HASAN KALYONCU ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
İŞLETME ANABİLİM DALI
YÖNETİM VE ORGANİZASYON
ÇALIŞMA HAYATINDA ESNEKLİK
MEHMET ÖZ
Gaziantep, 2012
İÇİNDEKİLER
Sanayi devriminden sonra işçi işveren ilişkileri kölelik
sisteminden ücretli köleliğe doğru bir seyir halini almıştır. Köle gibi
çalıştırılmaya tepki olarak bir araya gelen işçiler hak arama mücadelesinde
işveren üzerinde bir baskı kurarak nispeten lehlerine olacak kazanımlar
sağlamışlardır. Küreselleşen dünyada hem işçilerin hem de işverenin çalışma
hayatında olan katı kurallardan kurtulmak istemesi üzerine esnekleşme modelleri
tartışılmaya ve uygulanmaya başlanmıştır.
Esnek çalışmanın çalışan
açısından nispeten bir özgürlük sağlasa da bu özgürlüğü ancak güçlü olduğu
zaman kullanabilir. Aksi halde tamamen işverene bağlı olduğu, pazarlık gücü
olmadığı durumlarda, esneklik kuralsızlaşma, kolayca işe alma ve işten çıkarama
olarak çalışanların aleyhine işlediği gözden kaçırılmaması gerekir. Esnekleşme
ile işletmeler karlılığını arttırırken, bunun bedelini çalışanlara
ödetebilmektedir.
Günümüzde esnek çalışmanın pek çok türü mevcuttur. Esnek
çalışmanın sürekli olması ve belli bir iş güvencesi sunması halinde bu
kategoriye dâhil edilemeyeceği görüşü hâkimdir. Esnek çalışmanın belirli bir
kuralı ve iş güvencesi sunması halinde olumlu olarak da değerlendirilebilen
türleri de vardır. Bu çalışmamızda esnek
çalışma türlerini ve mevzuat açısından sağladığı güvenceleri inceleyeceğiz.
Hızla değişen küresel piyasa ortamında, esneklik özellikle
üretim ve istihdama yönelik her türlü sınırlayıcı engeller ile yasal
düzenlemelerin gevşetilmesini ifade etmektedir. (PARLAK & ÖZDEMİR, 2011) Esnek çalışmanın iki
yönü bulunmaktadır. İşveren açısından küreselleşen dünyada hızla değişen
ekonomik ve sosyal şartlar ile gelişen teknolojiye kolayca ayak uydurabilmek ve
rekabet gücünü arttıran çalışma tür ve koşullarını istediği gibi kolayca
belirleye bilme özgürlüğüdür.
Çalışanlar boyutundan ele alındığında da çalışma tür ve şartlarını
ihtiyacına göre belirleyebilme özgürlüğüdür. Bazı isçilerin kendilerine ve
ailelerine daha fazla zaman ayırmak istemeleri, genel işgücü yapısında kadın,
genç, yaslı ve özürlü oranının giderek artması, insanların bir yandan çalışırken
diğer yandan mesleki ve genel eğitim ihtiyaçlarını karşılama istekleri esnek çalımsa
biçimlerinin yaygınlaşmasını sağlamıştır. (KUŞAKSIZ, 2006)
Esnek çalışma, ABD’de son zamanlarda “standart olmayan
istihdam” (non–standart employment) olarak kullanılmaktadır. Buna karşın
Avrupa’da ise, daha çok a–tipik (atypical) istihdam kavramı kullanılmaktadır.
Bu kavram ile süresi belirsiz hizmet akdinin dışında kalan istihdam türleri
ifade edilmektedir. Bu kavram, yaygın olmayan, olağandışı ve saygın olmayan
çalışma şekli anlamına gelmektedir. Aynı zamanda işin sahip olduğu saygınlığın
az olduğu anlamına da sahiptir. (PARLAK & ÖZDEMİR, 2011)
Ülkemizde “Esneklik” kavramı karşıtı olan “Katılık” kavramının
alternatifi olarak algılandığından ister istemez olumlama olarak
kullanılmaktadır. Esnekleşme, ekonomiye uyum yeteneğinin artırılması için işçi-işveren
ilişkilerini, katı hukuk normlarının baskısından uzak olarak düzenlenmesi
düşüncesi hareket noktası olmuştur.
Ekonomik ve endüstriyel çevrenin sürekli değişmesi sonucunda
işletmeler de kendilerini sürekli yenilemek zorundadırlar. Bu nedenle, artık
işletmelerden beklenilen; standardizasyon yerine çeşitlilik ve karmaşıklık;
büyüklük yerine yalınlık; katılık ve kuralcılık yerine akışkanlık ve açıklık;
durağanlık yerine değişkenliktir. Bu beklenti “esneklik” olarak
tanımlanmaktadır. Yani esneklik, çevresel değişimlere uyum sağlayabilme
yeteneğidir (TOZLU, 2011)
İsletmeler, sürekli gelişen ve değişen çevre şartlarına uyum
göstermek, ağırlaşan rekabet şartlarına, sürekli olarak konjonktürel
dalgalanmalara ve talep değişikliklerine cevap verebilmek için çalışma
şekilleri ve sürelerinde esneklik arayışlarına girmişlerdir. Bu arayışların
sonucu olarak haftada 5 gün günde 8-9 saat süren ve sabah 08.00 veya 09.00’ da
başlayan akşam 17.00 veya 18.00’de biten standart çalışma sürelerine alternatif
olarak esnek çalışma ortaya çıkmıştır.
Esnek çalışmadan ilk söz eden kişi, Christel Konmerer adlı bir
Alman kadın iktisatçıdır. Konmerer 1965 yılında, daha çok sanayiciyi emekçi
piyasasına getirmek için esnek çalışmadan bahsetmiştir. Bunun ilk uygulaması
ise 1967 yılında Messern Chernitt-Bolkow-Blohm firmasında görülmüştür. Bu firma
yöneticileri, isçilerin yoğun trafik yüzünden ise yorgun argın geldiklerini
fark etmişler ve bir deneme olarak ilk etapta 2000 isçiye o katı 8-5
saatlerinin dışına çıkıp, kendi saatlerini kendilerinin saptaması için izin
vermişlerdir. 2 yıl geçmeden bu firmada çalışan 12 bin görevlinin hepsi esnek
çalışmaya alınmıştır. (BALTACIOĞLU,
1993)
Asıl esnekleşme ihtiyacı 1970 ten sonra Fordist üretim
anlayışının sosyal ve teknolojik sınırlamalarının bir sonucu olarak verimlilik
artışının azalmaya başlamasıdır. Tüketim kalıbının daha büyük bir çeşitlilik
yönünde değişmesi, standart kitlesel üretimin bu değişime cevap vermede
yetersiz kalmasına neden olmuştur.
İstihdam ilişkilerinde esnekliğin temelinde işverenin aktif
üretimdeyken ihtiyaç duyduğu kadar işçi ile bu işi yürütmek istemesidir. Bunu
yürütürken işçiye karşı olan sorumluluğunu en aza indirip böylece maliyetlerini
de aşağı çekebilecektir. Arz öncelikli dönemde işletmeler stoklama
yaptıklarından dolayı daimi sözleşmeli işçi çalıştırma maliyeti çok fazla göz
önünde bulundurulmuyordu. Son dönemde işletmeler düzenini sipariş üzerine
çalışma şekline göre kurduklarından işçi ihtiyaçlarını da gelen sipariş
doğrultusunda yönetmek istemektedirler. Siparişlerin azaldığı dönemde atıl
duruma düşecek işçinin maliyetini üstelenmek istemeyen işverenler çözüm olarak
istihdam ilişkilerinde esnekliğe gitme yolunu seçiyorlar.
Küreselleşme, sermayenin yeni üretim ve yönetim tekniklerini
dünyanın çeşitli bölgelerine yayılmasının önündeki yapay engellerin
kaldırılmasını ve ülkenin himayeci politikalarının terk edilmesini gündeme
getirmiştir. Firmalar arası rekabetin sertleşmesi de eklenince dünya
piyasalarında üstünlük kurmayı ve bunu devam ettirmeyi amaçlayan ÇUŞ ler,
önceleri yatırımlarının %70 ini gelişmiş ülkelere yöneltirken, 80 sonlarından
itibaren yatırımlarını ağırlıklı olarak sosyal hakların gelişmediği, sendikaların
zayıf, ücretlerin düşük olduğu ülkelere yönlendirmişlerdi. Ucuz işçi
rekabetinde emek maliyetlerini düşürebilmek için çalışma hayatında esnek
çalışma uygulamalarında öncülük etmişlerdir. (KUTAL, 2005)
70’li yıllarından itibaren kullanılmaya başlanan esnek çalışma
yöntemleri çok çeşitli biçimlerde kendini göstermektedir. Bunlardan Fonksiyonel
esneklikte, işgücünün en iyi ve verimli bir şekilde kullanılması söz konusu
olmaktadır. Böylece yeni işçi almadan birbirlerine yakın vasıf gerektiren,
departmanlarda çalışan işçiler ihtiyaçlara göre birbirlerinin yerine
kaydırılarak ikame edilmeye başlanmıştır.
Talep değişkenliğini dikkate alan Sayısal esneklikte ise gelen
talepler doğrultusunda işçi alım ve çıkartmada yasal engellere ne kadar az
takılırsa o derece esnek davranabilmekte. Fonksiyonel ve Sayısal esnekliği
destekleyen bir başka yön ise Ücret esnekliğidir. İşletmenin üretim ve
verimliliğine göre ücretin belirlenmesidir. İşletmenin mali gücüne, çalışanın
niteliğine ve makro ekonomik dalgalanmalara göre farklılık göstermesi olarak da
ifade edebiliriz.
Dünyada Esnek çalışma türleri temel olarak istihdam türleri,
çalışma süreleri ve ücret değişkenliğini dikkate alarak sınıflandırılmıştır. Farklı
esneklik yaklaşımları incelendiğinde kimilerinin daha bütüncül bir yaklaşımla
emek piyasalarında esnekliği analiz ettiği ve kimilerinin de emek talebi
boyutuyla esnekliği daha çok işletme veya emek talebi açısından değerlendirdiği
görülmektedir. Bu çalışma kapsamında kısmen Standing modeli ve kısmen de
Furaker’in modelinden faydalanarak esnek çalışma işletme açısından
değerlendirilecek ve istihdam ilişkilerinde esneklik ve çalışma sürelerinde
esneklik olmak üzere ikili bir esneklik modeli kullanılacaktır. (PARLAK & ÖZDEMİR, 2011)
Geleneksel istihdam esnekliği, mevsimsel göçmen işçiler,
yerleşik göçmen işçiler, aracı kurum işçileri, gündelikçiler, taşeron işçileri
ve daimi yedek işçilerin istihdamına dayanmaktadır. Buna karşın her geçen gün
yeni gelişen esneklik biçimleri ise, geçici işçilerin, danışmanların,
taşeronların, geçici istihdam bürolarından temin edilen işçilerin,
ev–işçilerinin, tele–çalışanların, yarı zamanlı çalışanların, kayıt dışı
çalışanların istihdamına dayanmaktadır.
İstihdam biçimindeki bu büyük çeşitlilikle birlikte
işletmelerin, 20. Yüzyılda standart istihdamı karakterize eden işçilerine
yönelik uzun dönemli taahhütlerini sadece çekirdek işgücünü kapsayacak şeklide
daralttıkları dikkatleri çekmektedir.
ILO’ ya göre tele
çalışma, merkez bürodan veya üretimin yapıldığı yerden uzak bir yerde yapılan,
işçinin merkez büroda veya üretim biriminde çalışan diğer işçilerle doğrudan
kişisel ilişki yerine yeni teknolojileri kullanarak ilişki kurabildiği çalışma
şeklidir. Bilgisayar ve iletişim teknolojisindeki gelişmeler sonucunda ortaya
çıkmıştır. (TİSK, 2003)
Tele çalışmanın
karakteristik özellikleri şu şekilde sıralanabilir:
İş, işyeri dışında ayrı
bir yerde görülmektedir.
Bu yer ile esas işyeri
arasında elektronik iletişim araçları ile kurulmuş bir bağ vardır.
İş programlanabilir bir
araç vasıtası ile ifa edilmektedir.
Bağlı olduğu işverene ait işyeri veya sair bir tesis dışında
evinde, ücret karşılığı işverenin belirlediği bir malı veya hizmeti üreten
kişinin çalışması şekli olarak tanımlanabilir. Bu modelde çalışma, zaman
esasına göre değil, parça başına gerçekleştirilmektedir. İş edimi işçinin
evinde yapıldığından burada işverenin denetim ve gözetimi altında bir
çalışmadan söz edilememektedir. (TİSK, 2003)
Ödünç iş ilişkisi, bir işverenin kendisine iş akdi ile bağlı
olan işçisinin iş görme edimini onun da rızasını almak koşuluyla belirli ve
geçici bir süre için diğer bir işverenin emrine vermesidir.
Ödünç iş ilişkisinde işveren işin görülmesini isteme alacağını
ödünç alan işverene bir sözleşme (ödünç işçi verme sözleşmesi) ile
devrettiğinden bu ilişki kendine özgü bir alacağın temliki olarak
nitelendirilebilir. Ödünç iş ilişkisi üç kişinin , yani işçi, onun iş akdi ile
bağlı olduğu ödünç veren işveren ve bu işverenle ödünç işçi verme sözleşmesi
yapan ödünç alan işverenin iradeleriyle oluşan üçlü bir ilişkiye
dayanmaktadır. (TİSK, 2003)
Başlangıçta işletmenin ihtiyaç duyduğu teknolojik bilgiyi
gerektiren alanda, yeni işçi almaksızın dışarıdan bu vasıflara haiz
işletmelerden geçici eleman temini olarak ortaya çıkmıştır. Sürecin
ilerlemesiyle, sendikasız, sigortasız, düşük ücretli işçi çalıştırma yoluna
dönüşmüştür. Böylece üretim minimum maliyetle yapılır. (TOZLU, 2011)
Çalışma sürelerinde esneklik Sendikal mücadelenin yıllardır
savunduğu çalışma sürelerinin kısaltılması olgusundan farklıdır. İşçi sendikaları,
işçi sağlığı, işçinin kendine ve ailesine zaman ayırması vb. nedenlerle çalışma
saatlerinin günlük ve haftalık olarak kısaltılmasını talep eder. Bu taleplere
karşın işverenler stratejik bir yaklaşımla çalışma sürelerinde esnekliği teklif
etmişlerdir.
Çalışma sürelerinin esnekleşmesinde temel mantık işyerinde
geçirilen süre ile kişisel çalışma süresi arasındaki farkın kaldırılmasına
dayanmaktadır. Böylece işyerinde geçirilen sürede tamamen kişisel çalışma ile
geçirilecek ve aktif ihtiyaç duyulmayan süreler için işverene ekstra bir
maliyet yüklenmeyecek.
Çalışma sürelerinin esnekliğinde Çekirdek işgücü ve Çevresel iş
gücü olmak üzere iki boyut mevcuttur. Çekirdek işgücü işletmenin her şartta
devamını sağlayacak daimi, vasfı yüksek işgücünü ifade eder. Bu iş gücünde
sayısal esneklik çok azdır. Daha çok fonksiyonel esneklik mevcuttur.
Çevresel işgücünde ise daha az vasıf gerektiren, işletme
için daha az kritik aktiviteleri yerine getirenlerdir. Kısmi zamanlı, belirli
süreli, çağrı üzerine çalışma gibi temel olarak istihdam güvencesinden yoksun
şekilde istihdam edilirler.
Sıkıştırılmış iş haftası, işçi için daha fazla boş veya serbest
zaman, işe daha az gidip gelme, daha fazla mesleki eğitim imkânı anlamına
gelir. Ancak yoğunlaştırılmış iş haftası modelinde, çalışma süresinin uzaması,
işçinin daha fazla yorulmasına ve buna bağlı olarak işçi sağlığı açısından
işçilerin olumsuz etkilenmesine yol açabilecektir.
4857 sayılı iş kanununa göre bir işverene yurt dışından bir
sipariş geldiğinde, normal olarak 45 saatlik haftalık çalışma süresinde is
sonuçlanmazsa, işverenin yeni sisteme göre isçiyi haftada 66 saat (işyeri
haftada 6 gün çalışıyorsa) çalıştırabilir. Üstlendiği işi sonuçlandırması ve çalışma
dönemi, yasal iki aylık sürede tamamlanmışsa, isçiye fazla çalışma ücreti
vermemesi mümkündür. 2 aylık dönemin geriye kalan kısmında isçilerine izin
vermesi yeterlidir. (ZEYTİNOĞLU, 2006)
Toplam 216 işyerinden yaklaşık %9’una karşılık gelen ve 10.427
isçiyi (%2,4) kapsayan 19 işyerinde haftalık normal çalışma süresinin haftanın
günlerine eşit olarak dağıtılmadığı, %91’ine karşılık gelen 197 işyerinde ise
haftalık normal çalışma süresinin haftanın günlerine eşit olarak dağıtıldığı
tespit edilmiştir. (PERYÖN, 2011)
İşyerinde normal çalışma saatlerinden daha kısa süre ile
çalışmaya part-time çalışma, kısmi süreli çalışma veya yarı zamanlı çalışma
denilmektedir. Part-time çalışmanın temel özelliği normal çalışma süresinden
kısa olması, düzenli yapılması ve isteğe bağlı olmasıdır. ILO, part-time
çalışmayı “işçi
ile işveren arasında karşılıklı anlaşma ile oluşan ve normal iş süresinden daha
az olan düzenli çalışma” olarak tanımlanmaktadır. (TİSK, 2003)
Kısmi
Süreli Çalışanların Toplam İstihdam İçindeki Yeri % Olarak
|
||||
2000
|
2009
|
2010
|
||
KANADA
|
18,1
|
19,3
|
19,4
|
|
ALMANYA
|
17,6
|
21,9
|
21,7
|
|
YUNANİSTAN
|
5,4
|
8,4
|
8,8
|
|
İSVİÇRE
|
24,4
|
26,5
|
26,3
|
|
İNGİLTERE
|
23
|
23,9
|
24,6
|
|
AMERİKA
|
12,6
|
14,1
|
13,5
|
|
TÜRKİYE
|
9,4
|
11,1
|
11,5
|
|
OECD
|
11,9
|
16,4
|
16,6
|
|
OECD 27
EYLÜL 2011
|
Kısmi süreli çalışma dünyada gittikçe oran olarak artmaktadır.
OECD’nin verilerine göre 2000 yılında %12 dolaylarında olan OECD ülkelerinin
ortalaması on yıl sonra 2010 yılında %16,6 ya çıkmıştır. %50 oranında artış
gösteren kısmi süreli çalışmanın en yüksek olduğu ülke %37,1 ile Hollanda başı
çekmektedir. En düşük kısmi çalışma oranı %3,6 ile Macaristan olarak ortaya
çıkmaktadır. Ülkemizde kısmi süreli çalışma OECD ortalamasının altında olmasına
karşın yıllara göre artış göstermektedir.
Belirli süreli iş sözleşmesi, süresi zaman ve tarih olarak
belirlenen veya işçinin üstlendiği işin türü, amacı veya niteliğinden sürenin
belirli olduğu anlaşılan sözleşme olarak tanımlanabilir. İş ilişkisinin bir
süreye bağlı olarak yapılmadığı hallerde sözleşme belirsiz süreli sayılır. (TOZLU, 2011)
Çağrı üzerine çalışma; önceden
yapılan bir hizmet akdi uyarınca işçinin işveren tarafından çağrıldığında
işyerine gelerek çalışmasıdır. Bu çalışma modelinin temelinde talebin az olduğu
dönemlerde selektif olarak iş sürelerinin azaltılması, talebin arttığı
dönemlerde ise çağrı üzerine çalıştırmanın olanaklı hale gelmesi yer
almaktadır. İki şekilde uygulanmaktadır. İlk modelde işçi ve işverenler önceden
çalışacak süreyi anlaşarak birlikte belirlemektedirler. Yapılan sözleşmeyle
işçi ne kadar süre çalışacağını bilmektedir. İkinci modelde ise çalışılacak
sürenin belirlenmesi tek taraflı olarak işverene bağlıdır. (TİSK, 2003)
Ülkemizde esnek çalışma daha çok kayıt dışı istihdam olarak
algılanmaktadır. Çalışanın kendisine daha çok zaman ayırabilmesinin yolu esnek
çalışma olarak gösterilse de bu durum işçi için güvencesizlik ve istikrarsızlık
anlamına da gelmektedir. (TOZLU, 2011)
Dünya Ekonomik Forumu’nun “Küresel Rekabetçilik Endeksi
2006-2007” verilerine göre, Türkiye işgücü piyasası esnekliği açısından 125
ülke arasında 92. sıradadır. Bu ve benzeri kriterler Türkiye’nin uluslar arası
rekabet gücünün zayıflamasına neden olmaktadır. İşverenlerin bu açıdan esneklik
kriterlerinin kendi yararlarında genişletilmelerini istemeleri doğru
görülebilirse de, sosyal düzenin tehlikeye girmemesi için, ciddi bir denetim
altında isçilerin konumlarının da ele alınması ve isletmenin korunması kavramı
altında isçinin ezilmesine yol açılmaması gerekmektedir. (ZEYTİNOĞLU, 2006)
Çalışma Bakanlığı ve PERYÖN’ün birlikte yaptıkları 2011 yılında
216 işyerinde esnek çalışma üzerine yaptıkları araştırma kapsamında olan toplam
çalışan sayısı 435.432’dir. Çalışanların %27,4’sine karşılık gelen 119.535’i
kadın, yaklaşık %73’üne karşılık gelen 315.897’si ise erkektir. (PERYÖN, 2011)
Esnek çalışma
modellerinin tercih edilme nedenlerinde ilk sırayı %30,5 ile personel
maliyetlerini azaltması almaktadır. Bunu sırasıyla %29,1 ile verimliliği,
performansı ve rekabet edilebilirliği artırması ve %26,6 ile çalışma
saatlerinin iş yüküne göre ayarlanabilmesi izlemektedir. (PERYÖN, 2011)
Toplam çalışanların %5,9’una karşılık gelen 25.687 kişi esnek
çalışmaktadır. Esnek çalışanlara cinsiyet ayrımında baktığımızda kadınların
%3,4’ü, erkeklerin %2,5’inin esnek çalıştığı tespit edilmiştir.
Toplam 216 işyerinden %11,2’sine karşılık gelen 24 işyerinde
esnek çalışma olduğu, yaklaşık %90’nına karşılık gelen 192 işyerinde ise esnek
çalışma olmadığı tespit edilmiştir.
Personel maliyetlerini azaltması; %30,5 ile en önemli tercih
nedeni, %7,5 ile en önemsiz tercih nedeni olarak değerlendirilmiştir.
Verimliliği, performansı ve rekabet edilebilirliği artırması; %29,1 ile en
önemli tercih nedeni , %6,4 ile en önemsiz tercih nedeni olarak değerlendirilmiştir.
İşten Çıkarmaları Önlemesi; %14,6 ile en önemli tercih nedeni ,
%4,7 ile en önemsiz tercih nedeni olarak değerlendirilirken, %32,2 ile en
önemsiz veya önemsiz tercih nedeni olarak değerlendirilmiştir.
Çalışma saatlerinin iş yüküne göre ayarlanabilmesi, %26,6 ile
en önemli tercih nedeni, %4 ile en önemsiz tercih nedeni olarak
değerlendirilmiştir.
Esnek çalışma modellerinin anlamı, avantajları ve
dezavantajları konusunda yeterli bilgiye sahip olunmaması; %32 ile en önemli
tercih edilmeme nedeni , %15,4 ile en önemsiz tercih edilmeme nedeni olarak
değerlendirilmiştir.
•Uygulama konusunda yeteli bilgiye sahip olunmaması; %24 ile en
önemli tercih edilmeme nedeni , %13,1 ile en önemsiz tercih edilmeme nedeni
olarak değerlendirilmiştir.
•Yasal düzenlemelerden kaynaklanan sorunlar; %24,7 ile en
önemli tercih edilmeme nedeni , %12,9 ile en önemsiz tercih edilmeme nedeni
olarak değerlendirilmiştir.
•Yapılan için niteliğine uygun olmaması; %26,3 ile
en önemli tercih edilmeme nedeni, %15,1 ile en önemsiz tercih edilmeme nedeni
olarak değerlendirilmiştir.
•Çalışanların esnek çalışma uygulamasına olumsuz bakışı; %18,4
ile en önemli tercih edilmeme nedeni , %24,1 ile en önemsiz tercih edilmeme
nedeni olarak değerlendirilmiştir.
4857 sayılı iş yaşamımıza çeşitli esneklik uygulamalarını getirmiştir.
Bunların bir kısmı daha önce uygulana gelen kurallardır. Bir kısmı ise bu yasa
ile yasama
geçirilmiştir.
Esneklik uygulamalarının yasama geçirilmesinin temel iki nedeni bulunmaktadır.
Bunlar, ILO ve diğer kuruluşların kurallarına uyum ve işveren
tarafının isteklerine cevap vermektir.
20.yüzyılın sonlarında oluşan küreselleşme ve isletmelerin
uluslar arası rekabete açılması, işletmelerin ve işverenlerin,
uzun ekonomik stratejilerin yanı sıra, kısa dönemlerde oluşabilecek
riskleri de o anda atlatabilme zorunluluğu içinde olduklarını göstermiştir.
İşverenlerin
görüsüne
göre, varılan katı kurallar, işverenlerin hareket alanlarını
daraltmakta, hatta ortadan kaldırmaktadır. Piyasanın değişkenliğine
ayak uydurma, düzenlemelerin esnekleşmesi ile mümkün olabilecektir
(Karakoyunlu,1999;24).
İşverenlerin ileri sürdükleri bir başka gerekçe; esnekleştirmenin
verimliliği artırıcı bir rol oynamasıdır. Bu gerekçeye göre, esnekleştirme daha
fazla kişinin çalışmasına neden olacak, bu kişiler kendilerine uygun işi arama imkânını
bulacaklarından daha verimli ve sorumlu çalışacaklardır. İşçi zamanını daha iyi
kullanırken, işveren de düşük maliyet, verimlilik, kalite ve uluslararası
rekabet edebilme imkânına sahip olacaktır.
5.3.2.
Esneklik Kavramını İçeren Uluslar arası Düzenlemeler
Uluslar arası Çalışma Konferansının 1962 tarih ve 116
nolu tavsiye kararı, esneklik için gerekli asgari koşulları belirlemekte,
buna neden olarak da “işsizliğin olumsuz etkilerini hafifletmek ve istihdam olanağı sağlamak”
gerekliliğinden
bahsetmektedir.
Uluslar arası Çalışma Konferansının 1979 tarih ve 161
sayılı tavsiye kararı da, Karayolu Taşımacılığında Dinlenme ve Çalışma Sürelerinin
Tespitine yöneliktir.
Avrupa Birliğince 23.11.1993 tarihinde kabul edilen 93/104/EC
sayılı İş
Süreleri ile ilgili Yönerge, çalımsa sürelerinde işletmenin
gereklerine uygun olarak esneklik getirilmesine olanak tanıdığından
çok önemlidir. Daha sonraki 99/70 ve 2003/88 sayılı Yönerge de aynı doğrultuda
hükümler kapsamaktadır.
Avrupa İstihdam Stratejisi de Avrupa Birliğindeki
iş koşullarının
daha esnek bir hale getirilmesine olanak tanımaktadır. Ancak burada esneklikle
birlikte isçilere
yeterli güvencenin sağlanmasını da zorunlu kılmaktadır. Bunun oluşabilmesi
için, isletmelerin
rekabeti engelleyen katı hukuk kurallarının olumsuz etkisinden kurtulmaları gerektiği,
bunun yerine yeni çalışma türlerinin mevzuata eklenmesi gerektiği
belirtilmektedir.
63.maddeye göre haftalık 45 saatlik çalışma süresinin haftanın
çalışılan
günlerine farklı dağıtılabilmesine imkân tanınmıştır. 45 saatlik süre
taraflarca anlaşılarak günde 11 saati asmamak koşuluyla haftanın çalışılan
günlerine dağıtılabilir.
İşverenin yeni sisteme göre isçiyi haftada 66 saat
(işyeri
haftada 6 gün çalışıyorsa) çalıştırarak üstlendiği
isi
sonuçlandırması ve çalışma dönemi, yasal iki aylık sürede tamamlanmışsa,
isçiye
fazla çalışma
ücreti vermemesi mümkündür. 2 aylık dönemin geriye kalan kısmında (şayet
yeni bir üretim yapılmayacaksa) isçilerine izin vermesi yeterlidir.
64.maddeye göre, “zorunlu nedenlerle işin durması, ulusal
bayram ve genel tatillerden önce veya sonra işyerinin tatil edilmesi veya benzer
nedenlerle işyerinde
normal çalışma
sürelerinin önemli ölçüde altında çalışılması veya tamamen tatil edilmesi
ya da işçinin
talebi ile kendisine izin verilmesi hallerinde, işveren iki ay içinde çalışılmayan
süreler için telafi çalışması yaptırabilir”.
65.maddeye göre işveren, genel ekonomik kriz veya
zorlayıcı sebeplerle işyerindeki haftalık çalışma sürelerinin geçici olarak en
az dört hafta önemli ölçüde azaltılması veya işyerinde faaliyetin tamamen veya
kısmen geçici olarak durdurulması durumunda, kısa çalışma uygulayabilir. İsçinin
rızası olmadan işveren tarafından ücretsiz izin uygulamasına gidilemeyeceği, aksi
takdirde sözleşmenin işverence feshedilmiş sayılacağı halde, kısa çalışmada ücretsiz
izne imkân tanınmakta, isçilerin çalıştırılamadıkları sürede (en çok 3 ay) issizlik
sigortasından ödenek alınmasına imkân sağlanmaktadır.
Eski İs Kanunu döneminde fazla çalışmanın karşılığı
zamlı ücret iken, isçi para almayıp, onun yerine İş Kanunu 41.maddeye
uygun olarak serbest zaman isteyebilmektedir. Anılan zamanın ne zaman kullanılacağının
takdiri, Fazla Çalışma Yönetmeliği 6.maddeye göre, işverenindir.
İşveren
iş ve
işyerinin
gereksinimini dikkate alarak, isçiye serbest zaman için izin
verecektir.
14. Maddeye göre, işçiye ihtiyaç duyulması halinde is görme edimi yerine
getirilebilmekte olup, bu konuda taraflar arasında yazılı bir sözleşme
yapılmaktadır. Haftalık 20, günlük 4 saat olan çalışma süresi hüküm altına alınmış
olsada, anılan hükümler yedek hukuk kuralı niteliğini taşıdığından taraflarca
aksi kararlaştırılması daime mümkündür.
13. Maddesine göre yasal haftalık 45 saatlik tam süre çalışılan
bir işyerinde
haftalık 30 saatin altındaki çalımsalar kısmi süreli çalışma
sayılmaktadır. İş Kanunundaki kısmi süreli çalışmaya ilişkin
hükümler Avrupa Birliğinin 97/81 sayılı Kısmi Süreli Çalışma
Yönergesi ve 175 sayılı ILO sözleşmesine uygun olarak düzenlenmiştir.
7. Maddesinde
düzenlenmiştir. Burada bir işveren, kendi işçisinin onayını alarak, bir başka işverenin
yanına çalışmak üzere vermekte, ikinci işveren talimat verme yetkisini
kullanmaktadır. Yasada,
işçinin devrolduğu işyerindeki hangi görevi üstleneceği konusunda iki ayrı kıstas
bulunmaktadır. İşçi, şayet herhangi bir holding veya şirketler topluluğu içinde
iş görmek üzere bir başka işverene devredilirse, burada yeni gittiği işyerinde,
eski yaptığı işten başka bir is yapma yükümlülüğü altına girebilirken, bunun dışındaki
firmalarda çalışacaksa kendi işini yapabilmektedir. AB ülkelerinde
düzenli olarak uygulanan bu sisteme göre, mesleki faaliyet olarak isçi
bulunduran bürolar başka işverenlere isçileri geçici olarak çalışmak
için vermektedirler. Anılan büronun temel işi, başka işverenlere işgücü sağlamaktır. (ZEYTİNOĞLU, 2006)
Küreselleşme ve hızlı teknolojik değişme, dünya ekonomisinde
geniş kapsamlı bir yeniden yapılanmayla birlikte köklü değişiklilere yol
açmaktadır. Bu değişim, emek süreci, çalışma ilişkileri ve emek piyasalarını da
derinden etkilemekte ve dönüştürmektedir. (PARLAK & ÖZDEMİR,
2011) Bu dönüşümden
en çok etkilenen sendikal mücadeledir. OECD tarafından 2011 yılında yapılan bir
araştırmaya göre sendikalar gün geçtikçe üye kaybetmektedirler.
Sendikalıların Toplam Çalışanlara %
Olarak Oranı
|
||||
1999
|
2008
|
2009
|
||
KANADA
|
28,1
|
27,2
|
27,3
|
|
ALMANYA
|
25,3
|
19,1
|
18,8
|
|
YUNANİSTAN
|
26,8
|
24
|
21
|
|
İSVİÇRE
|
20,9
|
18,2
|
17,8
|
|
İNGİLTERE
|
30,1
|
27,1
|
27,2
|
|
AMERİKA
|
13,4
|
11,9
|
11,8
|
|
TÜRKİYE
|
10,6
|
5,8
|
5,9
|
|
OECD
|
21
|
17,9
|
18,4
|
|
OECD 27
EYLÜL 2011
|
Sendikalara göre “esnek çalışma özünde, gerek kar hedefleri
doğrultusundaki hareketlerinde, gerekse çalışanlarla ilişkilerinde, işverenin
özerkliğini artıran, böylece sermayeyi endüstriyel kurallardan ve örgütlü işçi
hareketlerinin kısıtlamalarından kurtaran bir olanaktan başka bir şey değildir. (ZEYTİNOĞLU,
2006)
Tabloda da görüldüğü gibi son on yıllık süreçte bütün ülkelerde
sendikalar güç kaybetmiştir. OECD ortalaması 3 puan gerilemiştir. Bu
araştırmada gözümüze çarpan en çarpıcı konu zaten sendikalaşma oranı çok düşük
olan ülkemizde son on yıllık süreçte % 50 oranında güç kaybetmiş olmasıdır.
Esneklik ve Güvence kavramları son dönemde bilhassa Avrupa Birliği
tarafından hem isletmelerin rekabet gücünü artıran, hem de işsizliği
engelleyen bir yöntem olarak görülmektedir. Buradaki Güvence kavramı “is güvencesi”
kavramından farklıdır. İşçinin işinin devamı, gerek bireysel,
gerekse toplumsal açıdan iş barışı için zorunludur. Ancak gelişen iş koşullarının,
işletmenin verimliliği zorunluluğunu ön plana çıkarması iş güvencesi
hükümlerinin yumuşatılması gerektiğini ortaya koymuştur.
Bunun üzerine Avrupa Birliği yeni stratejiler oluşturmaya başlamışlardır.
Yapılmış
bir araştırmaya
göre OECD ülkelerinde İş Güvencesi konusuna Portekiz’den sonra Türkiye en katı
kuralları uygulayan ülkedir. (TİSK, 2006)
Güvenceli esneklik, isçinin işsiz kalmasını
engellemeye çalışmakla beraber, bu sonuca ulaşmak için isçi-işveren-devlet
üçgeninin bir arada çalışmasını gerektirmektedir. Burada isçinin, çalıştığı işyerinden
çıkarılabilmesi daha kolaylaştırılmakta ise de, yüksek issizlik sigortası
yardımları ve yeni iş bulmayı kolaylaştıran aktif işgücü
piyasası, bu sakıncayı bertaraf etmektedir. Örneğin; Danimarka’da her yıl işgücünün
%30’u iş
değiştirmektedir.
Bu yöntemle ülkede issizlik oranı 1993 yılında %12 iken, 2001 yılında %5’e düşmüştür.
Ülkemizde güvenceli esneklik uygulamaları 2000’li yılların
başında başlamış. Pasif istihdam tedbiri olan işsizlik sigortası ile kapatılma
noktasına gelen İş ve İşçi Bulma Kurumu yeni bir ivme kazanmış. 2003’te ki 4904
sayılı Kanun ile Türkiye İş Kurumu adı altında Aktif İstihdam tedbirlerine de
ağırlık vermeye başlamıştır. İşgücü Uyum Dairesi ile Mesleki Eğitim verilmesine
aracılık ederken, 2011’de 666 sayılı KHK ile İş ve Meslek Danışmanlığı Dairesi
2006’dan beri kıt kaynaklarla işsizlere verilen İş ve Meslek Danışmanlığı
hizmeti daha geniş bir şekilde verilmeye başlanmıştır.
Küreselleşme olgusu iş hayatında da büyük bir dönüşüme yol
açmıştır. Daha önce aile şirketleri şeklinde faaliyette bulunan işletmeler
ÇUŞ’ların etkisi ile rekabet gücünü kaybetmekte ve ayakta durabilmek için küresel
rakabetin uygulamalarını kendisine model olarak uygulamaktadır. Günümüz küresel
dünyada yerinde saymanın yok olmak anlamına geldiği gerçeği ile sürekli büyüme
olgusu ile karşı karşıya kalan işletmeler rekabeti bir şekilde maliyet
rekabetine çevirmişlerdir.
Eskiden hammadde, teknoloji, pazara yakınlık gibi etkenler
rekabette büyük bir üstünlük sağlardı. Çağımızda artık gelişen teknoloji,
iletişim ve ulaşım ağları sayesinde bu alandaki üstünlüğün önemini azaltmıştır.
Çoğu firma hammaddeye eşit şartlarda ulaşmaktadır. Aynı teknolojiyi kullanmakta
ve aynı pazara hitap etmektedir. İşte bu noktada en büyük maliyet unsuru insan
gücü olarak kendini göstermektedir.
Emeğin maliyeti rekabette üstünlüğün unsuru haline gelmesi ile işveren
emeğin maliyetini düşürmek için esnek çalışma biçimlerini olmazsa olmaz olarak
öne sürmektedir. İşverenler hem hükümet hem de işçi üzerinde kurduğu baskı ile
emeğin maliyetini düşürecek her türlü esnekliği elde etmeye çalışmaktadır.
İşverenin bu baskısı en bariz şekilde üretimini emeğin ucuz ve katı hukuk
kurallarından bağımsız olduğu ülkelere taşıması ile kendini göstermiştir. Bu
durumda başta AB olmak üzere gelişmiş ülkelerdeki emek yönlü kurallar
gevşetilmeye başlanmıştır. Sendikal mücadeleler zayıflamış, iş güvencesi
kavramı yerini güvenceli esnekliğe bırakmıştır.
Kaynakça
BALTACIOĞLU, N. (1993). Esnek Zaman, Bilim ve Teknik.
SAYI 306 , 381.
KUŞAKSIZ, A. (2006). Yönetim
ve Ekonomi Cilt:13 Sayı:12 .
KUTAL, G. (2005).
Türkiye'de Çalışma Hayatında Esneklik Uygulamaları. İktisat Fakültesi
Mecmuası, Cilt 55, Sayı 1 .
PARLAK, Z., &
ÖZDEMİR, S. (2011). Esneklik Kavramı ve Emek Piyasalarında Esneklik. SOSYAL
SIYASET KONFERANSLARI DERGISI, SAYI 60 .
PERYÖN, C. &.
(2011). Esnek Çalışma Uygulamaları Raporu. PERYÖN.
TİSK. (2006). Esnek
Çalışma Konferansı. Ankara: TİSK.
TİSK. (2003). İş Kanunu
Tasarısı ve AB Uygulamaları. YAYIN 231 .
TOZLU, E. (2011).
Genel Olarak Esnek Çalışma Sistemleri ve Tele Çalışma ve Sıkıştırılmış İş
Haftasının Karşılaştırması. SDÜ Vizyoner Dergisi, Sayı 4 , 96-116.
ZEYTİNOĞLU, E.
(2006). İş Hukukunda Esneklik ve 4857 Sayılı İş Kanununa Çeşitli Yansımalar. İSTANBUL
TİCARET ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER DERGİSİ YIL:5 SAYI:10 , 191-202.
0 yorum: