5 Haziran 2018 Salı

Siyasal İletişim Sürecinin Belirleyicileri

by karamanni  |  in siyasal iletişim at  22:23:00


GİRİŞ
Siyasal pazarlama uygulamalarının kişiler ve gruplar üzerinde etki yaratması ve yarattığı etkiyi güçlendirmesi en temelde ‘iletişim’in etkin kullanımıyla sağlanmaktadır. Siyasi partiler ve siyasi adaylar seçmenleri partilerinin en iyi alternatif olduğuna ikna etmekte oldukça zorlanmaktadırlar. Bunun nedeni oy verme davranışı üzerinde birçok faktörün etkili olmasıdır. Oy verme davranışını etkileyen en önemli faktörlerden biri partinin yürüttüğü siyasal kampanyalardır. Bu kampanyaların stratejik bir süreç içerisinde yürütülmesi gerekmektedir. Kampanya stratejisi, kampanyaya başladığımız noktadan nereye gitmemiz gerektiğinin tespitini içerir. Kampanya, seçmenin oy verme davranışında aday veya parti lehinde değişiklik yapacak planlı etkinliklerden oluşmaktadır. Başlangıçta aday veya partinin tespit edilen durumu, yapılan çalışmalar ile nereye getirilebileceği ve hedefler kampanya tasarımı içerisine yerleştirilir. Kime nasıl gidileceği veya hangi mesajın hangi araç ile yollanacağı kampanya stratejisinin içindedir. Kararsız seçmen sayısındaki artışın yanı sıra, partilerin kurumsallaşamaması ve birbirine benzemesi, partilerin kendilerinden çok liderlerin veya siyasal adayların ön plana çıkması ile bu siyasal aktörlerin seçmenlerin gözünde çekiciliğe sahip olmaları, siyasal tercihlerin belirlenmesinde önemli bir faktör olarak belirmektedir. Siyasi parti ya da adayların daha fazla seçmene ulaşmak, siyasal adayı tanıtmak ve iktidara gelmek için seçmenin desteğine ihtiyaç duymaları siyasal kampanyaların hazırlanmasını ve organize edilmesini bir zorunluluk haline getirmiştir (Balcı, 2003: 144). Kazanma hedefleri olan siyasi partiler başarma şanslarını yükseltmek için siyasal pazarlamadan yararlanırlar. Partiler; davranış tarzlarının çeşitli yönlerini, politikalarını, üyelik yapılarını, liderliklerini ve örgütsel yapılarını, pazarlarının (hedef gruplarının) karakterine ve taleplerine uyacak şekilde düzenlerler. Bunu ise ürün, satış ve pazar yönelimli olarak yapabilirler (LessMarshment, 2001: 695). Ürün yönelimli bir parti, konumunu ve inançlarını ortaya koyar. Fikirlerinin doğru olup bu durumun seçmenler tarafından fark edileceğini ve bu sebeple oy alacaklarını düşünür. Bu tür bir parti seçmenlerde veya üyelik bazında destek kazanmada başarısız olsa bile fikirlerini veya ürününü değiştirmeyi reddeder. Satış yönelimli bir parti, fikirlerini seçmenlere satmaya odaklanır. Önceden belirlenmiş ürün tasarımlarını sabit tutar. Fakat kendisini destekleyen seçmenlerin bu tasarımını otomatik olarak isteyebileceğini düşünür. Seçmenlerin tepkisini anlamak için pazar araştırmasından faydalanır. Seçmenlere partinin fikirlerinin doğru olduğunu kabul ettirebilmek için reklâm ve iletişim teknikleri kullanılır. Parti tarafından sunulan fikirlerin seçmenler tarafından talep edilmesi yönünde çalışmalar yapar. Pazar yönelimli bir parti için, seçmen memnuniyetini sağlamak çok önemlidir. Pazar araştırmasını seçmenlerin taleplerini belirlemek için kullanır ve ürününü bu taleplere uyacak şekilde tasarlar. İnsanların düşündüklerini değiştirmeye çalışmaz. Pazar yönelimli bir parti seçmenlere basit bir şekilde talep ettiklerini sunmaz veya basit bir yöntem izlemez. Çünkü sunduğu ürünü teslim edebilmeyi (vaadini yerine getirmek) garanti altına alması gerekmektedir. Eğer teslimatta başarısızlığa uğrarsa seçmenler gayri memnun olacaktır ve tabi ki uzun dönemde parti seçmen desteğini kaybetme riski taşıyacaktır. Aynı zamanda ürünün parti içinde kabul edilmesinin de garanti altına alınması gerekmektedir. Bu nedenle ürünün dikkatli bir şekilde düzenlenmesi gerekir. Böylece pazar yönelimli bir parti ürün tasarımını gerçekte seçmenlerin taleplerini karşılayarak yapar. Partinin sunduğu bu ürünler talep ve ihtiyaçları karşılar. Bu yönelimleri başarmak için siyasi partiler çeşitli aktiviteleri yerine getirirler ve pazarlama sürecinden yararlanırlar. Siyasal pazarlama sürecinde kullanılan ve siyasal pazarlamanın siyaset biliminden en fazla yararlandığı belirleyiciler olarak siyaset, parti, seçmen, kamuoyu, siyasal katılma, baskı grupları, lobi faaliyetleri gibi unsurlar kampanya sürecinde önemli etkiye sahip olmaktadır.

Siyaset
Siyaset sözcüğünün kökeni incelendiğinde eski Doğu uygarlıklarında devlet yönetimiyle ilgili olarak kullanıldığı görülmektedir. Batı dillerindeki karşılığı olarak politika, Yunancada ‚Polis, Politeia, Politicia‛ sözcüklerinden gelmektedir (Kışlalı, 1998: 4). Siyaset terimi birçok düşünür ve siyaset bilimci tarafından farklı şekillerde tanımlanmıştır; Siyaset, K. Marx ve F. Engels’e göre temeldeki üretici güçlerin niteliğinin belirlediği bir üst yapıdır. Sosyal sınıflar arasındaki iktidar çekişmesi siyasetin itici gücüdür. R. Dahl’a göre siyaset, ‚güç, rol veya otorite ile ilgili insan ilişkilerini içerir.‛ P. H. Merkl’e göre siyaset ise, ‚insanın içinde yaşadığı topluma kendi toplumsal görüşleri doğrultusunda bir şekil verme sürecidir.‛ Crick ve Bendix ise siyaseti, ‚örgütlenmiş bir toplumu belirleyen devlet içi bir süreç‛ olarak kabul etmiştir. Greer ve Orleans’a göre siyaset, ‚gücün gelişmesi ve kullanılmasıdır.‛ Laswell ise; ‚güç, otorite ve etkili sosyal denetim sürecinin belirleyici nitelikleri‛ olarak tanımlamıştır (Çam, 1981: 16-17). Siyaset bilimci Van Dyk’e göre siyaset; ‚toplumdaki güç bölüşümüne göre değerlerin otoriter dağılımıdır‛. Siyaset bilimcilerin diğer bir ismi, David Easton’a göre ise siyaset, ‚toplumdaki maddi ve manevi değerlerin otoriter yönetimle dağıtılması‛ olarak algılanmaktadır (Turan, 1977: 7). Yukarıdaki tanımlarda anlaşılacağı üzere siyaset öncelikle kamusal bir olgudur. Siyaset ancak insanların topluluk içinde yaşamasına bağlı olarak belirmektedir. 402 Sevilay Uslu Divanoğlu Bahsedilen çok sayıda insanın rastgele bir arada bulunması değil, bunların çeşitli bağlarla birbirine bağlanmış olması, ilişkide bulunması, diğer birimler karşısındaki üyelerin kendilerinin ayrı bir kimliğe sahip olduklarını algılamalarıdır (Turan, 1986: 7). Toplumun her niteliği, siyasetin açıklanmasında aynı ölçüde yararlı olmamaktadır. Toplumun siyaseti saptayan boyutlarını şu şekilde belirtebilmekteyiz: Toplumun organik bir bütün olmasına rağmen karşılıklı bağımlılık içinde olan çok sayıda alt topluluğun varlığıdır. Bu da toplumun belirgin özelliği olan farklılaşmadır. Farklılaşma, toplumun uyulması zorunlu kararlara ilişkin çatışmalara yol açtığı için siyasetin vazgeçilmez bir şartını oluşturmaktadır. Farklılaşmanın boyutunu meslek, din, etnik köken, bölge v.b. etmenler oluşturmaktadır. Her toplum varlığını sürdürebilmek için, herkesi ilgilendiren sorunların çözümü ve bazı hizmetlerin sağlanması için yönetim örgütlenmesinin gerekliliğini bilmektedir. Bu örgütlenme devlet adını almaktadır. Toplumu yöneten ve adına ‚siyasal sistem‛ denilen bu örgütün aldığı kararlar tüm toplum üyelerini bağlamaktadır. Siyasal sistemin ürettiği kararlar, içerikleri açısından evrensel olabilir. Ancak, yapımlarında rol oynayan etkenler ve toplumun alt topluluklarına getirdikleri yükler ve zorluklar açısından da evrensel olmayabilir. Hangi toplumsal farklılaşmanın siyasal olduğunu belirlemek pek mümkün değildir. Her farklılaşma siyasal sonuç doğurmamaktadır. Hangilerinin siyasal olacağını her toplumun kendi şartları belirler. Toplumlardaki farklılaşma sonucu uyumsuzluk gösteren görüş ve çıkarların doğal karşılanması gerekir. Eğer her görüş ve çıkarın kısıtlanmadan tatmin edilmesi mümkün olsaydı siyaset kavramı ortaya çıkmazdı (Özkan, 2004: 27). Siyaset bilimcilere göre, siyasetin iki öğesi vardır. Biri devlet, diğeri iktidardır ve asıl olan da iktidardır. Çünkü siyaset devlet olmadan da vardı. Dolayısıyla siyasetin dinamik öğesi iktidardır. Öte taraftan siyasetin meşru bir otorite değer yaratma ve paylaşma olduğu ifade edilmektedir. Buna göre siyasetin ilgi alanı olan devlet, ülkeyi ve insanları yönetmek, devleti uluslararası alanda rol oynayan bir durumda bulundurmak, ülkenin birliğini ve beraberliğini koruyarak insanların mutluluğunu sağlamak için iktidar olmalıdır (İslamoğlu, 2002: 25). Sosyal olaylar ve sosyal gerçekler genel olarak çok yönlü ve karmaşık bir nitelik taşırlar. Siyaset ve onun ana konusu olan iktidar olgusu da böyledir. Bu tür kavramlara geniş bir görüş açısından bakmak gerekir. Bu geniş perspektif içinde siyasetin belli başlı karakteristik özelliklerini şöyle sıralamak mümkündür (Kapani, 2004: 19-22):
· Her şeyden önce siyaset, zaman ve mekân bakımından evrensellik ve süreklilik niteliklerine sahiptir.
· Siyasetin özü toplumdaki değerlerin dağıtımı ile ilgili bir görüş ve çıkar çatışması, bir iktidar mücadelesidir. Fakat bu çatışma ve mücadelenin asgari bir anlaşma temeli üzerinde cereyan etmesi gerekir. Bu anlaşma temeli toplumsal barış ve düzendir.
· Siyaset sadece bir çatışma değil, fakat aynı zamanda bir uzlaşmadır.
· Siyasetin, her türlü değer yargısından uzak, çıplak bir kuvvet ve çıkar çatışmasında ibaret olarak düşünülmesi, tartışma götürür bir gerçektir. Siyaset insanların yaşayışlarını yakından ilgilendiren ve etkileyen bir faaliyettir. Siyaset aslında toplumda uzlaşmayı sağlayan ve herkesin yararına bir toplum düzeni kurma çabalarını içermektedir. Toplum içerisinde farklı görüşlere sahip insan grupları, farklı istekleri ile birbirleriyle çatışarak, galip gelmeye çalışırlar. İşte bu durumda siyaset devreye girmekte, bu çatışan grupları ortak kurallar etrafında, barış içinde yaşamaları ve uzlaşmaları için yönlendirmektedir.

Parti
Günümüzdeki anlamıyla ‚siyasi parti‛ kavramı, batılı demokrasilerin oluşumu ile Avrupa ve ABD’deki genel seçimlerin uygulanmasıyla 19. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Tabiî ki bu kavramın varlığı sadece bu dönemden beri var olan bir şey değildir. Antik şehir devletlerinde ve orta çağda oligarşinin temsilcileri ile sınıf temsilcileri iktidar ve nüfuz için savaşmışlardır (Schröder, 2004: 298). Partiler, irade oluşumunu etkilemek ve ortak siyasi düşünceleri gerçekleştirmek için devlet düzeyinde etki ve iktidar arayışında olan gruplardır (Temple, 2007: 402). 13 Temmuz 1965 tarih ve 648 sayılı Siyasi Partiler Kanununun 1. maddesine göre; ‚ Siyasi partiler, toplum ve devlet düzenini ve kamu faaliyetlerini, T.B.M.M. üyeliği ve özel konularına göre, mahalli idareler seçimleri yolu ile ve belirli görüşleri yönünde yönetmek, denetlemek ve etkilemek için sürekli çalışma amacını güden ve propagandaları açık olan kuruluşlardır.‛ Yine 22.04.1983’te kabul edilen 2820 sayılı SPK’da yapılan tanım ise; ‚siyasi partiler anayasa ve kanunlara uygun olarak; milletvekilli ve mahalli idareler seçimleri yoluyla tüzük ve programlarında belirlenen görüşleri doğrultusunda çalışmaları ve açık propagandaları ile milli iradenin oluşmasını sağlayarak demokratik bir devlet ve toplum düzeni içinde ülkenin çağdaş medeniyet seviyesine ulaşması amacını güden ve ülke çapında faaliyet göstermek üzere teşkilatlanan tüzel kişiliğe sahip kuruluşlardır‛ şeklinde tanımlanmaktadır (SPK 648 sayılı kanun). Ahmet Taner Kışlalı ise ‚Siyaset Bilimi‛ adlı eserinde siyasal partileri ‚bir program çerçevesinde siyasal kararları etkilemek ve bu amaçla siyasal iktidarı ele geçirmek üzere örgütlenmiş kuruluşlardır‛ şeklinde tanımlamıştır (Kışlalı, 1998: 25). Diğer bir tanıma göre, siyasal partiler, ‚halkın desteğini kazanmak amacıyla devlet mekanizmasının kontrolünü ele geçirmeye ve sürdürmeye çalışan sürekli ve istikrarlı bir örgüte sahip siyasal topluluklardır.‛ Bu tanım birden fazla partinin iktidara gelmek için rekabet ettiği bir ortamı ve siyasal partinin yapısı açısından kurumsallaşmayı ve devamlılığı içermektedir. Siyasal partiler, belirli prensipler üzerinde anlaşan toplulukların gücünü ve çoğulcu rejimin en önemli unsurlarını meydana getirmektedirler. Genel olarak siyasal partilerin, devletle toplum, siyasetle günlük hayat arasında bir köprü oluşturması gerekmektedir (Altıntaş, 2003: 2-3). Siyasal partileri bir örgüte benzetmek mümkündür. Bu örgütün belirli üyeleri ve hedefleri vardır. Bu açıdan siyasal partileri bir program etrafında toplanmış, iktidarı elde etmek veya ülke yönetiminde etkili olabilmek için bir araya gelmiş kuruluşlar olarak görmek mümkündür. Hedef belirleme, analiz etme ve şartları değerlendirme işidir. Siyasetçiler bu hedeflere ulaşma yolları ararlar. Böylece iktidara hazırlanmış olurlar. Yönetim biliminin örgütler için koyduğu hedef ilkeler siyasi parti yönetimleri için de geçerlidir. Bu ilkelerin bazılarını şu şekilde sıralayabiliriz (İslamoğlu, 2002: 44):
· Hedefler herkesin anlayabileceği nitelikte, yanlış anlamalara ve algılamalara neden olmayacak ve rakipler tarafından istismar edilmeyecek biçim ve nitelikte olmalıdır.
· Hedefler hayalci değil, inandırıcı ve kanıtlanabilir olmalıdır. Aksi halde seçmenler hayalci hedefleri samimiyetsizlik olarak nitelerler.
· Hedeflere ulaşma yolları ana hatlarıyla gösterilebilmelidir.
· Hedefler hem siyasi parti mensuplarını hem de seçmenleri heyecanlandırmalıdır.
· Başkalarını ürkütecek ve hükümet etmeyi zorlaştıracak hedefler, ustalıkla gizlenmelidir.
· Sonunda geri adım attıracak hedefler ortaya konmamalıdır. Bu hem partinin 404 Sevilay Uslu Divanoğlu konumunu sarsabilir hem de dış politikada sıkıntı yaratabilir. Bir ticari işletme için tüketiciye karşı dürüst olmak, tüketiciyi bilinçlendirmek, tüketicilerden gelen istek ve ihtiyaçları belirleyip kararları bu yönde almak ne ise, bir siyasi parti için de, seçmenlerin toplum sorunları karşısında bilinçlenmesi, kamuoyunun oluşturulması, seçmenlerin istek ve beklentilerini araştırması ve siyasi kararlarını bu doğrultuda alması aynı şeydir.

Seçmen
Seçmen, siyasi pazardaki tüketici olarak adlandırılabilir. Seçmen, sunulan hizmetlerin son kullanıcısıdır (Bulut, 1994: 21). Bir siyasi partinin iktidara gelmesi ya da amaçlarına ulaşabilmesi için, seçmen tabanını belirlemesi ve bu belirlediği seçmen grubunun tercihlerine göre programlarını, politikalarını oluşturması ve ürününü tanımlaması gerekmektedir. Arzu edilen hizmet seviyesi seçmenlerin almayı ümit ettikleri hizmet seviyesini yansıtmaktadır. Uygun hizmet seviyesi müşterilerce ‚kabul edilebilir‛ bulunan hizmet sınırıdır. Tolerans sınırı ise müşteriden müşteriye farklılık göstermektedir. Politik hizmet açısından uygun hizmet seviyesi ise seçmenin onurunu zedelemeyecek ekonomik, sosyal ve siyasi katılımları sağlayan hizmettir. Hizmeti sunan iktidar partisinin, bu sınırın altına inmemesi gerekir. Aksi durumda, seçmenler bu sınır seviyesini sağlayacak veya sağlayacağını düşündüğü partiye yönelecektir (Tan, 2002: 136). Bir siyasi partinin iktidara gelmesi ya da amaçlarına ulaşabilmesi için, seçmen tabanını belirlemesi ve bu belirlediği seçmen grubunun tercihlerine göre programlarını, politikalarını oluşturması ve ürününü tanımlaması gerekmektedir. Seçmen, ‚sorunları değerlendiren ve bireysel politika tercihleri ile en fazla uyum içindeki partiye oy veren bir tüketici olarak tanımlanabilir‛ (Wring, 1996: 176). Seçmenleri, partilerin müşterileri olarak görmek mümkündür. Siyasal pazarlamada üç tür müşteri (seçmen) vardır (Limanlılar, 1991: 35):
· Partiye üye yapılacaklar,
· Parti yandaşları ve sempatizanları,
· Parti üyesi ya da yandaşı ve sempatizanı olmamakla birlikte seçim esnasında başka seçenek bulamadıkları için herhangi bir partiye oy verenler. Partiye üye yapılacaklar, kendiliğinden gelenler, üyelerin tanıdıkları ve üye getiricilerden oluşmaktadır. Kendiliğinden gelenler ya partilerce yapılan reklâmlardan, toplantılardan, propagandalardan, parti hakkında edindikleri bilgiler sonucunda parti fikriyatını ve programını benimseyip bu siyasi partinin faaliyetlerinde bizzat bulunmayı seçenlerden oluşmaktadır. Üyelerin tanıdıkları da üyelerle olan ilişkilerinden, konuşmalarından olumlu etkilenip üyelerce partiye yeni üye olarak kaydedilenlerdir. Üye getiriciler ise parti yetkililerince eğitilip görevlendirilmiş kişilerdir. Parti yandaşları ve sempatizanları ise parti üyesi olmadıkları halde bazen parti üyesinden çok daha fazla bağımlılık gösteren, partiye inanan, güvenen, kazanılmış seçmenlerdir. Parti seçmeni ve yandaşı olmadıkları halde başka seçenek bulamayanlar ise bir kerelik müşteridir. Hangi partiye ya da kişiye oy vereceklerini bilmeyen seçmenlerden oluşan bu gruba yönelik olarak partiler politika geliştirmeli ve tutundurma çalışmalarını buna göre düzenlemeli, sessiz çoğunluk denilen bu tür seçmenleri kazanmalıdır. Bu üç seçmen türü dışında bir seçmen türü de karşıt seçmenlerdir. Seçmenlerin bir bölümü, belli bir parti ya da adayın seçimleri kazanması için diğer parti ya da adaya oy verebilmektedir. Seçmen kendi desteklediği parti ya da adaya oy vermek yerine başka bir parti veya adaya oy vererek istemediği partinin seçimi kazanmasını önlemeye çalışabilir. Karşıt seçmenin oyu belli bir adayı/partiyi desteklemekten çok belli bir sonucu engellemeye yöneliktir. Karşıt seçmen terimi sadece siyasal pazarlamada kullanılmaktadır. Karşıt seçmenin oyları taktik oylar olarak adlandırılabilir. Siyasal pazarlamacılar taktik oy verebilecek bir seçmen kitlesinin var olabileceğini göz önünde bulundurarak kamuoyu yoklamalarını takip etmek suretiyle taktik oy verebilecek seçmenlere yönelik stratejiler geliştirmelidir (Bayraktaroğlu, 2002: 64).

Siyasal Pazar
Geleneksel pazarlamada pazarın oluşması için kişi ve örgütlerin üç şartı geçekleştirmesi gerekir. Bunlar; müşterilerin istek ve ihtiyaçlarının olması, harcayacak gelirinin (satın alma gücü) olması, bu geliri harcama isteğinin olmasıdır. Müşteri pazarının varlığından söz edilebilmesi için bu şartların olması gerekmektedir (Mucuk, 1998: 73). Siyasal pazarlamada ise pazarı kişi ve örgütler yerine seçmenler oluşturmaktadır. Pazarı oluşturan seçmenlerin de:
· İstek ve ihtiyaçları vardır (Yönetilme, haklarını savunma, temsil edilme gibi)
· Satın alma güçleri vardır. Diğer bir deyişle, oy verme güçleri ve hakları vardır. Bu hak seçmen için değişim işleminde kullanılabilecek bir güçtür.
· Satın alma gücünü yani oy verme gücünü ve hakkını kullanma isteğinin olması gerekmektedir. Siyasal pazarlamada, partiler ve adaylar pazarda seçmenin beklentilerine cevap verebilmek ve pazar paylarını büyütmek için yarışırlar. Bu yarışta seçmene en iyi vaatleri verebilmek ve seçmeninin beğenisini kazanmak için çeşitli stratejiler belirlerler (Kotler, 2003: 36). Seçmenleri gruplara ayırmak ve siyasi ürünlerin seçmen gruplarına göre düzenlenmesi seçmenleri çekmede etkili olabilir. Ancak ticari işletmelerin az sayıda müşteri grubu ile amaçlarını gerçekleştirmesine rağmen, siyasi partiler az sayıdaki seçmen grubu ile amaçlarına ulaşamaz. Ticari pazar ile seçmen pazarı arasında bazı farklar bulunmaktadır. Bunlar (İslamoğlu, 2002: 77):
· Ticari pazarı bölümlere ayırıp seç- mende ihtiyaç duyulan bilgiye ulaşmak daha kolaydır. Buna karşılık seçmenleri gruplandı- racak bilgilere ulaşmak zordur.
· Bir ürünü ticari pazardaki tüketicilerin istek, arzu ve beklentilerine uyarlamak kolaydır; fakat siyasi ürünlere uyarlamak çok daha zordur.
· Siyasi ürünler, ticari ürünlere göre daha az somutturlar ve faydaları kolayca öl- çülmez. Siyasal pazarı, seçmenin oy verme davranışı göstererek bilişsel ve duygusal ihtiyaçlarını giderme talebi veya isteği ile bu isteklerine uygun çözümleri pazara arz eden veya sunan parti, lider ve adayların politika, söylem ve vaadleri oluşturmaktadır ki, bu vaadlerin nasıl yerine getirilebileceği veya uygulanabileceğinin de açıklanması beklenilmektedir. Nitekim 22 Temmuz 2007 Genel Milletvekili Seçimlerinde ‚Mazotu 1 YTL’ye düşüreceğiz‛ veya ‚ÖSS sınavını kaldıracağız‛ gibi söylemlerin nasıl uygulanabileceğine ilişkin akılcı çözüm önerileri getirilemediği için, seçmenin oy vermeyerek satın almadığı görülmüştür.

Kamuoyu
Günümüzde çoğulcu ve katılımcı demokratik sistemlerde, siyasi partilerin ve toplumsal örgütlerin en çok duyarlı oldukları konuların başında kamuoyunun tepkisi gelmektedir. Özellikle siyasi partiler sürekli olarak arkalarında olmalarını istedikleri, onayını almak ve tepkisinden çekindikleri bu gizli gücü kendi lehlerine çevirmek için sistemli ve programlı çalışmalar yapmak zorundadır. Kamuoyu, ‚belirli sorunlar veya olaylar karşısında toplumda oluşan genel eğilim ya da belirli sorunlar karşısında toplumun belirli gruplarında, belirli 406 Sevilay Uslu Divanoğlu zamanlarda oluşan, o grup ya da grupların eğilimi, yaklaşımı ve kanaatidir‛ (Öztekin, 1993: 95-96). Kamuoyu kavramı ile birçok bilim dalı yakından ilgilenmektedir. Dolayısıyla kamuoyu kavramına disiplinlerin yaklaşımları da farklılık arz etmektedir. Sosyal psikologlar kamu kanaatlerine ‚kişisel‛, sosyologlar ‚grup olayı‛, siyaset bilimciler ise ‚kitle olayı‛ olarak bakmaktadırlar. Kamuoyu kelime anlamı itibarı ile kamu ile oy kelimelerinin birleşmesinden oluşur. Eski dilde, bu kelimenin karşılığı ‚efkâr-ı umumiye‛, ‚umumi efkâr‛, ‚halk efkârı‛ gibi sözcüklerle karşılanmıştır (Tokgöz, 1977: 87). Kamuoyu geniş anlamda halkı ilgilendiren belli bir konuda belli bir zamandaki genel yargıyı veya ortak fikirleri ifade eder. Kamuoyu başlangıçta her çeşit karşıt görüş, inanış, tutum ve isteklerden oluşur. Buna karşılık içinde her konuda vatandaşlar tarafından açıkça benimsenen ve savunulan belli bir görüş doğuruncaya kadar tartışma ve birleşme aşaması yer alır. Burada bireysel amaç ve fikirlerinden toplumsal amaç ve fikirlere geçiş vardır. Bu sayede vatandaşların çoğu tarafından benimsenen bir görüş olan kamuoyu oluşmaktadır. Dar anlamda kamuoyu ise ‚basın, radyo, TV gibi kitle iletişim araçları ile konuşarak açıklanan ve çoğu zaman toplumsal gruplara ( sendika, dernek v.b.) seslerini duyuran kişilerin, siyasi iktidarın düşüncelerinin ortalamasıdır‛ (Daver, 1993: 251). Kamuoyu, ‚aynı toplumsal gruplara üye olanların bir olay karşısında takındıkları ortak tavır‛ olarak tanımlanmaktadır (Özkan, 2004: 209-210). Diğer bir tanıma göre ise; kamuoyu; ‚toplumsal yaşamın olay ve olguları konusunda toplumsal kümelerin ya da toplumun ortaklaşa yargısını yansıtan düşünce ve kavramların toplamıdır‛ (Hançerlioğlu, 1996: 225). Siyasal pazarlamanın amacı pazarlama karması elemanları ile kamuoyunda hâkim kanaatleri oluşturmaya çalışmaktır. Bu olumlu kanaatlerin kamuoyunda belirlenmesinde rol oynayan iki önemli unsur mevcuttur. Bunlardan birincisi sayı unsuru, yani çoğunluk faktörüdür. Bir bakıma kamuoyu çoğunluğun kanaatidir denilebilir. Ancak her zaman bunu ileri sürmek ve bu çoğunluk ölçüsünü genellikle bir şart olarak kabul etmek doğru değildir. Bazı hallerde kamuoyunun belirlenmesinde çoğunluk faktöründen ağır basan bir diğer faktör ise yoğunluk ve etkinliktir. Kesin ve köklü olarak benimsenen ve açıklanan bir görüş de olsa, çoğunluk tarafından gevşek ve köksüz olarak paylaşılan karşı görüşe eninde sonunda üstün gelir. Belirli bir konuda hâkim kanaatin belirişinde kanaatin derinliği kadar onun yayılmasında gösterilen çabanın yoğunluğu da rol oynar. Öte yandan iyi örgütlenmiş ve belirli amaçlara yönelmiş grupların görüşleri, zayıf örgütlü veya hiç örgütlenmemiş kalabalıkların kararsız ve değişken eğilimlerine oranla daha etkili olurlar. Bu da kamuoyu olayında nitelik unsurunun nicelik unsuruna göre daha fazla ağırlık taşıdığını göstermektedir. O halde kamuoyunun belirlenmesinde etkin olarak duyulan kanaat daha etkindir denilebilir (Kapani, 2004: 147-148). Kamuoyunun oluşmasında ister azınlığın kararlı bir biçimde benimsediği bir görüş, isterse çoğunluğun benimsediği görüş kabul görsün, kamuoyu siyasal yaşamda kendisini yasal bir güç olarak görebilir. Kamuoyu gerek ulusal, bölgesel veya uluslararası düzeyde gerekse demokratik veya baskı rejiminde hükümetleri etkilemekte ve siyasal kararların alınmasında önemli rol oynamaktadır. Aynı şekilde kamuoyu kendisini yönetenleri denetleme işine de sahip olabilir. Bahsedilen kamuoyu, seçimlerde memnun olmadığı siyasi iktidarın görevine seçimler sonucunda son vermekte, yerine yeni bir siyasi partiye görev verebilmektedir. Siyasi alanda bu kadar etkisi olan kamuoyu, siyasi partiler ve adaylar tarafından yakından izlenmeli ve sık sık kamuoyu araştırmaları ile kamuoyunun beklentileri ve davranışları takip edilmelidir (Özkan, 2004: 93).

Kamuoyu Araştırması
Kamuoyunun siyasal karar alma süreci üzerindeki etkisini saptayabilmek için çeşitli araştırmalar yapıldığı bir gerçektir. Fakat araya giren değişkenler ve bilinmeyen faktörler nedeniyle bu etkiyi kesinlikle ölçmek zordur. Ama bu etkinin varlığı ve geçerliliği tartışma götürmez bir olgudur (Kapani, 2004: 154). Siyasal pazarlama içerisinde seçim kampanyaları yürütülürken hedef alınan seçmen grubunun yani kamuoyunun eğilim ve tutumlarının bilinmesi zorunludur. Daha sonra ise bu kamuoyu içerisinde hedef alınan seçmen grubunun ihtiyaç ve isteklerine cevap verebilecek şekilde bir pazarlama çabası yürütülmelidir. Kamuoyu araştırmaları, belirli yöntemlerle hazırlanmış soruların belirli yöntemlerle seçilmiş kişilere yöneltilmesi, alınacak cevapların istatistiksel ve matematiksel teknik ve yöntemlerle değerlendirilmesi sonucu ulaşılan değerlerin yorumlanmasıyla tamamlanır. Kamuoyu araştırmalarını, esas olarak, pazar araştırmaları, siyasal-sosyal konulardaki araştırmalar ve seçim yoklamaları diye sınıflandırabilmek mümkündür. Pazar araştırmaları, ticari amaçla yapılan bir araştırma türüdür. Ticari bir ürünün pazara giriş stratejilerini belirlemek veya piyasada hazır bulunan bir ürünün pazar payını nasıl artırabileceğine yönelik yapılan bu araştırma, işletmelere yararlı bilgiler vermektedir. Siyasal-sosyal araştırmalar, halkın tartışmalı bir konudaki eğilimini (siyasi gündemler, hükümet programları vb.) ölçen çok önemli bilgiler sunmaktadır. Bu araştırma türü, özellikle seçim zamanlarında siyasi partilere halkın görüşleri doğrultusunda politikalar ve programlar üretme şansı tanımakta ve yol göstermektedir. Seçim yoklamaları ise, seçim sonucunu önceden belirlemeye çalışan araştırma türü olarak, seçim öncesi yoklamalar ve çıkış yoklamaları şeklinde ikiye ayrılabilir. Seçim öncesi yoklamalarda, bilimsel yöntemlerle hazırlanan sorular, örneklem kütlesine sorulur. Çıkış yoklamaları ise seçmenlerin oy kullandıktan sonra kime oy verdikleri konusunda sorular sorularak yapılan bir yoklama türüdür. Yeni olan bu yöntem ile resmi seçim sonuçları belirlenmeden saatlerce önce sonuçları öğrenmemiz sağlanır. Sonuç olarak şu söylenebilir: Seçim araştırmaları ya da kamuoyu yoklamaları seçmenlerin eğilimlerini, kanaatlerini ve tutumlarını belirleme amacı taşımaktadır (Özkan, 2004: 98). Siyasi partiler ve milletvekili adayları, seçim kampanyalarında uygulayacakları çeşitli strateji ve taktikleri temel alabilecek verileri de kamuoyu araştırmalarından elde etmekte, böylece seçmenlere ulaşma mesajları hakkında fikir sahibi olmaktadırlar. Siyasi parti ve milletvekili adayları 408 Sevilay Uslu Divanoğlu yuna uygun siyasal ürünlerin ortaya çıkarılmasına çalışır.
· Yeni siyasal fikirler ve seçmen kitleleri ile mevcut adayların uyumunu sağlamak ve bu şekilde toplam oy oranının artırılması amaçlanmaktadır.
· Seçim kampanyası faaliyetlerinde etkinliği artırmak, eksiklikleri belirleyip buna uygun stratejiler geliştirmeye yardımcı olmaktadır.
· Siyasal ürünlerle ilgili seçmen tercih ve beklentileri hakkında bilgi sağlayıp teknik araştırmayı yönlendirir.
· Uygulanan pazarlama yöntemlerinin etkinliğini ölçmek ve en uygun yöntemin seçilmesini sağlayarak pazarlama masraflarından tasarruf etmeye imkân verir. Siyasi partiler ve adaylar, seçim kampanyalarında uygulayacakları çeşitli strateji ve taktiklere temel olabilecek verileri büyük ölçüde kamuoyu araştırmalarından elde ederek seçmenleri cezp etmektedirler. Kamuoyu araştırmaları ile elde edilen bilgileri yerinde ve verimli kullanan siyasi partiler ve adayların başarı şansları diğerlerine oranla daha yüksektir.

Baskı Grupları
Siyasi partiler iktidar yarışına girerken kuşkusuz yalnız değillerdir. Siyasi partileri etkileyen, siyasal kararların alınmasında rol oynayan ve onlarla dayanışma içinde olan çok sayıda toplumsal örgütler vardır. Bu toplumsal örgütlerin bazılarına ise baskı grupları adı verilmektedir. Baskı veya çıkar grubu denilen bu toplumsal örgütler, siyasal iktidarı dışarıdan etkileyerek, kendi çıkarları ve düşünceleri doğrultusunda kararlar almalarını ve uygulamalar yapmalarını sağlamaktadır (Bromley, Curtice, 2004: 332). Baskı grupları; ‚Ortak menfaatler etrafında birleşen ve bunları gerçekleştirmek için siyasal otoriteler üzerinde etki yapmaya çalışan örgütlenmiş gruplardır.‛ (Kapani, 2004: 193). Diğer bir tanıma göre ise; ‚Üyelerinin ortak çıkarlara sahip bulunduklarını algılayan, iktidara geçmeyi amaçlamadan, siyasal sistemi etkilemeye çalışan bir topluluktur‛ (Turan, 1986: 132). Bazı yazarlar ise, baskı gruplarının siyasal sistem içerisinde olumlu bir fonksiyonu olduğu üzerinde durarak bunların toplum içerisindeki karşılıklı görüş ve menfaatleri ortaya koymak suretiyle siyasal iktidarı aydınlatıcı bir rol oynadıklarını ileri sürmektedirler (Kapani, 2004: 209). Baskı gruplarının temel amacı, seçimlere katılmadan partiler ve milletvekili adaylar üzerinde siyasi etkide bulunmak ve çıkarlarını korumaktır. Tabiî ki bu amaçların sonuçlarına ulaşması için belirli faktörler gereklidir. Bu faktörleri şu şekilde sıralanabilir (Çiftlikçi, 1996: 113).
· Üye sayıları: Grup üyelerinin sayısı ne kadar fazla ise iktidarı etkileme oranı da o derecede artmaktadır.
· Ekonomik güçleri: Bir grup ne kadar çok ekonomik güce sahip ise, o oranda da siyasi sistem içerisinde etkide bulunacak ve isteklerini kabul ettirmesi daha kolay olacaktır.
· Örgütlenme yapısı: Ekonomik güce sahip olmayan grupların örgütlenme yapıları da güçlü değildir. Bu nedenle seslerini duyurmaları sınırlı şekildedir. Ekonomik güçleri ne kadar fazla ise, etkileme gücü de o derecede yüksektir.
· Örgütün sosyal statüsü: Sosyal statü- sü yüksek olan grubun, ekonomik gücü de daha fazladır. Aynı şekilde sosyal statüsü yüksek olan grup üyelerinin insanlar içerisindeki itibarları da yüksektir. Bu yüksek itibarla isteklerini yerine getirme oranları da artmaktadır. Çeşitli sosyal ve ekonomik etkilere katkıda bulunmak amacıyla ortaya çıkan baskı gruplarının toplum içinde gerçekleştirdikleri görevleri ve etki alanları aşağıda açıklanmaktadır (Yücekök, 1987: 71):
· İstenilen bir kanunun çıkarılması veya istenilmeyen bir kanunun iptali için yasama organlarında gösterdikleri faaliyetler,
· Modern devletin toplumsal hayatın her dönemi ile ilgili bilgilere zamanında ulaşması mümkün olmadığında, baskı grupları devlet örgütüne kendi alanları için aydınlatma ve bilgi verme faaliyetini yerine getirmek,
· Kendi sosyo-ekonomik çıkarlarıyla ilgili olan siyasal ve sosyal yapıdaki kurumların kendi lehlerine işlemelerini sağlamak, bu kurumlara kendi görüşlerini destekleyen kimselerin atanmasını sağlamak,
· İdari yapının kamu politikasından yüksek ölçüde yararlanması için devlet bü- rokrasisini etkilemek ve bunu sağlamak amacıyla idarenin soruşturma ve araştırma komisyonlarına temsilci göndermek,
· Yargı organlarına tesir ederek idari işlemlere emsal teşkil edebilecek kararların çıkmasını sağlamak,
· Kamuoyunu devamlı olarak aktif durumda tutarak, ona sosyo-ekonomik süreç hakkında en yeni, en sağlam bilgileri vermek ve belli konularda uyarmak,
· Kamuoyunu ve kamu taleplerini siyasi yapıya taşımak ve etkin olmasını sağlamak. Siyasi partiler, toplumun çeşitli kesimlerinin ve katmanlarının çıkarlarını birleştirme ve ifade etme sorumluluğu taşırlar. Siyasi partiler, siyasi faaliyette bulunmak üzere kurulmuş örgütlerdir. Baskı grubunun girift bir örgüt yapısına sahip olması gerekli olmadığı gibi, varlığı ve kuruluşunun da siyasi bir nedene bağlı olması gerekmez. Baskı gruplarının ve siyasi partilerin amaçları bakımından birbirinden ayrıldıkları bir gerçektir. Siyasi partiler, faaliyetlerini iktidara yönelik bir biçimde gerçekleştirirken, baskı grupları dayandıkları sosyal grupların çıkarlarını savunmak amacıyla çalışmalar yapmaktadır. Bu bakımdan ilk planda ilişkisiz görünebilirler. Gerçekte siyasal yaşamın zorlukları baskı grupları ile siyasi partiler arasında çok sayıda değişiklikle ilişkilerin gelişmesine imkân sağlamıştır. Baskı grubu, belli bir mesleğin düzenlenmesi amacını güden bir çıkar grubu olup iktidardan dileklerde bulunup baskı yoluna saptığı zamanlarda, üyelerinin menfaatlerini korumak amacıyla, siyasi partilerle seçim sırasında veya seçim aralarında ilişki kurmaktadır. Kendisi ile ilgili kararlar söz konusu edildiğinde normal olarak baskı grubu seçimlerde üyelerinin verecekleri oylara karşılık desteklediği siyasi partinin menfaatlerini düşünmesini beklemekte ve bunu sağlamak için de bu önemli gücü kullanmaktadır. Baskı grubu belirli bir sosyal grubun temsilcisi olmakla beraber, bu grubun kişileri aynı zamanda seçimlerde birer vatandaş olduklarından oy verme durumu baskı grupları için güçlü bir kaynak niteliğindedir. Bütün bu nedenlerden dolayı siyasi partiler seçim programlarında bu grubun dileklerine yer vermektedir. Siyasi partilerden bağımsız çalışan baskı grupları, kendi çıkarlarına aykırı bir politika güden siyasi partilere, kamuoyu önünde cephe almakta, seçimlerde bu partiye oy verilmemesini üye ve taraftarlarından istemektedir. Kişiler için bir atıf grubu niteliği taşıyan baskı gruplarının oy verme mekanizması üzerindeki etkisinin bilincine varan siyasi partiler ve baskı grupları birbirleriyle, organik bir bağımlılık aramamakta, bu güçten yararlanmaya çalışmaktadır (Çiftlikçi, 1996: 76). Siyasi partilerin ticaret kuruluşları ile iletişime geçmeleri sonucunda, bu gibi birliklerin desteğini ve onayını almak, siyasal pazarlama sürecini önemli ölçüde etkileyecektir. Bu birlikler medya ilişkilerini ve üye sayılarını kullanarak parti politikası hakkında, seçmenler üzerinde etkili olabilmektedirler (Dean ve Croft, 2001: 1209). Baskı gruplarının siyasi partilerle ilişkileri, ülkeden ülkeye farklılık gösterir. Baskı grupları amaçlarına ulaşmak için ülkedeki siyasi kültüre, kurumsal yapıya ve ülkeye özgü diğer özelliklere göre değişen çeşitli yöntemlere başvururlar. Baskı gruplarının siyasi partileri etkilemek için en çok başvurdukları yöntem parti içindeki 410 Sevilay Uslu Divanoğlu gruplar ve kişilerle özel ilişkiler kurmaktır. Şunu da unutmamak gerekir ki; siyasi partiler belirli bir baskı grubunun desteğini almak için bu gruplara destek vererek böyle bir oluşumun ortaya çıkmasına öncülük etmektedirler. Böylece kendilerine yardımcı kuruluşlar yaratmaktadır. Bu durumda siyasi partiler baskı gruplarının kontrollerini ele geçirerek, onları kendi amaçları doğrultusunda yönlendirmektedir. Özetle; baskı gruplarının etkinliğini belirleyen faktörler siyasal ortamın ve sistemin özellikleri, grubun büyüklüğü, tutarlılığı, dayanışması, ilgilendikleri sorunun türü ve liderlerinin kapasitesidir (Turan, 1986: 153). Ayrıca baskı gruplarını siyasal partiler gibi çağdaş siyasal hayatın olguları olarak kabul etmek gerekir. Bu olguları hesaba katmak gerekir. Demokratik sistemin işleyişinde bu grupların rolü sanılandan daha fazladır (Kapani, 2000: 210).

Siyasi Katılım
Siyasal katılma, siyasal tartışmalara girme, siyaset adamlarıyla ilişki kurma ve oy verme davranışından seçim kampanyalarında çalışmaya kadar birçok davranışsal faaliyetleri içermektedir. Siyasi katılım, ‚toplumu oluşturan bireylerin, bir siyasal davranış türü olarak alınan ya da alınacak her türlü siyasal, ekonomik ve toplumsal kararlar karşısında gösterdikleri tepkiler, tutumlar ve yaklaşımlardır‛ (Öztekin, 1993: 188). Siyasal katılma, ‚gerek yerel gerekse genel siyasal etkinliklerle, vatandaşların farklı biçimlerde hükümet ve siyasi iktidarlara baskı oluşturması ve de doğrudan siyasal sürece katılarak, etki yaratmaya çalışmaları‛ olarak tanımlanabilir. Siyasal katılmayı her şeyden önce bir siyasal davranış olarak nitelendiren Baykal ise siyasal yaşamın gittikçe karmaşıklaşmasına bağlı olarak, etkili bir siyasal katılmanın icaplarının genişlediğini belirtmektedir. Siyasal katılma her seviyede siyasal gelişmelerin yakından izlenmesi, çeşitli konularda siyasal tavırların takınılması, derneklere ve siyasal partilere üye olma ve seçim çalışmalarında görev alma gibi siyasal eylemlere girişilmesini gerektirmektedir (Güldiken ve Kaya, 2004: 106). Amerikalı siyaset bilimci Robert Dahl, siyasal katılmanın boyutlarını aşağıda ifade edildiği şekilde dört grupta açıklamıştır:
· İlgi, siyasal olayları izleme,
· Önemseme, siyasal olaylara önem vermeyi,
· Bilgi, olaylar ve sorunlar hakkında bilgi sahibi olmayı,
· Eylem ise siyasal olaylara aktif olarak karışmayı ifade etmektedir. Katılmanın bu dört boyutunun, birbirlerinden kopuk ve birbirlerinden bağımsız olma durumları söz konusu değildir. Aksine yapılan araştırmalar bunlar arasında yakın bir bağlantı olduğunu ortaya koymuştur. Örneğin; seçim sonuçlarına ilgi duyan kişilerin, seçim kampanyasını dikkatle izleyenlerin, tartışılan sorunlar hakkında daha fazla bilgi sahibi olanların, seçimlerde oy kullanma oranlarının ilgisizlere nazaran daha yüksek çıktığı görülmüştür (Kapani, 2000: 131). İnsanların, bireysel ve örgütsel olarak siyasete ilgi duymalarının ve siyasete katılmalarının her toplumda değişik birçok nedeni vardır. Bu nedenleri şu şekilde sıralamamız mümkündür (Öztekin, 1993: 193):
· İnsanlar, bireysel ve örgütsel çıkarlarını korumak, kendisine ve yakın çevresine bazı çıkarlar sağlamak, çevresini, toplumunu, ülkesini ve dünyayı daha iyi tanımlayıp siyasal ve toplumsal olaylar arasında sebep-sonuç ilişkisi kurabilmek için siyasete az çok ilgi duyarlar ve katılırlar.
· Tartışmalara katılmak, yeni arkadaş- lıklar kurmak ve bir konu hakkında konuş- mak ve dinlemek, ülke ve dünya sorunları ile ilgili yorumlarda bulunmak için siyasete katılma gerçekleşebilir.
· Siyasi konularda bilgisi ve kültürü- nü geliştirerek, eksikliklerini gidermek, özellikle de çevresine karşı kültür düzeyinin yüksekliğini kanıtlayarak, kendisinin kişisel ve psikolojik doyumsuzluğunu gidermek ve kendini psikolojik olarak tatmin etmek.
· Değişik düzeylerde siyasetle ilgilenerek, zamanla toplum içinde bir yer edinmek, belirli pozisyonlara gelmek.
· Kendisine, ailesine ve çevresine kar- şı siyasal olaylara ve toplumsal olaylara yabancılaşmamak, gibi nedenlerle insanlar deği- şik düzeylerde ve yoğunlukta siyasete katılırlar. Yukarıda sayılan nedenler dışında, insanların siyasal katılma düzeylerini belirleyen ve etkileyen çok sayıda faktörün de mevcut olduğunu göz ardı etmemiz mümkün değildir. Örneğin, bir toplumda sosyoekonomik düzey ne kadar yüksek ise, siyasal katılım oranının da o derece yüksek olduğu görülmektedir. Teknolojik gelişmede meydana gelen olumlu gelişmelerin, siyasal katılma oranını pozitif yönde etkilediği söylenebilir. Siyasal katılma elektronik ortamda oy kullanma, internet aracılığı ile anketlere katılma, siyasi konularda vatandaşların istediği bilgiye ve hizmete çok daha kolay ulaşmasının sonucundan etkilenmiştir. Ayrıca küreselleşme sürecinde de bilginin hızlı bir şekilde yayılması ve halkın bilinçlenmesi de siyasal katılmayı olumlu yönde etkilemiştir. Siyasal İletişim Siyasal iletişim, siyasal pazarlamanın temel yapısını oluşturmaktadır. Siyasal pazarlama tek başına yapılan bir faaliyet değildir. Çok fazla sayıda insan topluluğuna ihtiyaç vardır. Bu topluluğa seslenebilmek, fikirleri anlatabilmek, ikna edebilmek ve amaçları gerçekleştirebilmek için siyasal iletişimi bir araç olarak kullanmak gerekmektedir. Bütün toplumsal ve kişisel ilişkilerde, yeterli bir düzeyde iletişime ihtiyaç vardır. İnsan ve insanın karşılaştığı, ilişki kurduğu her yerde, her durumda, toplumsal hayatın oluşturulmasında, bir iletişim süreci yaşanır. İletişimin farklı tanımları yapılmıştır. Bunlardan birine göre iletişim; ‚kişiler, gruplar ve örgütler arasındaki karşılıklı mesaj (düşünce, bilgi, haber) değiş tokuş süreci‛ olarak tanımlanmaktadır (Cemalcılar, 1987: 305). Bongrand’ a göre ise; iletişim, ‚bir şeyi herkese tek tek seslenerek söylemeyi ve herkese seslenirken, her kişiye bir şey söylemeyi bilmektir‛ (Bongrand, 1992: 84). Siyasal iletişimin değişik şekillerde tanımları yapılmıştır. Siyasal iletişim, ‚bir siyasal görüş ya da organın, etkinlikte bulunduğu siyasal sistem içerisinde kamuoyu güvenini ve desteğini sağlamak, dolayısıyla iktidar olabilmek için, zaman ve konjonktürün gereklerine göre reklâm, propaganda ve halkla ilişkiler tekniklerinden yararlanarak sürekli bir biçimde gerçekleştirdiği tek veya çift yönlü iletişim çabasıdır‛ diye tanımlanabilir. Tanımdan da anlaşıldığı gibi siyasal iletişim gerek kullanılan yöntemler, gerek iletişim kurma tarzı bakımından bir uygulama biçimine sahip değildir. Hangi teknik ve iletişim biçiminin tercih edileceği partilerin felsefeleri, örgüt yapıları ile ilgilidir (Uslu, 1996: 790). Diğer bir tanıma göre ise, siyasal iletişim; ‚kamusal kaynakların bölüşülmesine yasama, yürütme ve yargı sist 412 Sevilay Uslu Divanoğlu
· Politik aktörler ve bunların eylemleri hakkında, medya haberlerinde, köşe yazılarında, siyasetle ilgili tüm programlarda ve siyaset hakkındaki tüm söylem biçimlerinde ve medya içeriğinde yer alan iletişim. Seçim dışı dönemlerde ise, politik kadrolar, genellikle medya vasıtasıyla icraatları ve programları konusunda halka hesap vermek ve onları aydınlatmak zorundadırlar. Kamuoyundan gelen istekler ve yapılan anketler sonucu ölçülen destek oranı, siyasilerin kendilerini gözden geçirmelerine ve alınan izlenimlere göre taktikler, stratejiler ve planlar hazırlamalarını gerekli kılmaktadır (Oktay, 2002: 10). Siyasal iletişim, siyasal pazarlamaya daha büyük süreçlerin bir parçası olarak yaklaşma eğilimindedir. Siyasal pazarlama esas olarak medya ve iletişim teknolojilerindeki gelişmelerin bir sonucu olarak görülmektedir (Scammell, 1999: 720). Medyanın siyasal hayattaki önemi, seçmenlerin gitgide artan etkileri, halkın tartışma gündemini belirlemekte ve nihai olarak seçmen tercihlerini etkilemektedir. İletişim siyasetin işleyişine yardımcı olan bir fonksiyon görevi yapmaktadır. Kampanya çalışmaları seçim sonuçlarını etkilemeye yönelik yapılmaktayken, siyasal iletişim bir bütün olarak demokratik sürece vatandaşların katılımı ile ilgili sonuçlara vurgu yapmaktadır. Siyasal iletişim, demokrasi kültürünün yerleşmesine, vatandaşları ikna etme gücüne, vatandaşları hükümete yabancılaştırma ya da destek vermeye veya onları anlamaya ve anlatma gücüne sahip görülmektedir. Siyasal iletişim araştırmacıları modern siyaseti ve medyayı birbirinden ayrılmaz bir şekilde iç içe geçmiş görme eğilimindedir. Her birinin faaliyetleri, beklentileri ve işleyişleri bir birini etkilemektedir (Henneberg, 2007: 17). Siyasal iletişimin ana sonuçları iki şekilde ortaya çıkmaktadır. Birincisi gitgide artan bir şekilde ideolojik olmayan ve olabildiğince yüksek oy almayı amaçlayan partilerin ortaya çıkışı; ikincisi ise, medyanın özünde iletişim kanalı olmaktan çıkarılıp özerk bir güç merkezi ve kampanya sürecinde en etkili aktör haline gelmesidir. Birincisinin önemi, partiler kampanya ve siyasi ikna tekniklerine, siyasal makama erişebilmek için daha açık ve daha bağımlı hale gelmektedir. İkincisinin önemi ise, makam ve yönetim elde etmek için kampanyada gitgide önemi artan iletişim araçlarının, ihtiyaç ve çıkarlara uygun bir hale getirilmesidir (Özkan, 2004: 211). Siyasal iletişimi, ‚ farklı aktörler tarafından dile getirilen ve medya tarafından aktarılan siyasal söylemlerin ve akla gelebilecek her şey‛ diye niteleyen Wolton, kamuoyu araştırmalarını, kitle iletişim araçlarını, siyasal pazarlamayı ve siyasal reklâmcılığı siyasal iletişim unsurları arasında saymaktadır (Özkan, 2004: 43). Ayrıca katılımcı demokrasilerde sadece sistemce meşru kabul edilen siyasal örgütler değil, siyasal süreç içinde güçlerini kabul ettirmeye çalışarak siyasal bir meşruiyet kazanmaya uğraşan tüm kişi ve kurumlar, siyasal iletişimin aktörleri olarak kabul edilmektedir. Bunlar siyasal partiler, kamu yararına çalışan örgütler, toplum kuruluşları, baskı ve menfaat grupları, medya kuruluşları, merkezi ve yerel hükümetlerdir (Mc.Nair, 1995: 5).

Lobicilik
Kurumsal tanıtımın ve kamuoyunu etkileme gücünün bir örneği de lobiciliktir. Çoğu zaman uluslararası bir boyut kazanarak kamusal kararların etkilenmesine neden olabilmektedir. Lobicilik, ‚hükümet kararlarının ve yasama faaliyetlerinin çıkar gruplarını temsil eden danışmanlar tarafından etkilenmesidir‛. Lobicilik faaliyeti ile uğraşan profesyonel danışmanlar, çalıştıkları örgütün üst yönetimini yasa çalışmaları hakkında bilgilendirir, yasa teklifleri hakkında bilgilendirici ve yorumlayıcı raporlar hazırlarlar. Çeşitli politikacıların konu hakkındaki konuşmalarını ve demeçlerini saklayıp dosyalar, parlamento üyeleri ve hükümet ile iletişim köprüsü oluştururlar. Politikaları ve yasaları analiz edip yorumlayarak örgüt açısından değerlendirir, parlamenterleri, çıkaracakları yasanın olası sonuçları hakkında aydınlatıp uyarır, milletvekillerini hizmetinde olduğu kuruluş ve sektör konusunda bilgilendirir, yasa teklifi oluşumuna yardım eder, bu konudaki uzman görüşlerini toplayarak yayınlatır, belirli bir yasa teklifi lehine veya aleyhine stratejiler oluştururlar. Lobiciler yasa önerilerini daha oluşma aşamasında iken etkilemeye uğraşarak, temsil ettikleri örgütün çıkarlarını yasaya yansıtmaya çalışırlar (Oktay, 2002: 93). Lobi iki anlam ifade temektedir. Birincisi, sistemin çalışması ile ilgili olup, merkezi veya yerel idarenin çeşitli müzakereleri sonucunda, dikkatli bir araştırmaya dayanır. İkincisi ise, baskı unsuru olması, hükümetin belirli yasaları çıkarması için kamuoyu ve medya desteğini harekete geçirmesidir. Lobi eylemlerinin halkla ilişkiler gibi genel pazarlama hizmetinden ibaret olduğu söylenebilir (Andrews, 1996: 70). Ancak halkla ilişkilerden ayrılan yönü lobiciliğin çoğu kez siyasi bir amacı bulunması ve bu doğrultuda bir etkileme aracı olarak kullanılmasıdır (Sabuncuoğlu, 1998: 29). Siyasi lobiciliğin tanımı ve doğası ile ilgili tartışmalar devam etmekle birlikte baskı grupları ile çıkar grupları ve politik ağlarıyla ilgili olarak gitgide artan literatür siyasal pazarlamada kullanabilecek araçlar önermekte ve konuyla ilgili kavrayış artırıcı bir işlev sunmaktadır. Siyasal pazarlama ile çıkar lobiciliği arasında bir bağlantı bulunmaktadır. Açık bir şekilde ifade etmek gerekirse bu bağlantı siyasi partilerin seçim pazarında varlıklarını sürdürmelerini sağlayıcı fon toplama ihtiyaçlarıdır. Bu araştırmacılar pahalı modern pazarlama kampanyalarını yürütme ihtiyacının politik partileri iş dünyası ile yakın bağlantılar kurmaya zorladığını iddia etmektedirler. Lobicilik ve siyasal pazarlama arasındaki sınırla yakın ilişkili olarak düzenleme yapma ve düzenlerin kaldırılması (bürokrasinin azaltılması) alanlarında araştırma eksikliği de vardır. Harris ve Lock hükümetlerin politik pazarlama perspektifinden tarafsız unsurlar olarak ele alınmayacağını iddia etmektedirler. Hükümet politikacıları değişim sürecinde önemli rol oynamaktadırlar ve hükümet kontrollü denetimin politik süreçlerinde çok önemli bir hedeftir. Bu yüzden siyasi pazarlamanın düzenlenmesi normal pazarlama ortamlarına nazaran bu tür bir değişimde daha önemli bir rol oynamaktadır. Bu sorunlar özellikle rekabete dayalı iş alanlarında hükümetin düzenleme yapması bağlamında önem kazanmaktadır (Harris ve Lock, 1996: 318). Lobicilik, baskı gruplarının amaçlarına ulaşmak, hedefleri ve çıkarları doğrultusunda kararlar çıkartmak için karar mercilerine karşı yaptıkları her türlü faaliyeti ifade eder. Bu faaliyetler genelde yüz yüze temaslardan, raporlar hazırlanmasına, rüşvet ve para yardımına kadar değişik şekillerde olabilir. Genelde ikna ve telkin yöntemlerini kullanan lobicilik faaliyetleri, hükümetlerden belediyelere kadar değişen karar mercilerini hedef alsa da merkezi yönetimlerin kuvvetli olduğu ülkelerde esas faaliyetler meclis üyeleri ve hükümetler üzerinde yoğunlaşmaktadır. Lobicilik faaliyetleri baskı grupları tarafından doğrudan yapılabildiği gibi profesyonel kişiler ve firmalarca da yapılabilir. Lobicilik faaliyetlerinde esas amaç görüşlerini karar mercilerine kabul ettirmek ve bu yönde kararlar çıkmasını sağlamaktır. Bu bakımdan lobicilik oy kullanmaktan daha büyük bir faaliyettir. Siyasetçilerin lobiciliğe karşı duramamalarının nedenleri şu şekilde sıralanabilmektedir (Harris, 2001: 42):
· Gruplar oy gücüne sahiptirler. Üyeleriyle birlikte grupların oy gücü siyasiler için çok önemlidir.
· Politik harcamaların finansmanında siyasilerin bu grupların yardımına ihtiyaç duyabilecek olmalarıdır. 414 Sevilay Uslu Divanoğlu
· Siyasetçilerin izlediği politikaların o grubun bölgesinde etkili olabilmesi için, genellikle grubun özel bilgi ve becerilerine ihtiyaç duyulmasıdır. Lobi faaliyetlerini yürüten uygulayıcıların, gerek ülkedeki politik yaşam gerekse temsil ettiği örgütün faaliyetlerini sürdürdüğü sektör konusunda tam bir bilgi sahibi olmaları gerektiği, bu sebeple örgütün kendi kadrosundaki politika danışmanları ile olduğu kadar, örgüt dışı uzman danışmanlık kuruluşları ile zaman zaman çalışmalarının zaruri olduğu anlaşılmaktadır (Oktay, 2002: 94). Yine bu uygulayıcılar, kamuoyu araştırmalarına, basın ve radyo-TV reklâmlarına belirli harcamalar yaparlar. Bu yapılan harcamalar, yapılan yardım sonucunda elde edilecek çıkardan daha fazla olabilir (Chen ve Gale, 1998: 648).

SONUÇ
Siyasal pazarlama faaliyetleri, siyasi süreç içerisinde dönemsel bir faaliyet olarak değil sürekli yapılması gereken faaliyetler zinciri olarak anlaşılmalıdır. Siyasi partiler, kendi parti programları ile seçmen beklentilerinin bütünleşmesi ve siyasi rakiplere göre daha avantajlı bir konuma gelmek için çeşitli faaliyetlerini siyasi belirleyiciler aracılığı ile gerçekleştirmektedir. Siyasal iletişim, sınırlı demokrasiden kitle demokrasisine geçişle, yani genel oy hakkının kitlelere verilmesi ile başlamıştır. Bu sistem içerisinde siyasi partiler meclise girebilmek ve ülkenin yönetiminde söz sahibi olabilmek için seçmenin oylarına ve desteğine ihtiyaç duyarlar. Oyları maksimize etmek ise tanıtım ve ikna faaliyetlerini gerekli kılmaktadır. Tanıtım ve ikna etme eylemini gerçekleştirecek siyasi belirleyiciler ise siyasal iletişimin vazgeçilmez unsurları olarak karşımıza çıkmaktadır.




Yrd. Doç. Dr. Sevilay Uslu Divanoğlu
Aksaray Üniversitesi İİBF İşletme Bölümü

0 yorum:

Proudly Powered by Blogger.