“Sadece 68 defa “Beğen” butonuna basmış herhangi bir Facebook kullanıcısının hangi partiye oy vereceğini %85 doğrulukla bulabiliriz…”
![]() |
Alexander Nix: “harika bir fikrim var..” |
Modern
sosyal mühendislik “Cambridge Analytica” skandalını, çıkan sonuçlarını ve
bizlerin yapabileceklerini Twitter üzerinde bir zincir ile paylaşmıştım. Bu
paylaşımlar yaklaşık 45 milyon Facebook kullanıcısının olduğu ülkemizde
toplumun her katmanından ve kesiminden büyük ilgi gördü. Şimdi bu zinciri yazı
şekline getirmek, eksikleri gidermek ve derli toplu sizlere sunmak istedim.
Skandala
konu olan Cambridge Analytica; tüketici, takipçi, seçmen davranışlarını
değiştirmek isteyen iş dünyası ve siyasi partilere hizmet sunmayı amaçladığını
ilan ederek 2013 yılında Londra’da kurulmuş. Şirket, verilerimizi davranış
bilimlerini kullanarak analiz edip kurumların (şirket, parti, devlet, STK vb.)
hedef kişi ve kitlelerini belirlemeye/bulmaya yardımcı olacağını ilan etmiş.
Şirketin ilan etmediği ancak bir gizli kamera kaydında açıkladığı çalışma
şeklinde ise,
“Bilgiyi
internetin dolaşım sistemine bırakıp, arasıra küçük müdahalelerle olayın
büyüyüp yayılmasını izleriz. Kimsenin propaganda olduğunu düşünmemesi önemli.
Çünkü propaganda diye düşündüğünüz anda bir sonraki soru; arkasında kim var?”
Yavaş
yavaş kahramanlarımızı tanıyalım.
Cambridge
Analytica şirketinin kurucusu Alexander Nix, bir finansal analist uzmanı. 25
yıldır hükümetler ve askeri kurumlar için bilgi, analiz ve strateji elde eden
bir şirket olarak kendini tanıtan SCL Group bünyesindeki SCL Elections (SCL
grubunun seçimler ile ilgili şirketi) isimli şirkette 2003 yılında CEO olarak
çalışmaya başlıyor. Önemli bilgi, SCL Group şirketinin Türkiye ofisi de var.
Skandala
konu olan Cambridge Analytica ise 2013 yılında SCL Group bünyesinde kuruluyor.
Alexander Nix o yılları şöyle anlatıyor;
“ABD’de
Demokratlar teknoloji devrimine öncülük ediyorlardı. Veri analizi ve dijital
dünya Cumhuriyetçilerin rekabette zayıf oldukları alanlardı. Biz de bunu fırsat
olarak gördük.”
Şirket,
bu fırsatları sadece müdahale ettikleri ifşa ile kesinleşen 2016 yılı haziran
ayındaki ABD’de Trump’ın başkan olduğu başkanlık seçimi ve aynı yılın kasım
ayındaki İngiltere’nin AB’den ayrıldığı Brexit referandumu kampanyalarında mı
gördü, bilinmez! İddialar hatta soruşturmalar Nijerya, Kenya, Çekya, Hindistan
ve Arjantin’a kadar uzanıyor.
Ayrıca
hem o yıllarda da hem de günümüzde bu alanda çalışan birçok şirket olduğunu
biliyoruz.
Ve
Cambrigde Analytica, vadettiği plana göre hedeflenen kişiler ve kitleler için
özel içerik üretmeye başlar. Hedef kitleler ve kişiler yani “kime seslendiğin”
her alanda insanlık için hep önemli olmuştur/olmalıdır. İnternet ve üstündeki
teknolojiler ise sesleneceğin doğru kişiyi bulmak için şimdiye kadar
insanoğlunun bulduğu en iyi araç.
Peki, neyi/nasıl yapmışlar?
İki
çalışma önlerini açmış.
Birincisi;
2008 yılında Cambridge Üniversitesi Psikometri Merkezi’nden davranışbilimci iki
doktora öğrencisi (Kosinski ve Stillwell) “Büyük Beşli”adlı seksenli yıllardan
kalma davranış teorisi üzerinde çalışmaya başlamış. Nedir bu teori;
Bireylerin
her davranışının kişiliklerindeki 5 yapıtaşı (yeniliklere açıklık,
mükemmeliyetçilik, sosyallik, uzlaşmacılık ve kırılganlık) üzerinden
çözümlenebileceğini savunuyor.
Teoriyi
test etmek ve sonuçlar bulmak için kendi geliştirdikleri “MyPersonality” adlı
bir Facebook uygulaması yapmışlar. Facebook kullanıcılarına kişisel basit
sorular soran bu kişilik testi uygulaması üzerinden gönüllü denekler ile
çalışmaya başlamışlar.
Bu
noktada aklımıza “Nasıl oluyor da Facebook, bu test ve uygulamalara izin
veriyor?” sorusu gelebilir; 2010 yılında Facebook daha fazla kullanıcıya
ulaşmak, para kazanmak vb. için “bizi” uygulama geliştiricilerine (STK,
akademisyen, analiz şirketleri, yazılımcılar vb.) satıyor; “Dükkan sizin,
Facebook daha çok kullanılsın, daha çok çevrimiçi olunsun. Bir şeyler yapın
gibi.”
Facebook
hesaplarımızda bulunan her türlü bilgimizin bu uygulama geliştiricilere sonuna
kadar açık olduğu yıllarda iki bine yakın proje için bilgilerimiz kullanılıyor.
Hatta; diyelim ki siz bu uygulamalardan kullanmadınız, izin vermediniz ama
Facebook arkadaşınız kullandı, izin verdi. Geçmiş olsun.
“MyPersonality”
uygulamasının hikayesine devam edelim..
Facebook
kullanıcılarına bu uygulama üzerinden; Maceracı mısın?, Bir topluluğun önünde
konuşabilir misin?, Kapalı yerlerde huzursuz olur musun? gibi davranış/kişilik
ile ilgili çok basit ve rahatsız etmeyecek sorular yöneltmişler. Bu testin
uygulaması değil ama sitesi hala çalışıyor, hatta tüm veriler/sonuçlar ilan
edilmiş. Bu basit sorularla milyonlarca kişinin bilgilerine ulaştıklarında
ellerinde dünyanın en büyük psikometri veri seti oluşmuş ve rotayı bambaşka bir
yöne çevirmişler. İşte burda dananın kuyruğu kopmuş.
Tam
o yıllarda Facebook, “Beğen” özelliğini devreye almış. Birbirimizin
paylaşımlarında kullandığımız bu özel ve kişisel özelliği kendi projeleri için
kullanmaya başlamışlar. Yani “Neyi Beğeniyorsan O’sun” ile büyük beşli
teorisini ilişkilendirmişler.
Facebook
kullanıcılarından izin bile istemeye gerek olmadan, herkesin ulaşabileceği bir
veri vardır artık: “Beğeniler” . Onlarca firma/kişi; kural, kanun, ahlak gibi
olmazsa olmazları gözardı ederek sessiz sedasız bu “davranış mühendisliği”
üzerine çalışmaya başlamış.
Bu
çalışma sonuçlarından birine göre; herhangi bir Facebook kullanıcısının sadece
68 Beğenisi üzerinden deri rengi, cinsel yönelimi ve hangi partiye oy
vereceğini %85 doğrulukla ölçebildiklerini keşfetmişler.
Dahası
her Facebook abonesinin davranış özelliklerini 70 Beğeni ile arkadaşından, 150
Beğeni ile ailesinden, 300 Beğeni ile eşinden ve bir miktar daha fazlasında ise
kendisinden bile iyi tanımlayabildiklerini görmüşler. Sadece “Beğen” butonu!
Doktora
öğrencileri Kosinski ve Stillwell’in bu araştırmalarını 2012 yılında makale
olarak yayınlamalarının hemen ardından Facebook, Beğen özelliğini dışarıdan
ölçümlemeye kapatmış. Ancak bu araştırma fırsatçılara çoktan ‘ilham kaynağı’
olmuş.
İkinci
olay; İtirafçımız Christopher Wylie o sıralarda London School of Economics’te
doktora öğrencisi. Bu araştırmayı 2013 yılında gören ve heyecanlanan Wylie, SCL
Elections CEO Nix’e kafasındaki projeyi anlatır. Birlikte Cambridge Analytica
şirketini (akademik çalışma gibi gözüksün diye firmayı ve ismini Cambridge
Üniversitesi ile bağlantılı gösterirler) kuruyorlar. Wylie ve Nix’e artık bir
veri havuzu lazımdır. Cambridge Üniversitesi’nden akademisyen Dr. Aleksandr
Kogan (NeoBilimci) ile tanışır ve anlaşırlar. Kogan, 2014 yılında şirketi
Global Science Researcharacılığı ile Facebook üzerinde yeni bir kişilik testi
uygulaması başlatır.
Önemli
not; aslında Dr. Kogan ilk testi yapan ve başarılı olan Kosinski ve Stillwell
ile arkadaş. Gelin beraber yapıp, satalım diyor. Kabul etmiyorlar. Kogan,
projeyi onlardan öğreniyor ve kopyalıyor. Planı yapıyor. Modeli eğitip,
geliştiriyor.
Kogan’ın
testinin tek farkı var; cevaplayanlara 1–2 dolar vermiş. İnsanlar testi
cevaplar iken hem kendi hem de arkadaşlarının profillerinin ele geçirildiğinden
habersizdiler. Test 270 bin kişiye ulaşmış, onlar üzerinden sarmal ile 50
milyon kişiye! Neyi takip ettik, yorumlarımız, neyi beğendik, hangi haberi okuduk,
hangi müziği dinledik vb.
Kogan,
bu senenin başında (olay artık gün yüzüne çıkmışken) CNN canlı yayınında
kıvırıyor. “Ne yapacaklarını bilmiyordum, ben sadece akademisyenim, proje
yaptım. Sonra bana şirket kur dediler kurdum. Projemiz çok da iyi çalışmıyordu
zaten…”
Böylece
“thisisyourdigitallife” isimli test; bir truva atı mantığı ile çalışıp testi
cevaplayanların arkadaşlarının profillerini (yaklaşık 1 milyon dolar
harcayarak) izinsiz şekilde elde ederek bir havuz oluşturmuş oldu. Kişiye özel
“politik” reklamlar üretmek için gerekli veri havuzu kullanılmak için
bekliyordu artık.
Şimdi
sıra bu projeyi geliştirmeye ve satmaya geliyor; enteresan bağlantılar!
sayesinde Nix, projeyi aşırı sağcı yayın politikasına sahip Breitbart internet
sitesinin de kurucusu olan Steve Bannon’a götürüyor. Bannon, daha sonra
Trump’ın seçim kampanyasını yöneten baş stratejisti olarak çalışacak.
Bannon,
şirkete ortak oluyor ve 2014 — 2016 yılları arasında şirketin yönetim kuruluna
giriyor. Projeyi geliştirmek ve yukarılara taşımak için yakın arkadaşı Robert
Mercer’den destek istiyor. Trump destekçisi, bağışçısı milyarder Robert Mercer,
Cambridge Analytica’ya 15 milyon dolar mali kaynak veriyor.
Ve ABD Başkanlık Seçimi: Haziran 2016
Cambridge
Analytica ekibi Trump’ın seçim ekibi ile çalışıp kendi ifadeleriyle;
“Milyonlarca veriyi analiz ettik. En çok ikna edilebilecek seçmeni tespit edip,
ilgilendikleri meseleleri belirledik ve ‘kişiyi hedef alan’ mesajlarla harekete
geçirdik.”
Örneklerle
anlayalım;
• Trump’ı tüm konuşma ve mesajlarını
ellerindeki veri setleriyle insanların kişilik, davranış ve ihtiyaçlarına göre
hazırladılar.
• Politik mesajları test ettiler.
“İslam’ın bu ülkede yeri yok” gibi radikal bir söylemi haberleştirip, profil
tepkilerine baktılar.
• Etkili yalanlar üretip, yaydılar.
“Göçmenlerin ülkemize maliyeti askeri harcamalarımızın üstünde..” gibi.
• 17 eyalette her gün Facebook üzerinde
ellerindeki profillerin kişiliğine göre şekillendirilerek sadece o kişiye
gösterilen Trump yanlısı paylaşımlar ve anketler yaptılar. Bazen anketleri
dolduranlara para bile verdiler.
• Trump’a asla oy vermeyecek Miami’deki
siyahlara, onları sandığa gitmekten alıkoyacak haberleri (örneğin: Clinton
aleyhinde) gösterdiler. Bu sayede seçime katılımı bölgede %7–8 etkilediler.
• Trump’ın konuşmalarından parçaları
tarafların beklentilerine uyacak şekilde bir kısmını sağcılara bir kısmını
liberallere vb. gösterdiler.
• Ellerindeki verilere göre iki parti
arasında kalan kararsızları tespit edip, onlara yoğunlaşan reklamlar yaptılar.
• Aynı mahalledeki az eğitimli, fakir,
aktif insanları belirlediler. Sonra bunlara hoşlanmayacakları haberleri verip,
karşıt statüdeki insanlarla kavga ettirdiler vb.
Burada
korkunç olan “bizim kim olduğumuzu” profillerimizden bilmeleri idi. Böylece
haber ve reklamları doğru zamanda doğru seçmene göstererek, 2016 seçimlerinde
Trump’ın önü açılmış oldu. (Kaynaklara göre 220 milyon ABD’liye ulaşmıştı bu
operasyon)
Vezafer.
Trump’ın seçim kampanyasının dijital kısmını yöneten Theresa Hong: “85 milyon
dolar harcadık. Facebook olmasaydı, seçimi kazanamazdık..” dedi.
Tüm
bu olup bitenler konuşuluyor, haber yapılıyordu. Ancak, Cambridge Analytica’dan
Christopher Wylie’ın pişmanlık ifşası! ve İngiliz The Guardian gazetesinin
haberiyle olay kesinleşti bir anlamda.
Ne
oldu da ifşa zamanı geldi şu an için bilinmiyor. Bir “propaganda makinesi”
ürettiklerini söylüyor ve kendi ifadesiyle ne yaptıklarını basitçe anlatıyor;
Peki, tüm bunlar olurken Facebook ne
yaptı?
Kogan’a
profiller üzerinden araştırma yapmasına 2015 yılından beri izin verdiklerini
söyleyen Facebook, “Bu çalışma ticari olmadığı için izin verdik. Sonuçta
insanlar bilerek bilgilerini paylaştılar, herhangi bir sisteme girilmedi,
şifreler ve hassas bilgiler çalınmadı veya hacklenmedi. Bu araştırma sonuçlarının
Cambridge Analytica’ya verildiğini bilmiyorduk.” şeklinde resmi bir açıklama
yaptı.
Cambridge
Analytica CEO’su Nix ise bir gizli kamera kaydında; “internette yaydıkları
bilginin illa doğru olmak zorunda olmadığını duyguları harekete geçirmesinin
yeterli olduğunu” söylemiş. Yani hem suçlu hem güçlü.
Facebook
— Cambridge Analytica ilişkisi ise büyük boyutta duygusal!. Başka nedenler de
var. Bu nedenleri başka bir yazıda değerlendirmek isterim.
Sonuçta
“sosyal medya şirketleri” bize verdikleri hizmet ve servisleri bu yüzden bedava
yapıyorlar. Yani Cambridge Analytica gibi onlarca firmaya satıyorlar. Birşey
ücretsiz ise “ürün” biziz.
Diğerleri
(Örneğin: Google) bunu, belki de daha fazlasını yapıyor. Hatta dünya üzerinde
internetleri olmadıkları için “birşey arayamayan/beğenemeyen” insanlar için
bile çözümleri var.
Örnek:
Google Project Loon (havadan ücretsiz internet projesi)
Hatta
bu veri analizi işi ile uğraşan şirketlerin yazdığı “hedef kitle yazılımlarının
(algoritmalarının)” artık kontrolden bile çıktığını iddia edenler var. “Yani
yapan bile düzeltemez, sonuçlarını bilemez” deniyor. Örnek;
Kumar
bağımlısı bir ABD’li her haftasonu düzenli internetten uçak bileti alıyor
kumarhane şehri LasVegas’a. Google bunu biliyor. Adam kumarı bırakmak için
tedavi oluyor, mücadele ediyor. Bu mücadele sırasında birgün Google reklamı
çıkıyor karşısına; “LasVegas’a ucuz bilet ister misin?”
Peki,
şu ana kadar skandalın sonuçları neler oldu?
• İngiltere/ABD’de soruşturma başlatıldı.
• Şirket faaliyetleri şimdilik askıya
alındı, CEO Nix görevden alındı.
• Facebook şimdilik kaçamak açıklamalar
yapıyor. Şirket içinde görevden almalar oldu, borsada ciddi değer kaybediyor.
• Zuckerberg, “hatalar yaptık” dedi ve
ekledi “şu ana kadar çok ciddi kullanıcı kaybetmedik”
• Avrupa Parlamentosu Başkanı A. Tajani;
‘’Mark Zuckerberg’i Avrupa Parlamentosu’na davet ettik. Facebook’un, kişisel
verilerin demokrasiyi manipüle etmek için kullanılmadığına, 500 milyon
Avrupalının temsilcileri karşısında açıklık getirmesi gerekiyor.” dedi.
• AB Dijital Komisyonu: “Hedeflenmiş
kitlelere yapılan seçim kampanyası seçmen manipülasyonudur, geçersizdir. Çünkü
seçim kampanyasında vaat edilenler tüm kamuoyunu ilgilendirir.” dedi. Brexit
konusu ilginç olacak!
• Özellikle ABD kamuoyu çok büyük tepkiler
(haklı olarak) vermeye başladı. “Facebook’u silin, Facebook’a düzenleme”
etiketleriyle paylaşımlar yapılıyor ve hesaplar siliniyor. Büyük bir sivil
harekete dönüşebilir.
Bu
skandal neden bugün çıktı, bu neyin kavgası?
• Trump/ABD/Rusya/İngiltere’nin Facebook
üzerinden hesaplaşması olabilir mi?
• İnternet teknolojisi ve özellikle
Facebook yüzünden gelir kaybı yaşayan geleneksel medya devlerinin (Murdoch
gibi) intikamı mı?
• Trump karşıtlarının abartması mı?
Zamanla
ortaya çıkar. Çok önemli değil bence. Bizleri ilgilendiren komplolar üzerine
konuşmak veya “ne büyüksün big brother!” demek yerine “Bize etkileri ne? Şimdi
ne yapmalıyız? Nasıl önlemler almalıyız?”olmalı. Birey/Toplum/Devlet olarak
yapılması gerekenler var.
Ama
önce anlamak. “OKU” (Ne içinde yaşıyoruz?)
Anla
1: İnternet bir araç. Mecralar, yapıcılar, kullanıcılar iyi veya kötü.
Geldiğimiz noktada; interneti ve üstündekileri domine edenler/etmeye çalışanlar
eskinin yeni kapitalistleri.
Anla
2: “Bilmek iyidir, herşeyi bilmek daha iyidir.” kafasındaki veri canavarlarına
tek başımıza karşı koyamayız. Birlik olmalıyız: Sivil Toplum.
Anla
3: Gençleri (kendini genç hissedenleri) yani internetin içinde doğan kuşakları
suçlamadan, anlamaya çalışmalıyız. Suçlanan insan dinlemez, sorunu görmez,
çözümün içinde olmak istemez. Buradalar, burada kalacaklar. İki gün içinde
YouTuber Enes Batur’un filmini neden 455 bin kişi izlediğini düşünmek
gerekiyor.
Araştırma:
12–17 yaş grubunun %93’ü siyasal kimliklerini internet üzerinden ediniyor.
Anla
4: Bu gençlerin Wikipedia, Uber, Bitcoin gibi tartışmalarını/isyanlarını
haklı/haksız penceresinden farklı olarak okumak gerekiyor çözümler üretmek
için. “Bugün yeni şeyler söylemek lazım, cancağazım!”
Anla
5: “İnternette bana birşey olmaz, ben kimim ki, benim paylaştıklarım önemsiz,
hesaplarım yok, herşeylerimiz zaten ellerinde” gibi umarsız, güvenliği
paylaşmamakta gören, teslimiyetçi ve komplocu yaklaşımların bu işleri yapanlara
yaradığını bilmek lazım.
Anla
6: Gerçek hayatta; itibar, güvenlik, sosyallik, haklar, sorumluluklar gibi
kavramlara ne kadar dikkat ediyor isek “dijital dünyada” kat kat daha fazla
önem vermek gerektiğini bilmek. “İyi veya kötü her olayda; gerçek hayatta bir
kişiyle dijital dünyada milyonlarla muhataplık/etkileşim var.
“Bireysel”
olarak Facebook özelinde neler yapabiliriz?
• Kişisel bilgilerinizi (adres, tatil
tarihi, kimlik bilgileri, telefon vb.) paylaşmayın.
• Uygulamalar indirip izinler vermeyin.
Önceden kullandıklarınızı ayarlardan kapatın, izinlerini iptal edin.
• Gizlilik ayarlarınıza bakın. Mümkün
olduğunca verdiğiniz izinleri kapatın.
Bunlar
minimum güvenlik önlemleri. Asıl önlem vicdan ve tecrübemizde. Gördüğümüz
içeriklerin yalan veya abartı olabileceğini, en önemlisi bize özel olduğunu
unutmamak. Her halükarda manipule edilebiliriz. Profesyonel taktiklere
yenilebiliriz. Tek çözüm kapatmak, hesabı silmek diyenler var. FB, Whatsapp,
Instagramını kapatabilir misin?
“Toplumsal”
olarak Facebook özelinde neler yapabiliriz?
• Toplumsal olarak Facebook kapatmaya var
mıyız? sorusunu sormalı veya en azından Facebook tüm dünyaya hesap verebilir
şekilde düzenlenmeli/denetlenmeli gibi kamuoyu ve baskı oluşturmalıyız.
(Bakınız: GAFA / Fransa Hareketi)
• Aynı baskıyı bu konuda bizleri temsil
etmesi beklenen tüm kamu kurumlarına ve hala konuya kayıtsız kalan medyaya da
yapmalıyız.
“Devlet/Kamu”
Facebook özelinde neler yapmalı?
• Ülkemizin tüm kurumlarının, “Saklayacak
birşeyim yok” diyen vatandaşa bile “tuvalete giderken ne yaptığımız bilindiği
halde kapıyı kapatıyoruz” diyebilen kuşatıcı bir güvenlik politikasına sahip
olması.
• Bu konuları TBMM ve kurumların gündemine
getirerek; ilgili kanun, düzenleme ve denetimlerin yapılmasını sağlamak.
• Bu konuların her yaştan vatandaşa
anlatmak, anlatılmasını sağlamak. (MEB müfredatına, Diyanet’in hutbesine
eklemek, TRT’yi kullanmak vb.)
• Bu konuların uzmanlarını yetiştirmek.
Yetişmiş uzmanların kurumlarda danışmalık yapmalarını sağlamak, devlet aklının
stratejilerini belirlemek/güncellemek.
• Veri canavarı sosyal medya şirketleriyle
her konuda pazarlığa/diplomasiye tek başına değil güçlü ortaklarla girmek.
(Örnek: AB)
Uzun
oldu farkındayım, ama belki bugün belki yarın dünya görüşümüze ve/veya
değerlerimize yönelik sosyal mühendislik yapıldığında okunacak kaynakları bile
bulamayabiliriz.
İyi
okumalar.
Bilal Eren
www.medium.com
0 yorum: