İtibar,
itibar yönetimi yapılarak satın alınabilecek bir sonuç olsaydı, dünyada hiçbir
liderin, şirketin ve markanın itibar sorunu olmazdı.
PR
ajansları, iletişim yaparak markaların itibar sorununu çözdüklerini, algı
ölçülen araştırmaların sonuçlarıyla da bir itibar haritası elde ettiklerini
iddia ederken aslında inandırıcı olmaktan uzaklaşıyor. PR ajansları haklı
olsaydı, yeterli mali kaynağı olan şirketler kendi parasıyla, olmayanlar da
bankaların vereceği “itibar kredisi” yardımıyla gider bir PR şirketiyle
anlaşır, itibarlarına ilişkin ne kadar sorun varsa sonsuza kadar çözüverirdi.
Bu hatalı
kurguya, araştırma şirketleri de katıldı. İtibar adı altında çeşitli listeler
yaparak, itibar alanından ekmek çıkarmaya çalışıyorlar. Yazılarımı okuyanlar
iyi bilir; itibarın algıda ölçülen bir değer olmadığını, elle tutulur, gözle
görülür, halka açık veriler ve kriterlerden oluştuğunu anlatıyorum. PR’cıların
anlattığı itibarın, ekonomik itibarla bir ilgisi olmadığını, yanıltıcı olduğunu
ve ekonomide algıya dayalı değer üretiminin mali suç niteliğinde olduğunu
vurguluyorum.
İtibar,
ekonomide aynı zamanda kredibilitedir. Buna borçlanma gücü diyelim. Bu daha
çok, borcun ana konularından biri olan vade ile ilişkilidir. Yani zaman ile..
Kredibilite
varlığı, zamana sahip olmak demektir. Ekonomide ne kadar borcunuz olduğuna
değil, vadesine ve borca karşılık gelen öz varlık gücünüze bakılır. Vade
yönetimi, bir şirketin, markanın ve liderin de en önemli itibar verisidir.
İtibardan
söz edeceksek, günümüzde itibarı etkileyen en önemli vade, gelecektir. Dünden
bugüne yaptıklarınız ile bugün ulaşmış olduğunuz büyüklük takdir görür belki
ama nihayet itibarınızı gelecekle ilgili tasarımlar, planlar, anlaşmalar ile
oluşturmak zorundasınız. Bunu akıllı şirket yönetimleri zaten böyle yönetiyor.
Marka
yöneticilerine gelince; onların odağında da gelecek projeksiyonu olmak zorunda.
Birlikte çalıştığı PR ajansı ile Y kuşağı üzerine konuşan, bir normal
araştırmayı yaptırmak için iki yıl düşünen, KSS ile kurumsal sorumluluk farkını
bilmeyen, PR ajansından gelen “sosyal medya önemli ha” tipi aptal ötesi öneri
karşısında “evet ya biz de farkındayız” diye cevap veren, dünyanın ileri boyuta
taşıdığı faaliyet raporunun on yıl önceki versiyonunu bile yapmayı düzenli hale
getirmemiş, “ne kadar konuşulsak iyidir” ve “markamız konuşulsun da, iyi-kötü
fark etmez” kafasında yüzlerce marka var.
Kuzum; sizin
çağı yakalamayı bırak, önüne geçmeniz gerekiyor. Türkiye dünya ölçeğinde bir
gelişen ekonomi olabilir ama kendi bölgesinde büyük bir ekonomi. Burada
markalarımızın liderlik yapabileceği onlarca konu var. Haydi diyelim ki şirket
yönetimi tutucu veya başka öncelikleri var. Olabilir. Peki siz niye kendinizi
yarının gündemine bugünden taşımıyorsunuz? Eğer “zamanımız yok” diyorsanız,
sizin bir kredibiliteniz, yani itibarınız da olmayacak demektir. Zaman
bulunduğu takdirde, itibar getiren işler yapılır ve değer kazanılır. Yoksa,
değer de oluşmaz.
Nasıl
yapalım?
Milyon kez
daha haykırabilirim: Perception yaratarak reputation yönetilmez.
İtibarın
modern kodlarını ayrı bir yazıda değerlendirelim. Dikkatinizi çekmek istediğim
konu, markaların ve liderlerin, mevcut bilgiler ve ezberler içerisinde gerçek bir
itibar yönetimine odaklanmasının imkansız olması.
İyi bir
antrenman yapmadan, gerçek itibarı yönetmeniz mümkün değil. Ancak bugün olduğu
gibi, bir PR şirketiyle anlaşıp, bizi medyada çıkarın ki, kendimizi
orada haber olarak görürsek kendimizi itibarlı hissederizdiyebilirsiniz.
Durgun sudaki yansımanızı izlemek gibi, kurumsal narsisizm örneğidir bu tip,
medya odaklı itibar yönetimi.
Size küçük
bir antrenman programı öneriyorum. Bu yolu izleyerek, markanızı gerçek bir
itibar yönetimi yapmaya hazır olacak düşünce yapısına kavuşturabilirsiniz:
1. Türkiye
Değerler Atlası üzerinde çalışın
Prof. Dr.
Yılmaz Esmer hocayı bilmeyen, tanımayan yok. Türkiye’nin hızla
muhafazakarlaştığını, uzun zamandır ısrarla anlatıyor. Üstelik kendi tezi
değil, bilimsel bir çalışmanın sonucunda elde ettiği bir değerlendirme. Bunu
bir ders gibi çalışmalı ve Esmer’in aktardığı değişimin nedenlerini
içselleştirmelisiniz.
Üstelik
Esmer Türkiye’nin değerler haritasını ve dinamiklerini, dünyayla
karşılaştırmalı olarak açıklıyor. Sonra kendi içinizde bir de şirketinize özel
değerlendirme ve adaptasyon çalışmaları yaparsanız harika olur.
2. Y
kuşağını bitirin, Z kuşağını çalışın
Cümle içinde
“Y kuşağı” diyene ceza kesin. Z kuşağını ezberlemenin vakti geldi, geçiyor.
Hemen bu konunun uzmanlarını dinleyin. Pazarlama ve satışta hangi değişimlere
hazır olmanız gerektiğini öğrenip markanızı adapte etmeye başlayın.
3. Bir
sonraki seçimin sonucunu bugünden bilin
İstediğimiz
kadar senaryo konuşalım, seçmenin tutumları hızlı değişmiyor. Rakamlar ve anketler
sadece birer siyasi dedikodu malzemesi. Bir sonraki, hatta ondan sonraki
seçimin ana dinamiklerinin ne olacağını, neleri tartışacağımızı ve hangi konuya
ülkedeki hangi kültürün nasıl tepki vereceğini öngörmek de, bunun sandıktaki
olası oranını hesap etmek de zor değil. Siyaset dedikodusu yapmak yerine,
gerçek analizlere çalışmak markanız için daha faydalı olacaktır.
4. Kimseyle
“ne olacak ya” diye konuşmayın
Türk iş
dünyasına has bir düşünce özrü bu: Ne olacak ya! Bu ifadeyi dilinizden atın. Ne
olacağını öngörmeye odaklanın. Çok zor değil, batı bunu iyi beceriyor.
Araştırma, analiz, değerlendirme, derinlemesine görüşme, inceleme, fizibilite,
simülasyon, tatbikat, dinleme, strateji, taktik, plan yapmak varken; rakipleri
taklit etmeyi, beklemede kalmayı, bol bol dedikodu yapmayı tercih ediyoruz.
Artık “ne olacak ya” demeyi bırakıp, “neler olacağını” görme çağındayız.
5. Sosyal
medyada zayıfsanız insan içine çıkmayın
Sosyal
medyada şahıs olarak ne yaptığınız da, şirketinizin ve markalarınızın ne
yaptığı da çok önemli. Siz de bir “sosyal medya çok önemli abi” insanıysanız,
bir köprüden kendinizi atıp dünyaya bir iyilik yapabilirsiniz. Sosyal medya
tabi ki önemli de, artık bunun üzerine inşa edilmesi gereken yeni çağı konuşun.
Bunun için de ilk iş, iyi bir sosyal medya ve internet kullanıcısı ve takipçisi
olun.
6. Rekabet
koşulları hakkında daha çok bilgilenin
Rekabetin
değerini ve anlamını iyi bildiğinize emin misiniz? İşletme okudunuz mu? Gerçek
bir serbest piyasa savunucusu musunuz? Serbest piyasanın gerçek anlamını iyi
bildiğinize emin misiniz? Sorumlu olduğunuz şirket ve markaların rekabetine
gerçekten reel verilerle hakim misiniz? Yoksa şirket yönetiminden ve iş
çevrenizden duyduğunuz laflarla mı bir algı oluşturdunuz? Biraz ezber bozmak
iyi gelecektir. Sokağa çıkın ve rekabete yeniden, sıfırdan bir daha bakın.
7. Aldığınız
izleme (monitoring) hizmetlerini çeşitlendirin
İzleme
hizmetleri, dünya daha küçük bir köyken çok değerliydi. Oysa dünya daha büyük
bir köy oluverdi. Buna karşın bizim izleme şirketlerinin analiz kabiliyeti
yerinde sayıyor. Onlardan size gelen verilere siz bilgi diye bakıyorsunuz ama
onlar reel olmayabilir. Peki, ya dünyada geliştirilen yeni izleme ve anlama
sistemlerini işinize en iyi şekilde adapte ettiğinize emin misiniz? Bu konuda
pazara çıkıp biraz fikir toplamaya ne dersiniz? Yeni şeyler bulacağınızı
garanti ederim.
8. Reklam
ajansına ezber bozucu bir brif verin
Çalıştığınız
reklam ajansına şunu teklif edin: “Bize evet demek zorunda değilsiniz ama eğer
kabul ederseniz, sanki bizimle bugün işe başlıyormuş gibi, tamamen bugüne kadar
yaptıklarınızın dışında bir şey hayal edip sunmak ister misiniz?”
Size olumlu
yanıt vereceklerine iddiaya girerim. Belki de elinizin altında yatan müthiş bir
iletişim veya pazarlama fırsatına böylece ulaşmış olursunuz. Reklam şirketi de,
onların farklı düşünmesini önleyen, sizden gelen baskıcı ve acil kodlu talepler
dışında bir serbest düşünme fırsatı bulmuş olur. Denemeye değmez mi?
9. Daha önce
hiç bilmediğiniz bir konuyla ilgilenin
Hiç
ilgilenmediğiniz bir konuda, daha önce hiç dikkatinizi çekmemiş bir şeyle
ilgilenin. Bu bir etkinlik de olabilir, bir ürün veya bir hizmet de. Hamama
gitmek de olabilir, dini bir konferansa katılmak veya bir ergen dizisi izlemek.
Yeter ki, hiç bilmediğiniz bir şey olsun. Beyninizde yepyeni bir empati dosyası
açılsın.
10.
Genellemelerinizi gözden geçirin
Şöyledir,
böyledir ve kesin öyledir diye çok emin olduğunuz bilgileri başka kanallardan
alacağınız verilerle karşılaştırın. Örneğin, konuya farklı yaklaşan birini
bulup sadece anlatmasını isteyin ve mantıklı olabileceği noktalar üzerinde
düşünmeye başlayın. Bir yere varmasanız da olur. En kötü ihtimalle, farklı bir
görüşün kendini nasıl savunduğunu dinleyerek, biraz empati fırsatı bulursunuz.
11. Satın
almadığınız hizmetler için sunum talep edin
Şirketinize
henüz satın almadığınız veya bir dönem düşünüp almaktan vazgeçtiğiniz hizmetler
olabilir. Onları yeniden dinlemeye veya denemeye ne dersiniz?
12. Çevre,
sürdürülebilirlik ve KSS arasındaki farkı öğrenin
Daha da
ileri gideceğim: Bunların arasındaki farkı bilmeyenle yolları ayırın. Hangisi
toplumun, hangisi şirketin, hangisi üst yönetimin sorumluluk alanına giriyor,
bilmeniz şart. Böyle bir dünyaya çocuk getirmek istemiyorum noktası çok yobaz
bir kafa. Siz getirmeseniz de bu dünyaya çocuklar geliyor ve bu sistem böyle
devam ederse ileride “valla ben emir kuluydum ne yapaydım” diyerek vicdanen
yırtma şansınız olmayacak. Şirketinizin bu konuda yeteri kadar gelişip
gelişmediğini anlamak için şirketin çaycısına bir test yapın. O bile
anlatabilsin.
13. İslamcı,
dinci, dindar ve muhafazakar arasındaki farkları öğrenin
Türkiye’de
özellikle eğitim seviyesi yüksek kesimin çoğunluğu bunları bilmiyor. Dindara
İslamcı diyen, her muhafazakarı dinci zanneden çok. Bu kavramların sosyolojik
gelişimlerini de bilmelisiniz. Her akşam televizyona çıkıp sözüm ona halka bir
bilgi aktarıyormuş gibi yapan ekran güzellerini dinleyerek bir yere varsaydık,
kırk yıldır varırdık. İçinde yaşadığımız toplumun kültür yapısını daha derin
okumak, aynı toplumla farklı iletişim yolları bulmanıza yardımcı olacaktır.
14.
Rakibinizden bir şey satın almaya çalışın
Bir an için
sade bir vatandaş olduğunuzu ve rakibiniz olan markanın ürününü satın
alıp-almamak konusunda bir karar vermeniz gerektiğini düşünün. Hatta bunu
yapmayı deneyin. Almanız gerekmez. Almaya çalışın. Neyi sizden daha iyi
yaptıklarını, nerelerde daha kötü olduklarını objektif izlemeye çalışın. Kendi
markanıza ve iş yaptığınız sektöre bu gözle baktığınızda çok farklı görüşler ve
çözümler bulabilirsiniz. Tabi patronunuz bunu denediğinizi bilse iyi olabilir.
15. Bir grup
11-13 yaşında gence satış yapmaya çalışın
Kim
oldukları, nereden bulacağınız önemli değil. Mevcut süreçleriniz içerisinde
sattığınız bir ürünü veya sunduğunuz bir hizmeti 11-13 yaşlarında bir grup
gence anlatın. Onların tepkilerini izleyin. Size soru sormalarını isteyin.
Fırsat olursa, “sen olsan nasıl satardın” diye sorun. Emin olun, hiç aklınıza
gelmemiş yollar, yöntemler ve söylemler keşfedebilirsiniz. Bu kitlenin diline
yakınlık kazanmak da kısa günün bir başka kârı olur.
İşte dünyada
itibarın yeni yol haritası
Size temel
olarak; ezberleri bozmayı, değişimlere ve farklılıklara erkenden hazırlanmayı,
farkındalık artırmayı ve geliştirmeyi, çeşitlilikleri ve kültürel zenginlikleri
yakından tanımayı, sizden farklı olanların iç dünyasında keşifler yapmayı
önerdim. İtibar yönetmek ve gerçekten itibarlı olmak istiyorsanız, bu gibi
çalışmaları kurumunuzda sürekli hale getirmelisiniz.
Unutmayın:
Şirketler, markalar ve liderler, değişim ve dönüşümlerin ilerleyen evrelerinde
zaten çağa uyum sağlamak zorunda kalıyor. Bu hiçbir zaman itibarlı bir yöntem
değil. Çünkü böyle bir durumda siz lideri izlemek ve ayak uydurmak zorunda
kalırsınız. İtibarlı olan; başkalarını kopyalamak değil, içinde yaşadığınız
dönemin değişimlerini doğru okumak ve doğru zamanda kendini geliştirmektir.
Yapana
lider, yapamayana korkak denir.
Ve ekonomide
gerçek itibarı, her zaman korkmadan ilerleyenler ve hedeflediklerini
yapabilenler kazanır.
Kerem TÜRKMAN - The Brand Age Dergisi/ Mayıs'2014
0 yorum: