Toplumsal bir varlık olarak insan, pek çok
nedenden dolayı sürekli bir iletişim içerisindedir. Bilgi vermek, bilgi almak,
yardım istemek, söz vermek, kendi duygu ve düşüncelerini anlatmak ya da başkasının
duygu ve düşüncelerini öğrenmeye çalışmak vb. nedenlerden dolayı belli bir yapı
ve düzen içerisinde iletişim kurulur. Bu noktada iletişimin tanımına bakmak
gerekir: “İnsanlararası iletişim; bilgi, duygu, düşünce, tutum ve kanılarla,
davranış biçimlerinin kaynak ile alıcı arasındaki bir ilişkileşme yoluyla bir
insandan diğerine bazı kanallar kullanılarak ve değişim amacıyla aktarılması
sürecidir.” Tanım incelendiğinde en basit konuşmanın bile bir tür ikna olduğunu
düşünmek mümkün olabilir.
Günlük hayatta da görülebileceği gibi,
iletişimin gerçekleştiği pek çok durumda insanlar ya birisini verdikleri
bilginin doğruluğuna, ya davranışlarını değiştirmesine ya da başka bir konuda
ikna etmeye çalışırlar. Çünkü iletişim için ikna etmek önemli ve ortak bir
nedendir. Hatta ünlü düşünür Aristo iletişimi “ikna etmenin bütün uygun
anlamları” biçiminde tanımlamaktadır.
İkna kavramı ise sözlükte şöyle
tanımlanmaktadır: “Kanaat ettirme, kanaat verebilme; kandırma, razı etme;
inandırma.” Bu tanımdan hareketle iknayı “istendik amaçların ortaya çıkarılması
için gerçekleştirilen bir iletişim biçimi” olarak ele almak yanlış
olmayacaktır. Gerçekten de dikkatle bakıldığında gündelik iletişim ile ikna
arasındaki farkın istendik amaca ulaşmak olduğu görülebilir. Gündelik hayatta
kurulan her iletişim olgusu iknaya yönelik değildir. Birisinin hatırını sormak
yalnızca o kişinin durumunu ve sağlığını öğrenmeyi amaçlar. Oysa bir kişiyi
belli bir konuda ikna etmek bundan çok ötede, belli bir sistematik yapıyla
kurulması gereken ve son tahlilde maruz kalan kişide kaynağın amaçladığı
istendik değişimin ortaya çıkarılması çabası biçimde ele alınmalıdır.
Bu arada önem taşıyan bir konuya da burada
yer vermek gerekmektedir. O da iletişimin etkileri ve bunların ne biçimde
ortaya çıktığıdır. İletişimin etkileri şunlardır:
• Alıcının bilgi düzeyinde meydana gelen
değişme
• Alıcının tutumunda meydana gelen değişme
• Alıcının açık davranışında meydana gelen
değişme.
İkinci aşamada gündeme gelen tutum
değişmesi de yine üç biçimde hayata geçer:
• Varolan tutumun pekişmesi veya
güçlenmesi
• Varolan tutumun değişmesi
• Yeni tutum oluşması
İletişimin etkilerinin çoğunlukla ardışık
olarak gerçekleşmesi beklenir ve genellikle de böyle olur. İletişimin etkisini
büyük oranda açık davranışta ortaya çıkabilecek değişmede görmek mümkündür.
İşte tam da burada gündelik iletişim ile ikna arasındaki fark yine gündeme
gelmektedir. İkna edici iletişimde beklenen bilgi verildikten sonra ortaya
çıkacak tutum ve açık davranış değişikliklerinin amaçlanan ve istendik
doğrultuda olmasıdır. Açık davranış değişikliğinin açık olarak gözlemlenemediği
ya da bunun değişik nedenlerle mümkün olmaması halinde geliştirilen birtakım
tutum ölçme teknikleri yoluyla (Likert ölçeği vb.), oluşması beklenen tutum
değişikliği saptanır. Örneğin bir bireyin facebook vb. sosyal medyaya yönelik
tutumu öğrenilmek isteniyorsa, bu tutumu yansıtan ifadelerden oluşan bir anket
düzenlenebilir. Bu ifadeler; insanların paylaşımına olanak sağlıyor, hoşça
zaman geçirme olanağı sunuyor vb. olabilir. İşte bu ifadelere cevaplayıcıların
katılma düzeylerini ölçmek için “kesinlikle katılıyorum’la başlayıp kesinlikle
katılmıyorum”a değin derecelendirilen bir ölçek aracılığıyla
değerlendiriliyorsa, burada tutum ölçümü için bir Likert tipi ölçek kullanılmış
diyebiliriz.
Günümüzde ikna kavramı ve süreci, üzerinde
yoğun olarak çalışılan bir konudur. Genel anlamda iletişimde başarı ve
başarısızlığa katkıda bulunan faktörlerin en büyüğü ikna edici iletişim ve onun
uygun olarak yapılandırılması biçiminde ortaya çıkmaktadır. İkna edici
tekniklerin iyi anlaşılmasıyla ve bilinmesiyle; bir eğitimci, bir reklamcı ya
da bir politikacı başka deyişle amacı başkalarının düşüncelerini ve
yaptıklarını değiştirmek olan her kimseyi açıkça değerlendirmek mümkün olur.
İknada varolan birtakım önemli değişkenlerin varlığını da unutmamak gerekir.
Aslında iknadaki değişkenlerin her biri tanımlanabilir, ayırt edilebilir ve
ölçülebilir olmalıdır.
Bu alanda çalışan bilim insanları, anılan
değişkenleri iki başlık altında toplamaktadır. Bunlar “bağımlı değişkenler” ve
“bağımsız değişkenler” olarak adlandırılır. Bağımsız değişkenler iletişim
süreciyle birlikte yapılır ya da ortaya çıkar. Bu değişkenlerin ne olacağını,
nasıl oluşacağını bilir ve etkilerini tahmin ederek üretiriz. Bağımlı
değişkenler ise yapılmak zorundadır, yapılır ve ikna edici bir biçimde de
değişimler oluşur. Aslında bağımlı değişkenleri genellikle bizim idare ve
kontrol ettiğimiz bağımsız değişkenlerle değiştirmeye ümit ederiz. Bağımlı ve
bağımsız değişkenlere bir arada ikna edici iletişim matrisi adı verilmektedir.
İkna edici iletişim matrisi, insan hayatı
boyunca sahip olunan insan ilişkilerindeki tüm bağımlı ve bağımsız değişkenler
hakkında oluşan kesin ve tam verilerdir. Bağımsız değişkenler iletişimin pek
çok yönü ve ögesi bakımından ele alınmalıdır. Oysa bağımlı değişkenler
bilgilenme süreci bakımından yalnızca bir insanın ikna edici iletiyi aldığı
zaman oluşur.
Bağımsız değişkenler konusunda üzerinde
durulması gereken temel konu iletişimde “kim, kime, neyi, hangi kanaldan, ne
tür etkilerle söylemiştir” temel sürecinin işlemesidir. Her ikna edici iletişim
durumunu oluşturan bağımsız değişkenler bu durumda karşımıza “kaynak, ileti, kanal,
alıcı ve amaç” olarak çıkar.
İkna edici iletişim matrisinin bağımlı
değişkenleri, kişinin ikna edildiği yeni davranış, olay ve olguların özelliğine
göre altı basamağa ayrılır. Öncelikle ikna edici iletinin sunulmuş olması
gerekir. İkinci basamak, iletişime iletiye hedef
olan kişinin katılmasıdır ve bu kişinin neyin tartışılacağını kavraması
gerekir. Daha sonra ve üçüncü olarak gönderilen iletinin sonucunu kavrayana
kadar alıcının iletişimi desteklemesi önemlidir. Dördüncü basamak ise, iletinin
kavranılmasının yanında alıcının bunu kabul etmesi ya da en azından sözel
düzeyde uyum sağlamasıdır. Beşinci basamak en temel gerekliliktir.
Bu basamak, etkinin ölçülebildiği zamana
kadar kabullenmenin varlığını sürdürebilmesidir. Altıncı ve son basamak ya da
bağımlı değişken ise, hedef kişinin yeni davranışı açık davranış olarak gösterebilmesidir.
Örneğin; gerçekleştirilen ikna kampanyasının temel hedefine bağlı olarak, belli
bir ürünün satın alınması, adayın seçilmesi ya da zararlı bir alışkanlığın
bırakılması vb. hep bu son bağımlı değişkenin somut göstergeleridir. Bağımlı ve
bağımsız değişkenler bağlamında yapılacak bir çözümleme, ikna etme hakkındaki
düşünceleri organize etmeye yardım edebilir. İkna süreci iletişimin tüm
basamaklarında çözümlenir.
Anılan basamaklar ise şunlardır: İletişim
kaynağı, iletişimin biçimi, içeriği ve organizasyonu, iletinin ulaştırılacağı
kanalın karakteristik özellikleri, hedeflenen alıcının yeteneği ve özellikleri
ile amaçlanan davranış ve tutum değişiklikleri. Böylece iletişimin bu beş
başlığı altında, ikna etmenin bağımlı değişkenlerinin altı basamağı altında
gerçekleştirilen ikna edici iletişim sürecinin verimliliği de tanımlanmış ve
değerlendirilmiş olur.
İkna etme sürecinin incelenmesi bir bakıma
kavrama ve dikkatin önemini gösterir. Örneğin; bir kişiye zeki bir alıcıyla
ikna edebilirlik arasında nasıl bir bağlantı kurulabileceği sorulduğunda,
muhtemelen ancak çok daha zeki bir bireyin o insanı ikna edebileceğini
söyleyecektir. Başka deyişle daha bilgili ve zeki kişi, sözü edilen kişinin
ancak kendi bakış açısını bir başka tarafa yönlendirebilir. Bu nokta, zekâ ile
ikna edici iletişim arasındaki bağlantının değişkenlerini göstermektedir. Ancak
bu arada unutulmaması gereken diğer noktalar dikkat ve kabul etmenin de ikna sürecindeki
rolü ve önemidir.
en → tr
Bir
0 yorum: