9 Haziran 2017 Cuma

Küreselleşme ve Sinema

by karamanni  |  at  15:38:00




Küreselleşme ve Sinema çeşitli boyutlarıyla farklı disiplinler tarafından uzun süredir tartışılan iki kavramdır. Bu tartışmaların neler olduğunu, pek çok bakış açısının kabul ettiği tanımı burada tekrarlamak gerekirse, küreselleşme sosyal, politik, ekonomik ve kültürel bir süreçtir. Bu yazıda küreselleşmeyi bir kitle iletişim aracı, bir sanat dalı ve aynca endüstriyel ve ticari anlamda da güçlü bir sektör olan sinema açısından ele alıp inceleyeceğiz.

Ekonomik reformlarla başlayan küreselleşme ardından kültürel dönüşümü getirdi. 20. yüzyıldan beri yeni iletişim teknolojileri ve medya aracılığıyla dünyanın her bir köşesine yayılan Batı tüketim kültürü ve ataerkil-kapitalist ideolojiler karşısında, kültürün küreselleşmesi ilerici veya yerel kültürü tehdit ve tahrip edici bir süreç olarak farklı açılardan değerlendirildi.

Kültürün küreselleşmesini anlamaya ve açıklamaya yönelik başlıca üç yaklaşım vardır: Batı medyasının ve tüketim ideolojisinin etkisi sonucu kültürler homojenleşir; küresel kültür derinliği olmayan yüzeysel bir kültürdür; kültürün küreselleşmesi yeni küresel ağların ve melez formların oluşmasını sağlar. Amerikan sinemasının dünya film pazarındaki baskın konumuna rağmen, bu durumu günümüzde homojenleşme ve kültür emperyalizmi tezi ile açıklamaya çalışmak yüzeysel kalacaktır. Sinema alnında global düzeyde yeni ekonomik ve kültürel yapılanmaların ortaya çıkmasıyla küresel ve yerel arasındaki ilişkini dönüşmüştür. Bu açıdan bakıldığında Hollywood’un baskın gücünün diğer ülke sinemaları üzerindeki etkisini ve etkileşimini daha iyi anlayacağımızı düşünüyoruz.

Küreselleşme ve sinema konusunda kültürün küreselleşmesi, 20. yüzyıldan beri devam eden biçimiyle daha önce benzeri görülmeyen bir süreçtir. Held bu süreçte rol oynayan temel unsurları şöyle sıralar. Yeni medya teknolojileri, küresel medya şirketlerinin yapısı, pop müzik, televizyon programları ve sinema gibi popüler kültür ürünleri ve turizm. Müzik ve televizyonun ulus aşırı akışkanlığı hakkındaki tartışmalar uzun süredir medya emperyalizmi tezini geçersiz kılar. Ancak Hollywood’un küresel eğlence piyasalarındaki egemenliğinden dolayı bu bakış açısı sinema alanında akademik tartışmaların bir parçasını oluşturmaya devam ediyor.

Hollywood Egemenliği


Uluslararası kuruluşların araştırmaları istatistiksel olarak Hollywood’un bu alandaki egemenliğini açıkça ortaya koyuyor. 1970 ve 1995 yıllan arasında ABD’nin dünya film üretimindeki payı yüzde 9’dan 45’e yükseldi. ABD’de her yıl 600-750 arasında film yapılıyor; bu rakam tüm Avrupa ülkelerinde yapılan filmlerin sayısına denktir. Amerikan sinemasının baskın gücünü gösteren diğer bir gerçek ise dünyanın her bir tarafında (yasak olmayan bir iki ülke dışında) Amerikan filmleri seyredilirken Amerikalıların çok az yabancı film seyretmeleridir. Küreselleşme ve sinema konusunda film üretimi ulusal düzeyde düşünüldüğünde ise, Hindistan’m (800-900), Çin’in (450) ve kısmen Japon sinema endüstrilerinin büyük ölçekli üretim yaptıkları görülür. Bu ülkelerde yapılan filmler, Hollywood kadar olmasa da, global düzeyde dağıtımı yapılan ve seyredilen filmlerdir.

Amerikan sinemasının dünya film pazarındaki baskın konumu yeni bir gelişme değil; 1. Dünya Savaşı sonrasından bu yana devam ettiği görülüyor. Amerikan sinemasının ekonomik olarak dünya liderliğine sahip olmasının çeşitli sosyal, politik, ekonomik ve kültüre! boyuttan vardır ve bunlar pek çok araştırmaya konu Olmuştur. Ancak Amerikan sinema tarihinin ilk dönemlerine kısaca bakacak olursak iki önemli konunun ön plana çıktığını söyleyebiliriz. Avrupa’da endüstrileşmeye başlayan sinemanın 1. ve 2. dünya savaşları sırasında bu kıtada gerilemesi bu durum Hollywood’un gelişip büyümesi için bir fırsat oldu. Aynca, bu dönemde Hollywood’da etkin insanların çoğunun Avrupa’dan gelen farklı etnik kökenlerden olması, Hollywood’un en başından beri çok kültürlü ve Amerika ile sınırlı kalmayan bir seyirci kitlesini hedefleyerek bu doğrultuda gelişmesine neden oldu. Dolayısıyla Hollywood’un küresel başarısı aşama aşama gelişen bir süreç oldu.

Diğer Ülke Sinemaları


Yukarıda film üretimiyle ilgili ulusal düzeyde verilen istatistikleri yeniden okuduğumuzda bu okumanın küreselleşme süreci ile ilgili önemli bir noktaya işaret ettiğini görürüz: diğer bazı popüler kültür alanlarında, örneğin televizyon veya müzikte olduğu gibi sinema alanında da küresel ağlarda bölgesel bloklar oluşuyor. Sayı olarak dünyada en çok film üreten Hindistan’ın film yapım merkezi Bollywood yalnızca milyarlarca insanın yaşadığı Güney Asya’yı eğlendirmekle kalmaz. Yaptığı filmleri, müzikleri ve televizyon programlarını farklı coğrafyalara ihraç ediyor. Bu da orta sınıf Hintlilerin ve yabancı sermayenin eğlence endüstrisine yaptıkları yatırımları gün geçtikçe artırıyor. Sonuç olarak günümüzde Bollywood filmlerinin Asya’nın büyük bir bölümünde, Ortadoğu’da ve Afrika’da milyonlarca seyircisi vardır

Sinema alanında oluşan bölgesel bloklardan bir diğeri Avrupa’dır. Küreselleşme ve sinema konusunda Amerikan sinemasının Avrupa pazarındaki baskın konumu nedeniyle Avrupa ülkeleri 1920’lerden beri kendi film endüstrilerini koruyan kararlar aldılar. Bu kararlar tarih boyunca her zaman istikrarlı bir şekilde yürütülemedi. Ama yine de Avrupa ülkeleri farklı dönemlerde Amerikan sineması ile rekabet edebilmek için çeşitli yöntemler geliştirdi. Bu çerçevede ele alınabilecek önemli örneklerden biri, dünya ticaretini serbestleştirmek amacıyla 1947’de oluşturulan GAD görüşmeleriydi. 1980’lerde yapılan görüşmelerde Fransa gibi Avrupa ülkeleri, filmlerin ticari bir konu olarak ele alınmasının kültürel kimlikleri tehdit edeceğini belirtiyordu. Avrupa Topluluğu’nun sinemaya ilişkin kapsamlı ve bütüncül bir politika oluşturması ancak 1980’lerde gerçekleşti. Bu dönem itibariyle Avrupa sinemasını Amerikan sinemasının rekabetinden korumak amacıyla çeşitli fonlar, kurumlar ve görsel-işitsel alanla ilgili programlar oluşturuldu. Bunlar arasında en çok bilineni Avrupa içesinde ortak yapımların gerçekleştirilmesine kaynak sağlayan Eurimages’dir.

Yeni Ekonomik ve Kültürel Yapılanmalar: Britanya Örneği


Bu çabalar Hollywood’un baskın gücü karşısında ayakta kalma ve kültürel kimlikleri korumanın yanı sıra yereli küreselle ilişkilendirerek küreselin bir parçası olabilmek amacıyla geliştirilen yeni stratejileri de kapsar. Britanya sineması bu anlamda incelenmeye değer önemli bir örnektir. Britanya Sineması, devletin, yerel yönetimlerin, ulusal ve bölgesel yayın kuruluşlarının ve uluslararası yatırımcıların desteği ile para akışını arttırmıştır.

1990’larda kendini yeniden inşa ederek küresel pazar içinde yeni bir popüler Britanya sineması olarak ortaya çıktı. Film üretimi için geliştirilen bu yapı hem ülke içindeki hem de dış pazarlardaki dağıtım ağların da garanti altına almaya yönelik bir hareketti. Bu da yerel yani ulusal olanın ancak bu şekilde uluslararası pazara girebileceğini gösterir. Kültürün küreselleşmesi üzerine yaptıkları çalışmada Mortey ve Robirys’in (1995) belirttiği gibi, kültürel dönüşüm bir taraftan ulusaşırı bir alan yaratıyor ama, diğer taraftan kültür endüstrileri içerisinde yerellik daha da önem kazanıyor. Yani, kültürel üretimde yerellik, küreselleşen bir ürünün homojenleşmesinden ziyade, bir ürünün küresel pazar içerisindeki farklılığına (particuiarity) işaret eder. Bu anlamda, Britanya sineması için kullanılan yerel/ulusal kavramları Britanya sinemasının küresel pazar içerisindeki farklılığını ifade etmek için kullanılır.

Britanya Sineması


Sinema Kurallarını Değerlendirme Grubu’nun (Film Policy Review Group) Britanya sinemasını “kültürel olarak Britanya sineması” biçiminde yeniden tanımlaması, bu yönde gelişen eğilimi açıkça ortaya koyar. Bu tanım, filmlere konan verginin biraz daha düşürülmesi amacını taşır. Kim Küreselleşme ve sinema konusunu şöyle açıklar: Britanya sineması önceden olduğu kadar kolay tanımlanamaz, daha teknik bir tanım gerekir. “Kültürel olarak Britanya sineması” deyimi Britanya sinemasının ulusal/yerel bir kültürel ürün olduğunun altını çizse de, bu ulusal/yerel kültürün temsiliyeti anlamına gelmez, yerelliğin farklılık olarak yansıtılması anlamında kullanılır.

Britanya sinemasının 1990’larda merkezi sistemin sona ermesi ve farklı kurumlar tarafından yönetilmesiyle gelişen iki eğilimden söz eder Kim. Birincisi, dağıtımı garantileyen veya uluslararası dağıtım potansiyeli olan filmlerin tercih edilmesi, ikincisi, ulusal ve bölgesel filmlerin ticari boyutunun önem kazanması. 1990’larda yapılan ve uluslararası başarı gösteren Britanya sinemasına baktığımızda bölgesel karakterleri, mekanları ve siyasi konulan kapsayan, toplumun çeşitli sosyal ve kültürel katmanlarını ele alan filmlerin yapıldığını görürüz. Örneğin, The Crying Gome (1992), Twin Town (1997), Troinspotting (1996).

1990’lann ortasında bütçelerin yetersizliğinden ve daha önemlisi dağıtım ağlarının zayıflığından dolayı Britanya film endüstrisi Avrupa ülkeleri ile ortak yapımlar yerine, Avrupa dışı kaynaklan ve özellikle ABD’li yatırımcıları çekmeye ve Hollywood’un büyük şirketleri ile işbirliğine girişmeye başladı. Britanya’da yapılan filmlerin ön satışlarının büyük ABD dağıtım firmalarına verilmesi bu filmlerin hem Avrupa hem de Amerika’da seyredilme oranını yükseltti. ABD dağıtım şirketlerinin etkili promosyon kampanyaları ve gösterim öncesi izleme testleri gibi stratejiler Britanya yapımlarının ABD’de başarılı olmasını garanti altına alıyor. Örneğin, Billy Elliot (2000).

Sonuç


Kısaca özetlemek gerekirse, 199o’larda Britanya film endüstrisinin finans ve dağıtım yapısının yeniden düzenlenmesi, Britanya film yapımını yerelleştirerek ve ticari boyutunu artırarak küreselleşmesine neden oldu. Britanya örneğinden yola çıkarak diyebiliriz ki, dünya sinema pazarındaki egemenliği elinde tutan Hollywood, diğer ülkelerin film endüstrilerinin yeniden yapılanmalarına yol açmıştır. Ayrıca onları özellikle dağıtım konusunda kendine bağımlı kılmaktadır. Ancak, üründe farklılık yaratmak amacıyla da olsa yerel ve bölgesel olanı ön plana çıkarmaya olanak veren bir sistem olmasından ve Hollywood dağıtım şirketlerinin yerelle küresel arasındaki ilişkiyi dönüştürmede kilit rol oynamasından dolayı karşımızda duran görüntünün tamamen karanık olmadığını düşünüyoruz.
 
 

Bu yazı Süheyla Kırca-Schröder’in “Britanya Örneğinde Küreselleşme ve Sinema” makalesinden alınmıştır.
sineplusakademi

 

0 yorum:

Proudly Powered by Blogger.