1. Enformasyon
teorisi
2. Lasswell
Formülü
3. Suskunluk
Sarmalı
4. Shannon
ve Weaver Modeli (1949)
5. Gerbner’in
Genel İletişim Modeli (1959)
6. Newcomb
Modeli (1953)
7. Westley
ve Mac Lean Modeli
8. Riley
ve Riley Modeli (1959)
1-Enformasyon teorisi
Enformasyon
teorisi içerik olarak iletişimi (komünikasyon) ele alır ve tamamen
istatistiksel bir teoridir.C. E. Shannon un "A Mathematical Theory of
Communication" adlı 54 sayfalık çalışması (1948, The Bell System Technical
Journal vol.27, pp 379-423) bu teorinin başlangıcı olarak ele alınır.
O
yıllardaki temel sorun iyi bir iletişimin nasıl olabileceği (daha sonra
görüleceği gibi sinyal kanalda iletilirken bazı istenmeyen değişikliklere
uğrar, daha iyi bir iletişimden kasıt bu istenmeyen değişimlerin kontrol altına
alınabilmesidir) ve şifreleme idi.
Bu
amaçla yola çıkan Shannon önce iletişimin matematiksel bir modelini yapmayı
düşündü ve böylece enformasyon teorisinin temelleri atılmış oldu.
Peki,
şu anda enformasyon teorisi ne durumda? Teorinin kullanım alanı hızla
genişleyip kısa sürede mühendisliğin dışına çıktı. Teori tamamen istatistiksel
olduğu için isatistiksel fizik ile paralellikler gösterir ve belirsizlik
kavramı ile kuantum fiziğine yaklaşır ama bundan daha fazlası da mevcut.
Enformasyonu
bu kadar önemli yapan ne? Şüphesiz, Wheeler in sözünü ettiği enformasyon ile
Shannon un kastettiği enformasyon kavramsal olarak özdeş değil. Dolayısıyla en
temel olan enformasyonun iyi bir tanımı yapılmalı. Şimdilik bundan uzağız ama
işe enformasyon teorisinin temel kavramları ile başlayabiliriz...
Enformasyon,
iletişim sürecinin temel bir kavramı olarak gözümüze çarpıyor; ancak teoride
bizim için önemli olan tam bir tanımdan çok enformasyonun ölçülebilir bir
nicelik oluşu.
Enformasyon
kaynağının sahip olduğu sonlu sayıdaki durumlarından birini dışarı vermesi
(mesaj) sonucu, hedefe doğru bir enformasyon aktarım sürecinin başladığını
düşünebiliriz. Kaynağın sonlu sayıdaki her bir durumunun ortaya çıkması (dışarı
verilmesi) olasılıklarını tanımlarsak, bu olasılıklar yardımıyla açığa çıkan
enformasyon miktarini belirtebiliriz.
Genel
anlamda iletişim sistemi 5 elemandan oluşur.
KAYNAK->
VERİCİ-> KANAL-> ALICI-> HEDEF
Enformasyon
kaynağı; mesaj (ya da mesajlar dizisi) üreten herhangi bir sistem olarak
düşünülebilir. Üretilen bu mesaj, sistemin sahip olduğu sonlu sayıdaki
durumlarından birinin dışarı verilmesidir.
Verici;
kaynak tarafından üretilen mesajı, kanalda iletilebilecek biçime dönüştüren
elemandır. Mesajın kanalda iletilebilecek biçimine sinyal adı verilir.
Kanal;
sinyalin alıcıya iletildiği ortamdır.
Alıcı;
sinyali, hedef tarafından algılanabilecek biçime dönüştüren elemandır. Alıcı;
sinyali yeniden mesaj şekline dönüştürerek, vericinin yaptığı işlemin tersini
yapmış olur.
Hedef;
mesajın ulaştığı son noktadır.
En
basit şekliyle iletişim sistemi; telefon aracılığı ile konuşan iki insan olarak
düşünülebilir. Bu durumda enformasyon kaynağı, konuşan insan; verici, telefon
ahizesi; kanal, telefon kabloları; alıcı, diğer taraftaki telefonun kulaklığı;
hedef de diğer taraftaki insandır.
Sinyalin
kanalda iletimi sırasında -ortamın özelliklerinden dolayı- bazı değişimler
oluşur. İstenmeyen bu değişimler gürültü olarak adlandırılır ve bu sebeple
üretilen mesaj ile hedefin aldığı mesaj birbirinden farklı olur.
2. Lasswell Formülü
Amerikalı
bir siyaset bilimci olan Lasswell, bir iletişim eylemini tanımalamanın en uygun
yolunun şu sorulara cevap aramak olduğunu belirtir. “Kim, neyi, hangi kanaldan,
kime, hangi etkiyle söyler”
Lasswell’e
göre iletişim çizgisel tek yönlü bir süreçtir. Şöyle ki; ileti verici
tarafından mesaj olarak çıkmakta kanal sayesinde alıcıya erişmekte ve böylece
mesaj alıcı da değişikliğe yol açmaktadır. Bu nedenle, iletişim temelde bir
ikna etme süreci olarak değerlendirilmektedir. Ayrıca Lasswell, mesajların her
zaman etkileyici olduğunu varsayar. Yani, mesaj kaynak tarafından
gönderilmekte, kanal sayesinde hedefe erişmekte ve neticede değişikliğe yol
açmaktadır.
3. Suskunluk Sarmalı
Elisabeth
Noelle-Neumann'ın geliştirdiği ve sınadığı, kamuoyunu ele alan daha büyük bir
kuramın bir ilkesidir ve kitle iletişimi için oldukça önemlidir; çünkü kitle
iletişim araçlarının bireyleri, toplumu susturabilme, kimi gruplara da konuşma
cesareti verebilme gücü üzerinde durur. Bu çalışmada Suskunluk Sarmalı
Kuralı’nın oluşum ve gelişiminde sonuçlarından büyük ölçüde yararlanılan sosyal
psikoloji alanındaki "sosyal etki ve uyma" üzerine yapılan iki
araştırma ve Festinger’in bilişsel çelişki kuramı ile kitle iletişim araçları
suskunluk sarmalı ilişkisi açıklanacaktır. Kitle İletişim Araçları ve Suskunluk
Sarmalı İlişkisi Kitle iletişim araçlarının belirli konu başlıklarını kamunun
görüş ve tartışma alanından uzaklaştırma yeteneği üzerinde duran Suskunluk
Sarmalı Kuramı(Spiral of Silence) Alman sosyolog Elisabeth Noelle-Neumann
tarafından geliştirilmiştir. Uzun bir süredir geliştirilen ve sınanan (1974;
1984; 1991) bu kuram dört öğe arasındaki etkileşimle ilgilenir. Bu öğeler;
kitle iletişimi, kişilerarası iletişim ve toplumsal ilişkiler, düşüncenin
bireysel olarak açıklanması, bireylerin toplumsal çevrelerinde onları
çevreleyen düşünce ortamı hakkında sahip oldukları algılamadır (Alemdar ve
Erdoğan, 1998, s.294). Suskunluk Sarmalı Kuramı kişisel düşüncenin başkalarının
ne düşündüğüne bağlı olduğunu ele alan temel sosyo-psikolojik düşünceden
kaynaklanır ve şu varsayımlara dayanır (Mutlu, 1988, s.321; Mc Quail ve
Windahl, 1997, s.135):
1.
İnsanlar belli bir görüşü benimsemede yalnız olduklarını düşünüyorlarsa, bunu
açık olarak dile getirmekten kaçınırlar, ancak bu görüşlerinin paylaşıldığını
ya da destek göreceğini düşünüyorlarsa çevrelerindeki diğer insanlarla bu
görüşleri hakkında konuşurlar.
2.
Birey belli bir görüşün toplumda ne kadar geçerli olduğunu saptamada kitle
iletişim araçlarını bir ölçüt olarak kullanabilir. Benimsediği görüş bu
araçlarda yeteri düzeyde yer almıyor, dile getirilmiyorsa, bunun yeterince
kabul gören bir görüş olmadığı sonucuna varır.
3.
İletişim araçlarının hemen hepsi az ya da çok tekelci bir şekilde aynı kanıları
dile getirme eğiliminde olup, insanları toplumdaki kanı iklimine ilişkin çoğu
kez yanlış bir görüntüyle baş başa bırakmaktadırlar. Buradan hareketle;
4.
Belli bir görüşe sahip birçok insan, toplumdan, bulunduğu çevreden dışlanma
korkusuyla görüşünü savunamayacaktır. Suskun kalındıkça bu
KİTLE
İLETİŞİM ARAÇLARI VE SUSKUNLUK SARMALI
Görüş
olduğundan daha az yaygın ve geçerli sayılacak ve bu durum ise bir suskunluk
sarmalının oluşmasına neden olacaktır. Genel-geçer görüşlerden farklı görüşleri
olan insanlar giderek seslerini duyurmada daha az istekli olacak ve iletişim
araçlarının görüşü giderek baskın ve doğru olarak algılanacaktır.
4. Shannon ve Weaver Modeli (1949)
Bu
matematik model çizgisel bir karakter arz etmektedir. Matematik bir model
olmakla birlikte araştırmacılar nezdinde yankılar uyandırmasının nedeni,
modelin tümüyle basit bağlantılardan kurulmasıdır.
Shannon
iletişim incelemesindeki sorunu üç düzeyde açıklamaktadır:
İletişim
simgeleri neyle açıklanabilir? (Teknik yönü incelenmektedir.)
Kabul
görecek bir gösterge hangi simgelere yüklenebilir? (Anlamsal sorun) Kabul görme
anlamında yönelim, hangi etkili gösterge ile sağlanacak (Etki sorunu)
Teknik
sorunlar vericiden alıcıya kadar tüm simgeler serisini içermektedir.
Anlamsal
sorunlara gelince, vericinin niyetiyle alıcının yorumu arasındaki değişkenliği
temsil etmektedir veya kimlik söz konusudur.
Etki
sorunu alıcılar üzerinde bırakılan nüfuz düzeyini kapsamaktadır. Yani Shannon
ve Weaver etki konusunu iletinin propaganda gücü gibi düşünmektedir. Her
iletişimci her zaman, elde edemese bile bir başkasını yönlendirmeyi
amaçlamaktadır.
Karmaşıklığına
rağmen bu model, esas itibariyle, birbirleriyle ilintili iki önerme ortaya
koymaktadır.
Birincisi
gerçeklik ile iletiyi birbirine ilintilemektedir. Böylece göstergelere ilişkin
bizim bilgi edinmemiz mümkün hale gelmektedir.
İkincisi
iletişim iki boyutuyla birlikte ele alınmaktadır. Bunlardan birisi izlenim veya
algılamadır. Diğeri de denetim boyutu veya iletişimdir.
Yatay
düzey: sürecin başında bir E olayı bulunmaktadır. M belirli bir gerçekliği
algılayandır. (bir kişi veya örneğin kamera, mikrofon gibi bir makine olabilir)
E ile E1 arasındaki ilişki bir ayıklama olarak anlaşılabilir. Zira M, E’nin
tümünü kabul etmeyebilir. M bir nakinaysa ayıklama onun kapasitesi ve
kavrayışıyla belirlenmektedir. M bir kişiyse, ayıklama daha karmaşık olacaktır.
Zira birey otomatik olarak ve bir mekanik araç gibi uyarıyı kabul etmez. Kabul
süreci öznenin tüm yaşantısını kapsayan bir müzakere, etkileşiminin sonucudur.
Dikey
düzey: Gerbner’in SE olarak adlandırdığı şey, E olayına ilişkin E1 tarafından
kavranmış olan simgenin nakledilmiş halidir. Olaya ilişkin bu simge doğal
olarak ileti kavrama ile adlandırılmaktadır. Bu iletinin temsil ettiği çerçeve
S (simgeyi gösteren) ve E (içeriği ihtiva eden) olarak ikiye ayrılmaktadır.
Böylece öznenin seçtikleri arasında çok sayıda S olabilir. E’yi en iyi temsil
edebilecek S’yi bulmak iletişimci için en zor iştir.
6-Newcomb Modeli (1953)
Modelin
temeli bireyler arası ilişkileri kapsamaktadır. Önermesi şöyledir:
Öneriye
göre iletişimin esas işlevi, iki veya daha fazla kişinin dışsal çevrelerindeki
olaylara, onların aynı anda yönelimlerini sürdürmeyi sağlamaktır. İki oyuncu
birbirlerine ve birlikte X’e doğru yönelmektedirler. İletişim, olası tüm
değişimlere ilişkin olarak, üç eleman arasındaki konumun, bilgi ali verisinin
sonucunda tayin edilmesi anlamında, bu yönelimin yükümlenilmesi sureci olarak
kabul edilebilir. Böylece muhtemel değişim ve uyum sağlanmış olacaktır.
Westley ve Mac Lean Modeli
Araştırmacılara
göre kişiler arası iletişimle, kitle iletişimi şu temel noktalarda
birbirlerinden ayrılmaktadırlar.
•
Kitle iletişiminde geri besleme yoluyla etkileme imkânı neredeyse hiç yoktur.
•
Kitle iletişiminde yayıncılar çok sayıdadır ve alıcıların tam tersi çevredeki
öznelere kendilerini yöneltmek çok sayıdaki benzer olaylardan ayıklamalar
yapmak zorundadırlar.
Westley
ve Mac Lean, medyanın, izleyici-dinleyici-okuyucunun ihtiyaçlarını tatmin
etmeye yarayan ve aynı zamanda çevreye ilişkin bir görüş (paylaşılan) yaratmak
için kullanılan bir araç olduğunu ileri sürmektedirler.
Riley ve Riley Modeli (1959)
Riley
ve Riley iletişim sürecinde çevrenin rolüne dikkati çekmek için uygulanabilir
bir model formüle etmeye çalışan ilk araştırmacılardır. Onlara göre kitle iletişimi
toplumdaki parçalar arasında işleyen toplumsal bir sistemdir.
Araştırmacılara
göre iletişimciler özel iletilerle daima izleyici- dinleyici- okuyucuya nüfuz
etmeyi amaçlamaktadırlar. Dinleyici- okuyucu- izleyici üyeleri bu iletileri
kabul etmekte ve ne yapmak istediklerine karar verebilmektedirler. Etkileşim
içinde olduğu başka birincil grupların üyesi olan R'nin ilişkilerine dikkat
çeken araştırmacılar, bu sürecin toplumsal yönünü vurgulamaktadırlar. Birincil
ve referans grupların iletişim sürecinde önemli bir rol oynadığının altını
çizmektedirler. Kişiler iletileri aldıkları anda, sosyal çevrelerinden
yalıtılmış atomlar değillerdir. Karar verirken onlara rehberlik eden referans
gruplan ve birçok değerleriyle, davranışlarını paylaştıkları birincil grupları
(örneğin ailesi, çalışma grupları) onları etkilemektedir. Referans grupları
deyimi, bireylerin değerlerini ve tutumlarını ifade etmelerine yardım eden
grubu anlatmaktadır. Birincil gruplar aynı zamanda referans gruplar olarak da
işlev görebilmektedir. Birey, ister yayıncı isterse alıcı olsun birincil
grupları tarafından etkilenmektedir. İletişim, iletileri formüle ederken ve
alırken etkilenebilir. Alıcı ise iletiyi kabul ederken veya seçerken grubunun
rehberliğine başvurabilir.
0 yorum: