Bireyler, günümüz şartları göz önüne alındığında,
yaşamlarının büyük bir kısmını örgütler içerisinde geçirmektedir. Örgütler,
bireylerin ihtiyaç ve isteklerinin kendi başına karşılamasının mümkün
olmadığını görmesiyle ortaya çıkmış, bireylerin ortak hareket etmeleri
sonucunda diğer insanlarla işbirliği içine girerek sorunlarının daha kolay üstesinden
geldiklerini düşünmesiyle daha da gelişmişlerdir. Görülüyor ki, örgütler toplumu
etkilerken, aynı zamanda toplumdan da büyük ölçüde etkilenmişlerdir. Bunun
sonucunda örgütler, kendi amaçlarını gerçekleştirme yönünde bir aktiviteye
girişirken, toplumun gereksinim ve beklentilerini de dikkate almak durumunda
kalmışlardır (Okay, 2001: 627). Örgüt bunu yapamadığı sürece, ne kadar kaliteli
mal ya da hizmet üretirse üretsin, bu ürünü talep edecek kişi ya da grup
bulamama riski ile karşı karşıya kalmaktadır. Bu nedenle örgüt, hedeflediği
amaçlara ulaşabilmek için, karmaşık olan toplumsal yapıyı çok iyi tahlil edip,
toplumun değişime ve yeniliğe ne oranda açık olduğunu görmeye yönelik
çalışmalara girmektedir. Bireylerde ve çevresel koşullarda söz konusu
olabilecek anlayış farklılıklarını, düşünce değişimini, ekonomik, sosyal ve
teknolojik gelişmeleri dikkate alarak, örgüt şartlara bağlı kararlar alıp,
kendisini buna göre düzenlemek durumundadır (Kadıbeşegil, 2003: 49).
Halkla ilişkiler, bir taraftan örgütteki çalışanları
ilgilendiren güvenin, diyalogun ve karşılıklı iletişimin günlük iklimini,
diğer taraftan ise global stratejiye entegre edilmiş katılımın hizmetinde bir
eylem serisini ifade etmektedir. Halkla ilişkiler, örgütte yönetimin uygulayacağı
teknik ve yöntemler doğrultusunda çalışanların amaç, beklenti, değerlerini öğrenerek,
örgütsel değer ve amaçlarla belli bir noktada buluşturarak bir denge kurmak
durumundadır (Yalçındağ, 1987: 59).
Bu dengenin oluşturulmasının merkezinde de, 'algı yönetimi'
anlayışı ve bu anlayışın halkla ilişkiler faaliyetlerindeki işlevselliği yer almaktadır.
Buna göre, görülüyor ki yöneten-yönetilen ayrımının
bulunduğu her alanda halkla ilişkiler uygulamalarından söz etmek yanlış
olmayacaktır. Çünkü halkla ilişkiler kişiler arası ilişkilerde önemli
iletişimsel ve psikolojik süreçleri içermektedir. Halkla ilişkilerin kendine
özgü yöntem ve araçlarıyla örgütsel iletişimin dokularının örülmesinden vı örgüt üyelerine aktarımından, üyeler tarafından
benimsenmesi için gerekli ilişkilerin kurulmasına kadar birçok önemli rolü üstlenmesi
söz konusudur. Halkla ilişkiler uygulamalarında temel unsur olan 'insanı' tüm
özellikleriyle tanımadıkça, örgütün işleyişini ve mesaj yöneltilecek hedef
kitleyi öğrenmenin de olanağı yoktur (Kocabaş,Elden,Yurdakul, 1999: 49). Bu
hedef kitleyi 'anlama'nm gerçekleşebilmesi için de 'algılama' sürecine ihtiyaç
vardır. Yönetsel faaliyetlerde, hedef kitleyi 'algılama', tutum ve davranış
oluşturma, inanç ve eğilimleri etkilemede halkla ilişkilere önemli görevler
düşmektedir. Bu noktada önemli olan husus, gerek kullanılan yöntemler ve
unsurlar, gerekse ortak amaçlar ve hedef politikaları açısından halkla
ilişkiler ve algı yönetiminin aynı alanda düşünülmesidir.
Özge UĞURLU
0 yorum: