Siyasal iletişim sürecinde gerçekleştirilen halkla ilişkiler
faaliyetlerinde, siyasal hesap verilebilirlik açısından dikkat edilmesi gereken
kimi noktalar vardır. Bu konularda dikkatli ve duyarlı olmak halkla ilişkiler
uzmanlarının baştan hesabı verilebilir bir hakla ilişkiler politikası izlemeleri
açısından önemlidir.
Siyasal iletişim sürecinde halkla ilişkiler
uzmanları, seçmenleri en çok ilgilendiren iş, ekonomik şartlar, sağlık, eğitim,
konut gibi konularda doğru ve tutarlı bilgiler vermeli, iletişim kampanyaları
ile kitlelerin bu yöndeki beklentilerini istismar etmemelidir. Ülkemizdeki ve
dünyadaki seçim kampanyalarında elbette ki bu konular ön plana çıkartılmaktadır.
Halkla ilişkilerde ulaşılmak istenen hedef kitlenin somut
sorunları çözüm beklerken onlara hayatlarının tali yönleri ile ilgili
faaliyetler sunmak ve kitlelerin bu faaliyetlere katılımını sağlamak amaçlanan
sonuçlara ulaşılmasını güçleştirdiğinden bu sorunlar fazlasıyla dile getirilmektedir.
Ancak geçmişte ülkemizde olduğu gibi “herkese iki
anahtar” biçimindeki somut ekonomik vaatlerde bulunmak, halkla ilişkiler
kampanyalarının inanılırlığını ve hesap verebilme özelliğini azaltmaktadır.
Benzer biçimde isteyen herkesin üniversite eğitimi alabileceği, hastanelerden ücretsiz
yararlanabileceği yönündeki vaatler de halkla ilişkiler açısından hesap
verilebilir olmayı güçleştirmektedir. Hem seçim döneminde hem de siyasal
partilerin ve siyasetçilerin iktidarları döneminde bu türden “göz boyama”
amaçlı eylem ve söylemler kamuları olumsuz biçimde etkilemektedir. Eski
İngiltere Başbakanı Tony Blair’in medya danışmanı Alastair Campbell’in
uygulamaları nedeniyle İngiltere’de halkla ilişkilerin siyaseti yozlaştırdığına
dair çok sayıda yazı yayınlanmıştır. Bu yazılarda “göz boyama, olumsuz
kampanyalar, ve lobi faaliyetlerinin habis etkileri ve halkla ilişkilerin
siyaseti nasıl alçalttığını göstermek amacıyla sürekli mercek altına
yatırıldığı” teması işlenmektedir (Theaker 2008: 56). Bu uygulamalar, halkla
ilişkiler mesleği açısından, hesabı verilemeyecek faaliyetler olarak meslek tarihine
geçmiştir.
Öte yandan, insanlar en çok “ güvenilir, uzman veya
yetkili” olduğunu düşündükleri bilgi kaynağına inanmaktadırlar. Bu açıdan
siyasal iletişim sürecinde siyasetçilerin uzmanlık alanları da önem kazanır.
Tanınmış ve kamuoyunda güvenilirliği yüksek ekonomistler, hukukçular, tıp
adamları, sanatçılar, başarılı ve ülke ekonomisine katkıda bulunan işadamları
gibi. Bu kişiliklerin siyasal halkla ilişkiler uygulamalarında ön plana
çıkartılması ve siyasal parti veya oluşumun bu kimselerin olumlu imajı
üzerinden temsili, mutlaka ki beklenen sonuçları verecektir. Ancak, bu kimseler
seçilirken, toplumun olabildiğince çok kesiminde saygın algılanmasına ve söz
konusu kimsenin siyasal partiye bağlılığının yüksek olmasına dikkat edilmeli
sonradan ortaya çıkacak polemiklerin siyasal iletişim sürecine zarar vereceği
unutulmamalıdır.
Alanında yetersiz kimseler, ya da farklı alanlarda
uzmanlığı olan kimseler kamulara nitelikleri ve özellikleri farklı gösterilerek
tanıtılmamalıdır. Siyasetçiler ulusal ve yerel düzeyde yönetime talip kimseler
olduklarından bu kimseleri olduklarından farklı ve nitelikli göstermenin
yaratacağı tahripler unutulmamalıdır. Bilindiği gibi, kişisel temas iletişimin
en etkili yoludur. Bu noktada yüz yüze iletişimin bütün olanakları
kullanılmalı, kitle iletişim araçlarının kullanımı kadar seçmenle karşılıklı
olarak bir araya da gelinmeye çalışılmalıdır. Seçmenler iş yerlerine, parklara,
mahallelere, alışveriş merkezlerine kadar gelen ve kendileriyle “göz göze”
temas kuran siyasi kişiliklerin verdiği mesajlarla kendilerinin birey olarak
varsayıldığı duygusunu yaşamakta ve seçim sürecinde aktif oldukları için mutlu
olmaktadırlar. Bu noktada halkla ilişkiler uygulayıcıları halkla iç içe olan
siyasetçileri hedef kitlelere doğru biçimde yansıtmalı, bir çeşit simülasyon
oluşturarak kişileri olduklarından farklı bir haleye büründürürken yaptıkları
işin sorumluluğunu unutmamalıdırlar. Bu noktada siyasetçilere halka karşı duygu
ve düşüncelerini dürüst biçimde yansıtmaları gerektiği hatırlatılmalıdır.
Bir konuyu başkalarına aktaracak kişi önce kendisi
konuyu çok iyi anlamalıdır. Halkla ilişkiler uzmanları tanıtacakları siyasal
parti ya da kişiliği ideolojik yapısından, özgeçmişinin bütün ayrıntılarına
kadar tanımalı kamuoyuna verilecek mesajlarda doğru ve tutarlı bilgi
kullanmalıdırlar.
Bir mesajın parçası olarak veya onunla birlikte önerilen
eylem, tek başına mesajdan daha kolay kabul görür. Mesajlar hedef kitleyi
harekete geçirecek bir yapıda kurulmalıdırlar. Ancak bu noktada, önerilen
eylemlerin kamuların beklenti ve ihtiyaçları ile tutarlı olmasına dikkat
edilmelidir. Halkla ilişkilerciler kamu yararı ilkesini unutmamalı ve mesajları
oluştururken hedef kitlenin ilgi ve ihtiyaçlarına hitap etmelidir. Kişisel ihtiyaçlar
ve dürtülerin mesajların kabulünü etkilemesi gerçeğinden yola çıkılırken bu
mesajlarda verilen bilgilerin doğruluğunun sağlanmasına da dikkat edilmelidir.
Halkla ilişkiler profesyonelleri, hedef kitleleri manipüle
edecek mesajlar vermekten kaçınmalıdırlar. Özellikle kamuoyu yoklama anketleri günümüzde
kamuları yönlendirme amacıyla sık sık kullanılmaktadır. Bourdieu (1989: 86), kamuoyu
yoklamaları sonuçlarıyla iktidarın gasp edildiğini söylemektedir. Yazar,
siyasal iletişimin kurucu aktörü olan uzmanların, bilim adamlarının ve
araştırmacıların iktidara ortak olmaları sonucunda eleştirelliklerini geride bıraktıklarını,
“küçük entelektüel” olmayı seçerek politik yaşamın sözde oyuna dönüştürülmesine
katkıda bulunduklarını iddia eder.
Mesajların netliği, basitliği ve sembolize ettikleri
kabul edilme derecesini ve kitleler üzerindeki etkisini belirler. Günümüz
insanı pek çok kanaldan kendisine ulaşan her türlü mesajın bombardımanı altında
kalmakta; birçoğunu algılayamamaktadır. Bu nedenle, mesajlar hedef kitlenin
sembolik değerleri göz önüne alınarak oluşturulmalıdır. Ayrıca mesajlar kurgulanırken
hedef kitlenin değer yargılarında olumsuz içerikte değişiklikler oluşturmamaya,
toplumsal barışı bozmaktan kaçınmaya da dikkat edilmelidir.
İfade edilen mesajlar, kitleler üzerinde
kavramlardan daha fazla görüş değişikliği yaratır. Kısa ve çarpıcı sembolik
ifadeler; uzun, bilimsel, kavramsal açıklamalardan daha etkilidir. Ancak mesajları
sloganlaştırırken hedef kitlenin zihinsel yetenekleri hiçe sayılmamalı ve
onların doğru düşünme ve muhakeme etme yeteneği ile değerler sistemi
örselenmemelidir.
İletişim süreci iki yönlü olarak
gerçekleştirilmelidir. Anketlerle, oylamalarla ya da yüz yüze yapılacak
toplantılarla hedef kitleler karar sürecine dâhil edilmeli ve alınan
kararlardan haberdar edilmelidir. Bu açıdan günümüzde hızla gelişen sosyal
medya, halkla ilişkiler uygulayıcılarına çeşitli fırsatlar sunmaktadır. Bu hem
sürecin demokratik işlemesini sağlayacak hem de mesajların kabul edilme
olasılığını yükseltecektir.
İletişim sürecinde, verilecek mesaj farklı iletişim kanallarından
farklı yer ve zamanlarda farklı içeriklerle de tekrarlanmakta böylece etkisinin
artması sağlanmaktadır. Denetlenmesi güç olan iletişim kanallarında gelişigüzel
ve denetimsiz biçimde iletişim kurulmamalı, karalama, aşağılama ve alay etme
gibi kamu vicdanını zedeleyen ve ortaya çıkması halinde güven kırıcı olan
eylemlerden uzak durulmalıdır (Paksoy 1999: 30, Süllü 2007: 15).
Halkla İlişkiler faaliyetlerini gerçekleştiren uzman
veya danışmanlar, medya ile ilişkilerinde de hesap verilebilirlik ilkesini göz
önünde bulundurmalı, basın özgürlüğünü ve onurunu zedeleyecek girişimlerden
uzak durmalı ve medyanın etik değerlerine de saygı göstermelidirler (Bülbül
2001: 250).
Zübeyde Süllü
Selçuk İletişim Dergisi
0 yorum: