
ve siyasal faktörler de bir dış çevre faktörü olarak krize kaynaklık
edebilmektedir. Bu iki alanda meydana gelen her türlü değişiklik örgütlerin
yaşamlarını, çalışma sahalarını, iş görme biçimlerini, işçi-işveren
ilişkilerini yakından ilgilendirmekte ve örgütü olumlu ya da olumsuz anlamda
etkileyebilmektedir.
Büyüklükleri,
çalışma sahaları, amaç, politika vb. pek çok şeyleri birbirinden farklı da olsa
tüm örgütler, çalışmalarını yürüttükleri yerlerde geçerli olan hukuk
sisteminden etkilenmekte; faaliyetlerini orada geçerli olan kanunlar, tüzükler,
kararnameler gibi düzenleyici ve yönetici kurallar çevresinde
sürdürmektedirler. Bu anlamda mevcut hukuk kurallarında yapılan her türlü
değişiklik örgütler açısından bağlayıcı bir nitelik taşımakta, örgütün
çalışmalarını bu değişiklikler doğrultusunda düzenlemesi gerekmektedir. Aksi
bir durum örgütler açısından potansiyel bir kriz durumu yaratabilmektedir.
Hukuksal
düzenlemeler dışında örgütün çalışmalarını sürdürdüğü bölgelerdeki politik risk
durumları da önemli bir kriz kaynağı olarak değerlendirilmektedir.
Bir dış
çevre faktörü olarak toplumsal ve kültürel faktörler ise toplumun değer,
beklenti ve yaşam tarzlarındaki değişmeleri içermektedir. Söz konusu yönlerde
meydana gelen değişim ve sorunlar da örgütleri krize sokabilmektedir. Bu
nedenle örgütlerin iş yaptıkları alanlardaki toplumsal ve kültürel yapıyı doğru
analiz etmeleri, değişiklikleri gözlemlemeleri ve bunlara uygun faaliyetler
yürütmeleri gerekmektedir.
Dış
çevre faktörleri içerisinde değinilebilecek önemli noktalardan biri de
uluslararası çevre faktörüdür. Uluslararası çevre faktörü, günümüz örgütleri
için en ciddi kriz tehditlerini barındırmakta ve giderek çok daha fazla sayıda
örgüt uluslararası çevre faktörü içinde değerlendirilebilecek olan değişimler
nedeniyle krizle karşı karşıya kalmaktadır.
Uluslararası
çevre faktörünün örgütler için önemli bir potansiyel kriz kaynağı olmasına
neden olan küreselleşmedir. Özellikle
son 20 yıldır dünyada yaşanan küreselleşme eğilimleri, dünya düzenini alt üst
etmiş; bir çok kavram, değer, oluşum ve uygulamayı yok ederken her alanda
kendine özgü yeni düzenlemeleri ortaya çıkararak krizlere gebe bir iş ortamı
yaratmıştır. Küreselleşme dünya çapında bir yapısal değişim yaşanmasına neden
olmuş ve halen de olmaya devam etmektedir. Bu değişmelere ayak uydurabilme
çabaları da örgütler için bir kaos ortamı yaratarak çok ciddi krizlerin
yaşanmasına neden olmuştur. Küreselleşme süreci, örgütlerin iş yaptıkları
alanların genişlemesine ve ayrıca da tüm ekonomik, sosyal, hukuksal birimlerin
birbirleriyle sürdürdükleri ilişkilerin artmasına hatta dünya üzerindeki tüm
ekonomik örgütlerin birbirleriyle eklemlenmesine neden olmuştur. Bu anlamda küreselleşme,
dünyanın herhangi bir yerinde meydana gelen değişmelerin, hızla her yere
dağılımını kolaylaştıran, bir sistemin herhangi bir birimde meydana gelen sorun
ya da krizin çok kısa bir süre içinde dünya üzerinde bir çok noktaya
sıçramasına neden olan bir ortam yaratmıştır. Küreselleşme sürecinin en yoğun
olarak etkilediği alanlardan bir tanesi de rekabet anlayışı olmuş ve ortaya
çıkan yeni küresel rekabet anlayışına ilişkin uyum sorunları örgütler için
önemli bir kriz tehdidi oluşturmuştur.
Küreselleşme,
rekabetin sınırlarını genişletmenin yanı sıra rekabete ilişkin anlayışın
değişmesine de neden olmuştur. Öyle ki, küreselleşme ve küreselleşme ile
birlikte ortaya çıkan dinamiklerin etkisiyle fiyat odaklı rekabet anlayışından
uzaklaşılıp müşteri odaklı bir rekabet anlayışına doğru geçiş yaşanmıştır.
Günümüzde de örgütlerin yaşadıkları pek çok kriz müşteri kaynaklı bir özellik
göstermekte ve müşterilerinin beklentilerini gereği gibi karşılayamayan
örgütler kaçınılmaz bir son olarak krize sürüklenmektedir. Küresel rekabet
ortamı, örgütlerin rekabet avantajı sağlayabilmesi ve hatta varlıklarını devam
ettirebilmesi için rekabetten rekabet üstü kavramına geçiş yapmayı zorunlu
kılmıştır. Rekabet üstü olmak, doğrudan doğruya kavram ve fikir geliştirmeye
dayanmakta; geliştirilen yeni kavram ve fikirler de müşteri için değer
yaratılabilmesine zemin hazırlamaktadır. Bu anlamda küreselleşme süreci,
müşterileri için değer yaratamayan yani rekabet üstü bir anlayış sergileyemeyen
örgütler için birçok potansiyel kriz tehdidi barındıran bir ortam yaratmış ve
bu ortama uygun değerler sunamayan örgütlerin müşteriden kaynaklanan krizlerle
karşılaşma riskini artırmıştır. Görüldüğü gibi küreselleşme süreci,
uluslararası çevre faktörü üzerinde önemli yapısal değişikliklere neden olarak
bu faktör nedeniyle karşılaşılabilecek krizlerin hem sayısını hem de etkisini
artırmıştır. Küreselleşme ve yarattığı sonuçlar dışında uluslararası pazarda
oluşan fiyat dalgalanmaları, savaş vb. olaylar, arz-talep değişiklikleri
bunları izlemekte başarısız kalan bir örgüt için kriz ortamı
hazırlayabilmektedir.
Kriz ve
dış çevre faktörleri arasındaki ilişkiyi incelerken iletişim teknolojilerindeki
gelişmeler ve bunların sonuçlarından da söz etmek gerekmektedir. İletişim
teknolojilerindeki gelişmeler sayesinde günümüz dünyasında sır ya da gizli
gibi kavramlar anlamını yitirmiş ve dünyanın herhangi bir yerinde meydana gelen
bir olay ya da sorun eş zamanlı olarak tüm dünyada bilinir hale gelmiştir. Bu
noktada örgütlerin kendi içlerinde ya da küçük çaplı olarak yaşadıkları ancak
su yüzüne çıkarmak istemedikleri krizleri gizli tutmanın, kamuoyundan
saklamanın imkânı kalmamıştır. Yaşanan sorun ve krizlerin özellikle medya
aracılığıyla geniş kitlelere duyurulması hem krizlerin yayılım alanını
genişleten hem de etkilerini derinleştiren bir ortam yaratarak önemli bir dış
çevre faktörü olmuştur.
Buraya
kadar anlatılan iç ve dış çevre faktörlerinden herhangi biri tek başına bir
krize neden olabileceği gibi iç ve dış çevre faktörlerinin etkileşim içine
girdiği ve birlikte örgütü krize sürükledikleri de görülebilmektedir. Krizle
karşılaşmamak için örgüt yönetimlerinin tüm bu çevresel koşulları sürekli ve
sistemli bir biçimde takip etmesi, değişiklikleri, gelişmeleri izleyip örgütün
yönünü bunlara göre ayarlaması gerekmektedir. Aksi taktirde kaçınılmaz son olan
krizle karşılaşılması son derece kuvvetli bir ihtimal olmaktadır.
www.anadolu.edu.tr
0 yorum: