Başarılı iknacılar izleyicilerin neye inandıklarını öğrenmek
için zaman harcarlar, sonra izleyici inançlarını kendi konularına bağlamak için
çeşitli taktikler kullanırlar. Bu taktiklerin bazıları:
Evet-Evet
Taktiği
Evet-evet tekniğinde, hedefe üst üste evet yanıtı verme
olasılığı yüksek olan sorular sorulur ve asıl talep (ürünü satmak, aday için oy
istemek ya da herhangi bir konuda yardım talebinde bulunmak gibi) en sona bırakılır
(Larson, 2003: 330). Bir reyon görevlisinin/iknacının, saç şampuanı satabilmek
için, müşteri/alıcı/iknaya maruz kalana: “Saçlarınız daha az dökülsün
istersiniz, değil mi?” diye soru yönelttiğinde; verilecek cevabın, “evet”
olması beklenir. Sonra müşteriye “Saçlarınız daha parlak görünsün istersiniz,
değil mi?”, şeklinde yeniden soru yöneltildiğinde; başka bir evet yanıtının
gelmesi olasıdır. “Saçlarınız daha çabuk uzasın, kepeklenmesin, daha kolay
taransın, daha gür görünsün ve matlaşmasın,” gibi örneklerle aynı kalıptaki
soru sayısı arttırabilir. Ayrıca, yine yanıtı evet olacak şekilde,“
şampuanınızı daha uygun fiyata almak, iyi olurdu değil mi? gibi farklı bir
özelliği vurgulayarak da aynı soru kalıbı ile yeni sorular da yöneltilebilir.
“Bunların hepsi aynı üründe bulunsaydı, oldukça iyi olurdu değil mi?”, sorusuna
da, müşteriden bir evet cevabı daha alınması olasıdır. Şimdi müşteri/alıcı/iknaya
maruz kalan, hizmetin yardımıyla bütün noktaları kabul ettikten sonra, ‘hayır’ yanıtını
vermesi neredeyse imkânsızdır. “…. Şampuanını tükenmeden almak isterdiniz,
değil mi?”. Evet kalıbını kabul ederek, müşteri/alıcı görevlinin son ricasına
da ‘evet’ yanıtını verir. Ardarda, soluksuz bir şekilde yöneltilen sorular,
hedefin kaynaktan gelen bilgileri ayrıntılı bir şekilde bilişsel işleme
sokmasına olanak tanımamakta ve kestirme yoldan yapılan bilgi işleme sürecini
konu alan; (1983) Ayrıntılı İnceleme Olasılığı Modeli’nde (elaboration
likelihood model) de belirtildiği gibi, ikna sürecini hızlandırmaktadır. Ayrıca,
iknacının sunduğu ürün/hizmet/öneri’ye alıcı/hedef, hangi ihtiyaçlarını
gidereceğini kendi kendine anlattıktan sonra, ihtiyacını gidermek için arzu
duymaya başlayarak; kendi kendini ikna yoluna gitmektedir. Aynı teknik, işveren
ve işçi görüşmelerinde, iş çizelgesindeki değişiklik üzerinde anlaşmaya varmada
ya da maaşların belirlendiği toplantılarda da kullanılması uygundur. Esnekliğin
çalışma sürelerinde, işçiler için daha fazla boş zamanın iyi olacağı gibi
tarafların uzlaştığı konular, bir sonrakinde de aynı uzlaşmayı yaratacak
şekilde, evet yanıtı alınacak şekilde soru olarak yöneltilerek, ikna sağlanır. İknacılar,
bir fikrin, bir düşüncenin benimsetilmesi; yeni bir önerinin kabulü; ürün,
hizmet satışı; bağış isteme, gönüllü katılım talep etme gibi amaçlar dahilinde,
gerçekleştirdikleri, ikna edici iletişim faaliyetlerinde ve buradaki
mesajlarında, zaman hedef grubu ya da kişiyi son “evet” yanıtına kadar olan evreler
süresince yönetmek için ‘evet-evet’ taktiğini kullanmaktadırlar.
“Acaba”
Yerine; “Hangisi” Taktiği
“Acaba değil hangi” tekniğinde iknacı; hedeflenen alıcı ya
da alıcılara herhangi bir ürüne, fikire, yardıma, vb. gereksinim duyup
duymadığı ya da herhangi bir konu hakkında seçim yapmak isteyip istemediği sormadan,
doğrudan seçenekleri sıralayarak; bir anlamda emrivaki yaparak, onu şaşırtarak
seçim yapmasını sağlamaktadır (Larson, 2003: 330). Farklı ve değişik
seçeneklerin bulunmadığı restoranlarda sipariş için gelen görevli: “Yemekte ne
alırsınız?” demek yerine; doğrudan, “bugünkü menümüzde tavuklu mantar; fırında
tavuk ve haşlanmış tavuk var. Hangisini istersiniz?” diye sorduğunda, neden başka
bir yemek olmadığı, ile ilgili bir tepkinin etkisini ve olumsuz tepki verilmesi
ihtimalini azaltmış olacaktır. İknacılar, hedefledikleri kişi ya da kişilere,
birçok seçenek sunup, bunlar arasından tercih yapmalarını istemek yerine;
onlardan çok az ya da sadece iki şey arasından seçim yapmasını talep ederler:
Odanı şimdi mi toplarsın yemekten sonra mı? “Yeni arabanıza
indirimli tarifeden boya koruma yapılmasını mı istersiniz? Yoksa istediğiniz
zaman, daha fazla para ödeyerek, başka bir yerde mi yaptırırsınız?” türünde
sorular, ikna edilenlerin, aslında aynı durumun nüansını, birbirinden çok
farklı iki ayrı durum gibi algılamalarını; mecbur tutulmadıklarını; zorla
değil, kendi iradeleriyle karar verdiklerini düşünerek, ikna olmalarını
sağlamaktadır. “Acaba diye sorma, hangisi diye taktiği yönlendirici/manipülatif
olabilmesine rağmen, tüketiciler,seçmenler ya da ikna edilmek istenenler,
iknaya karşı dirençli, mesaja ya da iknacıya karşı tepkili olduklarında, karar verse de her an kararından
cayacak özelliklere sahip, önce davranışta bulunup, sonra, yaptığını
sahiplenerek kendi kendini ikna eden kişiler için kullanılan bir taktiktir.
“Önce
Küçük Sonra Büyük Rica” Taktiği
Araştırmacılar, Freedman ve Fraser (1966) tarafından
çalışılan, önce küçük sonra büyük rica tekniği, iknayla ilgili diğer
araştırmalarda ve kitaplarda yer alan bir konudur. “Önce Küçük Sonra Büyük
Rica” Tekniği İngilizce’de “foot in the door” olarak geçen teknik, aynı zamanda
“azıcıktan bir şey olmaz” ya da “kademeli
etki tekniği” olarak da Türkçe’ye uyarlanmaktadır (Bilgin, 2000: 115). Ardışık
rica tekniklerinden biri olan bu teknikte kaynak hedeften önce küçücük, onu
zora sokmayacak, kabul edilme olasılığı yüksek bir talepte bulunur. Ardından da
adım adım daha büyük taleplerde bulunma yolunda ilerler.
Freedman ve Fraser (1966) bu tekniğin etkisini sınadıkları
araştırmalarında 156 ev kadınından bir dergi için demografik bilgi içeren,
fazla zamanlarını almayacak birkaç soruya yanıt vermelerini istemişlerdir. Bu
sorulara yanıt aldıktan sonra, kadınlardan evde kullandıkları temizlik
ürünleriyle ilgili 8 soruya daha yanıt vermeleri istenir. Üç gün sonra, aynı
kadınlar tekrar aranır ve onlardan ilkine nazaran daha büyük bir ricada
bulunulur: evlerine yapacakları, evin her yerini gezip, kullandıkları
malzemeleri belirlemek amaçlı iki saat sürecek ziyareti kabul edip
etmeyecekleri sorulur. Araştırma sonucunda, büyük ricadan önce küçük ricanın
sunulduğu deney grubundaki kadınların %50’sinin; küçük rica olmaksızın doğrudan
büyük ricanın sunulduğu kontrol grubundaki kadınlarınsa sadece %25’inin büyük
ricayı kabul ettiği görülmüştür.
Günlük hayatımızda, kendi davranışlarımızda da aynı tekniğin
kullanıldığını görebiliriz. Kişisel ilişkilerimizde de aynı süreçler
işlemektedir. Dikkat edilmesi gereken şey, adı geçen süreçlerin yanıltmak amaçlı
olup olmadığının anlaşılmasıdır. İkna edilenlerde, “taahhüt, tutarlılık
beklentisi ve benlik algısının rolü” ile iknanın gerçekleşmesi sağlanmaktadır.
Daha en başta, kabul ederek kendisini bir tür taahhütte bulunduğunu düşünen
alıcı/hedef, kendisini sonradan, iknacının ricalarının hepsini da kabul
etmekten sorumlu olduğunu düşünerek, ikna olur ve istenileni yapar. Belli bir
konuda verdiğimiz bir kararın arkasında olmak, tutarlı davranmak isteriz.
Davranış-tutum arasında tutarlılık sağlama eğilimi (Festinger, 1957; Heider,
1946; Newcomb, 1953) hem kişinin kendisini dengede hissetmesi, gerilim
yaşamaması için kendi içinden gelen hem de toplum tarafından kişiyi
değerlendirmek için kullanılan, önem verilen, bir eğilimdir. Bu teknikle ikna olanlar, tutarlılığa daha çok
önem veren; diğer bir deyişle, davranışlarıyla tutumları arasındaki tutarlılığı
daha çok gözeten kişilerdir (Cialdini, 2001).
“Önce
Büyük Sonra Küçük Rica” Taktiği
“Önce reddetme, sonra kabul etme” ya da “kapıyı yüzüne
çarpma” tekniği şeklinde de adlandırılan teknikte (door in the face), adından
da anlaşılacağı gibi ilk önce büyük, ardından küçük bir ricada bulunulur. İknacıya,
hayır denmesi, kapıyı açan kişinin, hiçbir şey söylemeden, birden yüzüne kapıyı
kapatması, anlamına gelecektir; iknacı da aradaki bocalama sürecindi kendi
lehinde kullanır. Süreç, insanların gücünü aşan kabul etmeleri neredeyse
imkânsız olan taleplerde bulunulduğunda; ikna etmenin gerçekleştirilemeyeceği
zamanlarda; iknacı önce, reddedilme olasılığı çok yüksek olan bir talepte bulunup,
ardından beklentiyi düşürerek hedef kişi ya da kişileri aslında istediği durum
için ikna olmalarını sağlamak için kullanmaktadır.
Tussing ve Dillard (2000: 6) tekniğin etkili oluşunun üç
temel süreçle açıklanabileceğini öne sürerler: karşılıklı ödün, sosyal
sorumluluk ve suçluluk duygusu. Türkiye gibi, “pazarlık” etmenin önemli olduğu kültürlerde,
bu süreç çalışmaktadır. Önce büyük sonra küçük rica tekniğinin etkisine bir
diğer neden olarak da, diğer insanlar üzerinde bıraktıkları izlenimle
fazlasıyla ilgilenen bireylerin, ilk ricayı reddettikten sonra ikinciyi de
reddederlerse imajlarının zedelenmesi korkusuyla ikna olma yoluna gittikleri
ileri sürülmektedir. Kişiler, kendilerine yapılan iyiliğin karşılığını vermek
istemektedirler. Aksi takdirde, kendilerini, ezilmiş hissedeceklerdir. İknada
bu teknikte olduğu gibi pek çok durumda, “”karşılıkta bulunma” ilkesi
otomatikman harekete geçer. Elbette bu hareket, iknacının, amacı doğrultusunda
çalıştırılmıştır. Bir ürün/hizmet satın alınırken ya fiyat konusunda ya ödeme
koşullarında ya miktar konusunda yeniden bir gözden geçirme alıcı ve satıcı
arasında gerçekleşir. Markette ürün tattırma faaliyetlerinde de, verilen
tadımlık için karşılıkta bulunacağı hesaplanır.
Sosyal sorumluluğun bu tekniğin işleyişindeki etkisi de daha
çok olumlu toplumsal davranışlarla ilgilidir. Birçok kültürde toplumsal öğrenme
aracıları bireyi, yardım etme, zor durumdaki insanlara destek olma gibi olumlu
toplumsal davranışlara yüreklendirmektedir. Bizden bir ricada bulunan bir
bireyi, ilk ricası büyük olduğu için düşünmeden reddedebiliriz, ancak, bunun
ardından gelen küçük ricayı da reddetmek sosyal sorumluluk duygumuzu harekete
geçirir ve yardım etmemiz gerektiği yönündeki sorumluluk duygusuyla ricayı
kabul ederiz. Kendisinden istenileni, ilk ricayı reddetmiş ve yardım etmemiş
olmanın verdiği suçluluk duygusunu yaşamamak isteyen, hedef kişi/kişiler,
iknayı reddetmez.
Cialdini (2001), algısal zıtlaştırma ilkesinin de bu
tekniğin ikna etme gücünün altında yatan nedenlerden biri olduğunu
vurgulamaktadır. Bu ilkenin etkisini de, 2. Ünitede “Benzeşme ve Zıtlık Eğilimi
konusunda verilen örnekten hatırlayabilirsiniz; Elimizi önce sıcak suya sokup
ardından soğuk suya soktuğumuzda, soğuk suyun normalde olduğundan daha da soğuk
olarak değerlendirilmesi şeklindeydi bu örnek. Benzer şekilde, önce çok güzel
birini gördüğümüzde, ardından gördüğümüz az çekici kişi bize normalde
olduğundan daha da itici görünecektir. Annesinden 10 günlük tatil izni isteyen bir
çocuk, izin talebini 2 güne indirdiğinde, ilk talebinin yüksekliğinin
etkisiyle, normalde iki güne de razı gelmeyecek olan anne büyük olasılıkla 2
günü kısa bir süre olarak değerlendirecek, iknaya daha yatkın hale gelecektir.
Müşteriye önce en pahalı ürünü sunar, ardından biraz daha ucuzunu sunarsanız,
normalde belki de pahalı bulacağı ikinci ürünü ucuz bulur. Önce teknolojik
olarak az gelişmiş bir ürünü, ardından biraz daha gelişmişini sunarsanız,
ikincisi teknoloji harikası gibi algılanacaktır. Bu teknik, özellikle araba ve
ev satışlarında yaygın olarak kullanılmaktadır. Örneğin, ev almak isteyen bir
müşteriye önce kötü bir ev, sonra biraz daha iyisi gösterilir ve böylece ikinci
ev normalde olduğundan daha da temiz ve geniş olarak algılanır.
Giderek
Artan Ricalar Taktiği
Gitgide artan ricalar tekniğinde (low-ball technique) hedefe
önce kabul edilebilir bir öneri sunulur, ardından da evet diyeceği noktaya
kadar öneri adım adım büyütülür. Araba için düşük ve cazip bir fiyat vererek
müşteri galeriye çekilir; ardından da motor hacmi, model, donanım, aksesuar
farkı gitgide eklenerek müşterinin başta hiç düşünmediği bir fiyata araba
satılır. Cialdini ve arkadaşları (1978) yaptıkları deneyde üniversite
öğrencilerini telefonla arayarak önce yapacakları araştırmaya katılmak isteyip
istemediklerini sorarlar. Evet, yanıtı gelirse, deneyin sabah erken saatte
olduğu belirtilir ve bunun kendileri için uygun olup olmadığı sorulur.
Araştırmacılar, uygun cevabını aldıktan sonra da, yalnızca belirli günlerde
çalışabileceklerini, bunu kabul edip edemeyeceklerini sorarlar. Deney sonunda,
deney grubunda, yani gitgide artan ricalar koşulunda olanların %56’sının, kontrol
koşulunda olup da tüm ricaları bir solukta dinleyenlerinse %31’inin deneye
katılmayı kabul ettikleri ortaya konmuştur. Önce küçük sonra büyük tekniğine
oldukça benzer olan bu teknikte farklı olan nokta, burada küçük
ricadan sonra gelen ricanın ilkinden daha büyük olması
koşulunun aranmaması, aynı zamanda, ricadan sonra davranışın gerçekleşmesinin
değil de sadece sözel kabulün değerlendirmeye alınmasıdır (Sakallı, 2001: 58).
Soruya
Soruyla Yanıt Verme
İkna süreci her zaman kaynağın amaçladığı gibi işlemez. Kimi
zaman tıkanıp kalan iknacılar/kaynak kişi ya da kişiler, zaman kazanmaya
gereksinim duyarlar. Soruya soruyla yanıt verme tekniği bu aşamada devreye
girer. Soruya soruyla yanıt verme tekniği (ask question with a question),
alıcıları/hedeflenenleri yanıt vermeye, savunmaya yöneltmesi açısından,
iknacıya, iknayı başarıya ulaştırması için süre kazandırmaktadır. (Larson,
2003: 331). İnsanlar, iletişimin yönünü kendi lehlerine çevirmek istediklerinde,
cevap veren rolünden, cevabı dinleyen rolüne geçmek için; alıcıyken kaynak
olmak için, yöneltilen soruyu yanıtlamayı kesip veya hiç başlamadan, doğrudan
kendileri, iknacıya soru yöneltirler.
Örneğin, “Niçin benim istediğimin bu düşünüyorsun?” “Bu
soruları neden soruyorsun?” ya da “Bunu da nerden çıkardın?” gibi sorularla,
yanıt vermeyi tercih ederler. İkna edici iletişimde böylesi bir durum yaşanmasını
“topu karşı tarafa atmak” ve aynı zamanda “onları kendi silahlarıyla vurmak”
tabirleri ile ifade edebiliriz. Soruya bir başka bir soruyla yanıt verme
taktiği yararlıdır, çünkü bu, genellikle başka insanları, savunmasız bir anda
yakalar ve düşünmek için size zaman verir. Bazen, size soru soran insanların
gerek tavırlarından gerekse sorularından bunaldığınızda, soru sorarak; siz,
onlara kibarca, “beni sorgulayacağına; sen kendine bak” deme şansını elde
edersiniz.
Sadece
O Değil Taktiği
İncil’in mesajını yaymaya çalışan kimseler genelde
söylevlerini çadırdaki veya toplantı salonundaki inananlarının başlarını eğerek
selamlamalarını veya dua için gözlerini yummalarını isteyerek bitirirler. Bu tüm
izleyicilerden elde edilen yanlı
karar dır. Ardından vaaz veren kimse Tanrıya
tüm kalplere girmesini söyler ve yaşamlarına Tanrının girmesini isteyenlerden
ellerini kaldırmasını ister. Son talep ise “Ellerini kaldırıp dua edenler
Tanrının huzuruna çıksınlar ve Tanrı onları korusun”. Taktik başka yerlerde de görülür.
Bir ürünün numunesini denemek, bu bir kupon kesmek de olabilir, bir çeşit yanlı
karardır. Kısmi olarak bir kez bağlanırsak, tam bağlanma için olasılığı yüksek
müşterilerizdir. Tabii ki, ikna etmede başka karar çeşitleri de
kullanılmaktadır. Bir politikacı sizden resmini veya ismini oy pusulasına
koymanızı rica eder. Bu hareket, politikacının bir karar biçimidir. Taktik,
“evet-evet” taktiğine benzemektedir; ancak ikna edilecek kişiyi nihai dileğe
yöneltmede sözcüklerin yerine eylemler
kullanılmaktadır. İknacılar bunu
tarafsız veya negatif izleyicilerde kullanabilirler.
Önce
Ver Sonra Al Taktiği
“Önce ver sonra geri al tekniği”nde (throw a ball technique)
hedef kişi/kişilere, düşük fiyat, hizmet süresi artarken ödemelerin sabir
kalması, garanti süresinin uzaması, gibi reddetmeyecekleri fırsatlara ilişkin vaatler sunulmaktadır. Bu vaadin etkisiyle
hedef kişiler ürününüze, görüşünüze ya da adayınıza daha sıcak bakmaya
başlarlar. (Cialdini, 2001: 156). Zaten tutum değişimine yatkın bir hedefle
karşı karşıyaysanız, hedef önerdiğiniz yeni tutuma adeta bağlılık geliştirir.
İnsanlarda, halihazırda yapmış oldukları bağlanmaları haklı çıkarmak için yeni
nedenler, gerekçeler oluşturma yönünde bir eğilim vardır (Cialdini, 2001:
s.176). İknaya maruz kalanların ödemek isteyeceklerinden daha yüksek bir ücret
veya seviye kararını saptamayı içerir. İknacılar ısrar etmediklerinde alıcılar
veya seçmenler bunu özel bir ikram olarak düşünürler. Çağdaş perakendecilik,
indirim yapılabilecek fiyat kararı kavramına inşa edilmiştir.
Günümüzde hiç kimse hiç bir şeyi normal fiyatında satın
almamaktadır. Her zaman “indirim yapılmıştır.” İknacılar bu taktiği, satması
zor bir amaçları veya ürünleri olduğunda kullanırlar. İzleyicinin izin verdiğinden
daha fazlasını istemek, uzlaşmayla birlikte sizi iknanın gerçekleşmesini
sağlar. Taktik, hedef kitlenin, iknaya uygun kıvama gelmesini sağlamaktadır.
Cialdini (2001: 156) bu tekniği “acımasız ikna uzmanlarının kullandığı bir
tuzak” olarak görmektedir.
“Yer
Etme” Taktiği
Yerleştirme hilesi, verilen tasarı izleyicinin hafızasında,
beş duyudan biriyle bir yol açmak için kullanılmaktadır. Hedef kitlemiz ya da
kişiden ürünümüzü, fikrimizi veya adayımızı hatırlamasını isteriz. Hafıza,
duyusal verilerin mesajlarına en iyi tepkiyi veriyor gözükmektedir. Restoran
reklamları sadece tat duyusuna değil, sık sık birçok duyuya hitap ederler.
Dokunma duyusuna hitap etmek için “Gevrek ve çıtır çıtır bahçe salatası”,
işitme duyusuna hitap etmek için “Izgarada kızarmış cızırdayan sıcak biftek”,
görme duyusuna hitap etmek için “yoğun kırmızı domates sosu” ve koku duyusuna
hitap etmek için “sarımsak ve baharatların buharlı güzel kokusu” deyimlerini
kullanırlar.
Dokunma duyusunun klasik kullanımını reklamlarda tuvalet
kağıdının yumuşaklığına vurgu yapmak üzere nasıl kullanıldığını hatırlayın. Bir
otomobil için bir reklamda kişinin arabasının kapısını çarparak kapatmasını
göstererek seyircinin sağlam ve tok bir “tunk” sesi duymasına ve zihnen kendi
beş yaşındaki arabasının tıkırtısıyla karşılaştırmasına sebep olabilir.
İknanızı beş duyudan birine bağlayın, izleyicinin mesajınızı daha iyi ve daha
uzun süre hatırlayacağını göreceksiniz.
Borca
Sokma Taktiği
Bazen swap (takas) veya trade-off (alışveriş) taktiği olarak
da adlandırılan bir IOU’ya (I Owe You - Sana
Borcum Var) sahip olmak, hedefin iknacıya
karşı borçlu olduklarını hissederek, borcu ödemek için, talep edilenleri,
gönüllü olarak yapmalarını sağlamaktadır. Cialdini (2001), ikna edilenlerin, benliklerini
ezdirmemek, için iknacıya, karşılık verdiklerini belirtmektedir. Örneğin,
sigorta temsilcisi olasılık için kompleks bir mevduatlar ve borçlar analizi
yapmaya pek çok saat harcar. Amaç, olası müşteriye daha çok sigortaya ihtiyacı
olduğunu kanıtlamaktır. Ev eşyası almak istediğinizde, bir iç mimar çizim
yapar, seçenekleri gösterir. Satış temsilcisi daha sonra rakamları eşlere
sunmak için daha fazla zaman harcar, belki de çiftleri bir öğle veya akşam
yemeğine çıkarır. Tüm bu özel işlemlerin sonunda, çiftler ihtiyaçları olmasa,
hatta mali durumları yetmese bile kendilerini bir şey satın almaya mecbur hissedebilirler.
Satış elemanının çabasıyla oluşturulmuş zorunluluğa, ikna edilenler, borçlu
kalmamak için iknaya olumlu tepki vererek gösterirler. Ancak, bu süreç gizli
çalışır. İkna edilenler, kendilerine gösterilen ilgiden şüphelenirlerse,
samimiyeti, desteği, yardımı sorgularlarsa, ikna başarılı olmaz.
İknacılar bu taktiği satıcılar, seçmenler veya birleştirici
kişilerle ilk buluşmayı yapmak zor olduğunda
yararlı bulurlar. İzleyicinizi onlara bedava numuneler
vererek veya yardım teklif ederek borçlu durumuna
düşürebilirsiniz. Eski atasözlerinden “Bedava sirke baldan
tatlıdır” sözü bizim çift anlamlı dünyamızda
oldukça
iyi bir uyarandır.
Merhabalar,
YanıtlaSilİkna etmek; iletişimde üstünlük kurma amacıyla yapılmaktadır. Bir konu hakkında, karşımızdaki insanı inandırmak ve o insanı kendi düşüncemiz tarafına çekme durumu ikna etmek deyimiyle açıklanmaktadır.
Çevrenizdeki insanlar sizi kolaylıkla ikna ediyor mu? Bir mağazaya girdiğinizde, aslında ihtiyacınız olmayan bir kıyafeti, satış danışmanının sizi yönlendirmesiyle satın alıp çıkıyor musunuz?
Ne zaman ikna edilmeye açık hale geliriz? Örneğin; zayıf anlarımızda. Yorgun olduğumuz akşam saatlerinde ya da gergin hissettiğimiz zamanlarda ikna edilmeye açık oluruz. İkna ile ilgili yeni yazdığım yazımı okumanız için ben de sizinle paylaşmak isterim: http://www.ebrubektasoglu.com/yazi/en-sik-kullanilan-5-ikna-yontemi/
Umuyorum faydalı olur,
keyifli okumalar dilerim, sağlıkla kalın.