7 Temmuz 2020 Salı

Çıpalama Etkisi



Yazımızın başında söz ettiğimiz sorulara cevap verirken, zihninizde nicel olarak bir referans noktası oluşmuştur. Peki Mahatma Gandi'nin öldüğündeki yaşını tahmin etmenizi istediğimiz soruyu “Gandhi öldüğünde 114 yaşından büyük müydü?" veya “Gandhi öldüğünde 35 yaşından büyük müydü?” diyerek sormuş olsaydık, acaba gelen cevapların sayı ortalamalarında nasıl bir farklılık olurdu?
Kahneman ve Tversky iki gruba bu soruyu sorarak yaptıkları araştırmada, arada oluşabilecek tahmin farklılığını görmek istemişlerdir. Sonuç olarak 114 sayısını duyan insanlar, 35 sayısını duyan insanlara göre Gandhi’nin ölüm yaşını çok daha büyük tahmin etmişlerdir. Genel olarak, belirsizliğin hakim olduğu tahmin etme ya da karar alma süreçlerinde sonuç yaratmadan önce zihnimizde nicel olarak bir referans noktası belirleriz. Bireysel olarak tahmin yaparken bu noktayı "çıpa" olarak atar, cevabımızı uygun gördüğümüz yönde düzeltmeye gideriz. İşte karar verme sürecinde buna düzeltme ve çıpalama etkisi (İng: "Adjustment and Anchoring") diyoruz. Bahsedilen bu araştırmayla, doğruluğu hakkında emin olmadığımız bir tahmin sorusunda, soruda geçen bir sayının cevabımızı etkilediğini görmüş olduk. Bu durum, özellikle de sosyal bilim araştırmalarındaki anket sorusu tasarımları açısından büyük öneme sahiptir.
Daha çarpıcı bir örnek, Daniel Kahneman'nın 2011 yılında The Economist dergisinin yılın kitabı seçtiği "Hızlı ve Yavaş Düşünmek" (İng: "Thinking, Fast and Slow") adlı kitabında yer aldı. Almanya'da yapılan araştırmaya göre, 15 yıldan fazla mesleki deneyimi olanlar arasından seçilen bir hakim grubuna, hırsızlık yaparken yakalanan bir kadına nasıl hüküm verecekleri ayrı ayrı sorulmuştur. Hakimler karar vermeden önce, önlerinde yalnızca 3 veya 9 gelebilecek şekilde ayarlanan bir zar atılmıştır. Araştırmada, karar aşamasına gelen hakimlerin uygun gördükleri ceza sürelerinde şaşırtıcı sonuçlar ortaya çıkmıştır: Zarda 9 sayısını gören hakimler, hırsıza ortalama 8 ay hapis cezası uygun görürken, zarda 3 sayısını gören hakimler, ortalama 5 ay hapis cezası uygun görmüşlerdir. Zardaki sayı her ne kadar konudan bağımsız ve rastgele olsa da, zihnimizde çapa etkisi yaratarak, karar verme sürecimizde çok güçlü bir etki yarattığını söyleyebiliriz.
Nobel ödüllü bir başka iktisatçı Richard Thaler, Cass R. Sunstein ile birlikte yazdığı "Dürtme: Sağlık, Varlık ve Mutluluk ile İlgili Kararları Geliştirmek" (İng: "Nudge: Improving Decisions About Health, Wealth, and Happiness") adlı kitabında, çıpalama etkisiyle alakalı çok güzel bir örnek vermektedir: Eğer bağış toplayan kurumlar size 50, 75, 100, 150 dolar bağış seçenekleri yerine 100, 250, 1000 ve 5000 dolar şeklinde bağış seçenekleri sunarsa, daha çok bağış toplayabilmektedirler.
Bu örneklerden farklı olarak, sezgisel olarak yapılan sayısal tahmin çalışmalarıyla da çapalama etkisini görebilmekteyiz. Yine bir grup deney katılımcılarına "5 saniye" gibi kısa sürede 8x7x6x5x4x3x2x1 çarpma işleminin sonucunu tahmin etmeleri istenmiştir. Diğer gruba ise 1x2x3x4x5x6x7x8 çarpma işleminin sonucunu tahmin etmeleri istenmiştir. Doğru cevap 40.320 olmasına rağmen, ilk gruptaki katılımcıların çarpma işlemi sonuç tahmini ortalaması 2.250 olurken ikinci grup tahmin ortalaması 512 olmuştur. Birinci gruptaki çarpma işleminin ilk basamakları daha büyük sayılardan oluştuğu için katılımcıların tahmininde bir illüzyon yaratarak ikinci gruptan daha yüksek tahminler yapmalarına neden olmuştur.

Erkan Remzi Ulman

Hazırda Bulunma/Görünürlük Etkisi



Günlük hayatımızda kararlar alırken hikayelerden etkileniyoruz. Tahmin etmemiz ya da cevap vermemiz gereken durumlarda aklımıza birçok olay ve durum geliyor. Aklımıza gelen bu bilgileri cevap verme sürecinde kullanıyoruz. Bireyler, bir olayın olma sıklığını, o olayla alakalı örneklerin aklına gelme sıklığı veya kolaylığına göre değerlendirir. Büyük bir durum ya da sık gerçekleşen bir olaysa aklımıza daha hızlı gelmesi muhtemeldir. İşte bu bilişsel kestirmeye Kahneman ve Tversky hazırda bulunma/görünürlük etkisi (İng: "availability") adını vermiştir. Bu durumda sıklıkla okuduğumuz veya gördüğümüz dikkat çekici haberlerin-olayların daha sık yaşandığı yanılsamasına kapılıyoruz. Fakat bu kısayol, çoğu zaman sahip olmamamız gereken ön yargılara neden oluyor.
Örneğin bir araştırmada; deneklere içinde ünlü kadın ve erkeklerin isimlerinin yazılı olduğu bir liste okutulduğunda, listedeki erkeklerin sayısının kadınlardan daha fazla olup olmadığı sorulmuş. Farklı denek guruplarına farklı listeler sunulmuş olmasına rağmen, her durumda deneklerin cevabı, listedeki diğerlerine göre daha ünlü kişiler hangi cinsiyetteyse, listenin o kategoride (cinsiyet açısından) daha fazla olduğu olmuştur.
Yine benzer bir durum olarak, magazin haberlerinde film yıldızlarının evlenip boşanmaları sıklıkla yer alır. Elimizde veri olmamasına karşın film yıldızlarının boşanma oranlarının diğer insanlara göre daha fazla olduğu illüzyonuna kapılırız; fakat bunu gösteren bir bulgu yoktur. Aynı şekilde, çok fazla trafik kazasının yaşandığı bir dönemde aracımızla seyahat ederken, trafik kazası geçirme ihtimalimizin normal dönemden daha yüksek olduğunu düşünebiliriz. Bu, doğru değildir. Bir başka örnek olarak ise, bir deprem sonrasında deprem sigortası yaptıranlar artarken, zaman geçtikçe deprem korkusu azalır ve sigorta satışları düşmeye başlar. Halbuki deprem sigortası, deprem olmadan önce yapıldığında anlamlıdır ve deprem yaşanmadıkça önlemleri giderek gevşetmek, deprem yaşandığında hazırlıksız yakalanma ile sonuçlanacaktır.


Erkan Remzi Ulman

Temsiliyete Bakarak Karar Verme Etkisi

Bireysel olarak bizler, belirsizlik altında, olayın gerçekleşme ihtimali hakkında belirli bir cevap vermemiz gerektiği durumlarda temsiliyete bakarak karar vermeye (İng: "representative heuristic") çalışırız. Buna, temsililik de denmektedir.

Daha iyi açıklamak için örnek verirsek: Arkadaşınız, eski komşusunu size tanıtırken "utangaç, düzenli, her zaman yardımsever, şiir sever" tanımlamalarını yapsa ve sizden bu kişinin mesleği hakkında çiftçi mi yoksa kütüphaneci mi olduğu konusunda tahmininiz sorulsa, muhtemelen cevabınız kütüphaneci olacaktır. Çünkü her ne kadar nüfusa göre kütüphanede görev alan kişi sayısı çiftçi sayısından daha az olduğunu bilseniz de size söylenen tanımlamalar kafanızdaki kütüphaneci profiline daha uygundur.
Bir başka araştırmada, deney katılımcılarına iki grup oluşturulduğu belirtilmiştir. İlk grubun 70 mühendis ve 30 avukattan oluştuğu, ikinci grubun ise 30 mühendis ve 70 avukattan oluştuğu söylenmiştir. Katılımcılardan "30 yaşında, evli, çocuğu olmayan, alanında başarılı ve yetenekli bir erkek" cümlesinin betimlediği kişinin, bu gruplar içinde mühendis olma olasılığını belirlemeleri istenmiştir. Tanımlanan betimlemenin bir mühendise ya da avukata ait özellikler ile ilgili bilgi vermediği açıkça bellidir. Fakat deney sonucunda denekler, betimlenen bu kişinin mühendis olma olasılığını ilk grupta %70 olarak (ilk grupta 100 kişiden 70'i mühendis olduğu için), ikinci grupta ise %30 olarak (ikinci grupta 100 kişiden 30'u mühendis olduğu için) söylemek yerine, her iki grup için olasılığı %50 olarak belirtmişlerdir. Yani denekler, seçeneklerin temel oran olasılığından ziyade, aslında değerlendirmede anlamsız olan bir betimleme cümlesinin zihinlerindeki temsiliyet olasılığını dikkate alarak karar vermişlerdir.
Temsililik kısa yolunun kullanılması günlük hayatta ciddi yanlış anlamalara neden olmaktadır. Yazı tura atmak gibi şansa dayalı olaylarda, üst üste yazı geldiğinde insanlar, bir sonraki atışın tura gelme ihtimalinin daha yüksek olacağı fikrine kapılmaktadırlar. Madenî parayı üç kez üst üste havaya atarsanız her seferinde tura geldiğini görürseniz, parada bir gariplik olduğunu düşünürsünüz. Oysaki aynı işlemi birçok kez tekrarlarsanız üç kez arka arkaya tura gelmesi o kadar anormal gözükmez. Bu konuda daha fazla bilgi almak için, Kumarbaz (Monte Carlo) Safsatası ile ilgili yazımızı okuyabilirsiniz.
Benzer bir durumu basketbol maçlarında sıcak el yanılgısı (İng: "hot hand fallacy") olarak biliyoruz. Basketbol spikerlerinin son atışlarında isabeti yakalayan sporcular için maçlarda sıklıkla kullandığı "eli çok sıcak" ifadeleri tamamen bir başka yanılsamaya örnek teşkil ediyor. Sporcunun son atışlarına göre gelecek atışında da isabeti yakalayacağı düşünülüyor. Davranışsal ekonomistlere göre bu durumu destekleyen hiçbir bilimsel çalışma bulunmuyor. Aksine, yapılan incelemede, spikerler, "Oyuncunun eli ısındı." demeye başlamadan önce üçlük atışlarının isabet oranı %80,5 olan oyuncuların, bu konuşmadan sonra atışlarında sadece %55,2'lik bir isabet yakaladıkları görüldü.


Erkan Remzi Ulman

Özgürlükçü Paternalizm: Gün Boyu Yaptığınız Seçimlerde Ne Kadar Özgürsünüz? Ve Seçim Mimarları, Kararlarınızı Ne Düzeyde Etkiliyor?


"Hayat, yaptığımız seçimlerden oluşur." cümlesini birçok defa duymuşsunuzdur. Özellikle halk arasında çok popüler olan bu cümlenin genel çerçevede doğru olduğunu düşünebilirsiniz. Her gün yaptığımız kıyafet seçiminden akşam yemek seçimimize kadar yaşamımızın içerisinde küçük ya da daha kapsamlı sayısız seçim yaparız. Her seçimimizin aslında yeni bir seçim ve diğer seçimleri etkileyen bir sonuç doğurur. Peki yaptığınız seçimlerde tamamen kontrolün sizde olduğunu düşünüyor musunuz? Ya da başka bir ifadeyle bu seçim ortamını tasarlayan bir etki söz konusu mudur?
Nobel ödüllü iktisatçı Richard Thaler ve Cass R. Sunstein "Dürtme: Sağlık, Varlık ve Mutluluk ile İlgili Kararları Geliştirmek" (İng: "Nudge: Improving Decisions About Health, Wealth, and Happiness") adlı kitabında bu sorulara cevap ararken, "seçim mimarı" kavramını ortaya koyuyor. Seçim mimarı, insanların karar verecekleri ortamı organize etme sorumluluğu alan kişidir. Daha anlaşılır bir ifadeyle seçim mimarı, insanlara sunulan seçeneklerin planlamasını yöneterek seçimlerimizi yönlendiren kişi ya da kurumdur diyebiliriz. İnternette dolaştığımız siteleri tasarlayan, her gün elimizin altında olan sosyal medya platformlarının kullanımını düzenleyen, marketlerde raflarda nerede ne olacağını karar veren kişiler aslında birer seçim mimarıdır. Bir seçimde adayları seçmek için oy verenlerin kullanacağı pusulayı tasarlayan kişiler, hasta için ilaçlar tavsiye eden bir doktor, sürekli karşımıza çıkan çeşitli sebeplerle doldurmamız gereken formları tasarlayan kişiler seçim mimarlarıdır.
Seçim mimarı kavramını ve etkisini Richard Thaler ve Cass R. Sunstein açık büfe öğrenci yemekhanesi örneğiyle çarpıcı bir şekilde açıklamaya çalışıyor. Bu örneğe göre, bir öğrenci yemekhanesi müdürü yaptığı çeşitli uygulamalar sonucu öğrencilerin yemek seçiminin, yemeğin ne olduğundan çok yemeklerin dizilişiyle alakalı olduğunu fark ediyor. Öğrencilerin yemek dizilişinde ilk başta ve en sonda olan yemekleri ortada yer alan yemeklere göre daha fazla tercih ettiğini belirliyor. Ayrıca yine öğrencilerin yemek seçerken göz hizasında olan yemekleri arka planda kalan yemeklere göre daha fazla tükettiği ortaya çıkıyor.
Evet, tahmin edeceğiniz üzere bu örnekte yemekhane müdürü bir seçim mimarı. Müdür elde ettiği bu bilgileri kullanarak istediği yemekleri öğrencilerin daha fazla tüketmesini sağlayabiliyor. Yani eğer yemekhane müdürü öğrencilerin tatlılar, hamburgerler ve kızartılmış ürünlerden ziyade daha sağlıklı besinler olan meyveleri ve sebzeleri tüketmesini isterse bunları belirlediği avantajlı konumlara yerleştirerek sağlıklı ürünlerin tüketimini arttırabilir. Bu sayede seçim mimarı müdür, öğrencilerin yemek seçimlerini yaptığı ufak bir değişikle etkilemiş oluyor.
Yemekhane müdürünün öğrencilerin seçim kararlarını düzenleyerek almış olduğu bu sorumluluk ve etkileme davranışı bizi yine Richard Thaler ve Cass R. Sunstein ilk kez 2008'de ortaya koyduğu "dürtme" (İng: "Nudge") kavramına götürüyor. Yazarlar, insan davranışlarını tahmin edecek bir biçimde, seçenekleri yasaklamadan ya da insanların karşılaştığı ekonomik teşvikleri fazla değiştirmeden yönlendiren seçim mimarisine "dürtme" adını veriyorlar. Dürtme, bireylerin tercih etme özgürlüğünü azaltmadan, olumlu bir yöne itilmeleri işidir. Dürtmeler, birer emir değildirler. Meyveleri göz hizasında bulundurmak bir dürtme kabul edilirken, abur cuburların veya kızartılmış ürünlerin "yasaklanması" dürtme sayılmaz. Bireylerin karar verme sürecinde zihinsel sapmalarından dolayı finansal durumlarını daha iyi hale getirmek için Thaler'in tabiriyle dürtmek gerekir. İşte tüm bu yöndeki dürtme davranışları davranışsal iktisadın (İng: "Behavioral Economics") pratiğe geçişini amaçlar.
Dürtme olarak tanımlayabileceğimiz sayısız örnek verebiliriz. Enerji tasarrufu konusunda bir dürtme olarak kamu spotları kullanılabilir. "Eğer enerji tasarrufu yöntemlerini kullanırsanız yılda 350 dolar tasarruf etmiş olursunuz" demek yerine "Enerji tasarrufu yapmazsanız yılda 350 dolar kaybedeceksiniz" demek daha etkili bir strateji olacaktır. Öte yandan pazarlamacılar bu sosyal etkilerin farkında seçim mimarları olarak kendi ticari faaliyetleri için bazı dürtmeler kullanabilirler. Çoğunluğun kendi ürünlerini tercih ettiğini ya da başka ürünlerden kendi ürünlerine geçtiğini söyleyerek sizi dürtmeye, etkilemeye çalışırlar.
Bir başka örnek olarak, Amsterdam, Schipol Havaalanı'ndaki temizlik birimi yöneticileri erkekler tuvaletindeki her klozetin içine karasinek görseli/çıkartması koymuşlardır. Yetkililere göre, erkekler ihtiyacını giderirken çoğu zaman dikkatsiz davranarak klozetin dışını kirletmektedirler. Ama klozet içindeki karasinek çıkartması, erkeklerin o noktaya odaklanmasını sağlayarak, çevrenin temiz kalmasına sebep olmuştur. Bu dürtme sayesinde idrar sıçratma oranının yüzde 80 oranında azaldığını görmüşlerdir. Doğal olarak bu sonucun temizlik için harcanacak su tüketiminde tasarruf sağladığını söyleyebiliriz.

Özgürlükçü Paternalizm Nedir?

Gördüğünüz gibi, küçük ve önemsiz gibi görünen ayrıntılar insanların seçimlerinde dolayısıyla davranışlarında büyük etkilere neden oluyor. Tüm bunları göz önüne aldığımızda seçim mimarlarının iyi olan seçeneğe doğru dürtme yapmasının en doğru kullanım olacağı aşikardır. İşte bu noktada aslında birbirine zıt anlamlı iki sözcük olarak düşünebileceğiniz ama birlikte kullanıldığında farklı bir anlam kazanan özgürlükçü paternalizm (İng: "Libertarian Paternalism") kavramına ulaşıyoruz. Özgürlükçü paternalizm politikasına göre insanlar, seçimlerine bir kısıtlama getirmeden doğru olan seçeneklere yönlendirilmelidir.
Richard Thaler ve Cass R. Sunstein' in ortaya çıkardıkları bu kavramı açıklamak için; aslında "özgürlükçü" derken seçme hakkını ya da seçimlerimizde özgür olmayı koruyacak veya arttıracak politikaları kastederken, "paternalizm" derken ise kaynağını daha uzun, daha sağlıklı ve daha iyi bir yaşam sürmelerini sağlamak için seçim mimarlarının insanların davranışını etkilemeye çalışmasının meşru görmeyi kastettiklerini söylemektedirler. Yani özgürlükçü paternalizm savunucuları, dürtmelerden uygun biçimde yararlanarak bunu bireylerin seçme özgürlüğünden taviz vermeden insanların hayatını olumlu yönde etkilemeyi savunmaktadırlar. İnsanlar sigara içmek istediklerinde, aşırı tatlı yemek istediklerinde ya da sağlıklarıyla ilgilenmediklerinde, özgürlükçü paternalist strateji onlardan bunların tersini yapmalarını istemeyecek, onları zorlamayacaktır.

Özgürlükçü Paternalizm Neden Önemli?

Biz en doğru seçimler yapmak için kendi içimizde zorlu mücadeleler verirken rekabetçi piyasalar son derece direncimizi kıracak ve bizi kötü seçimlere götürecek alternatif yollar arayacaktır. Seçim mimarları, bireyleri yönledirme yaparken kullanıcıların değil kendi çıkarlarını (ya da işverenlerini) düşünebilirler. Kamu sektöründe ya da özel sektörde ısrarcı ve kararlı insanlar uyguladıkları dürtmelerle grupların fikirlerini istedikleri yöne çekebilir. Bu noktada toplumun sağlık, zenginlik ve mutluluk refahının yükselmesi doğru özgürlükçü paternalist uygulamalarının her alanda yaygınlaştırılmasıyla mümkün olabilir. İşverenler seçim mimarı olarak sağlık ve emeklilik planları gibi konularda çalışanlarına yardımcı olabilecek dürtmelerde bulunabilirler. Hem para kazanmak isteyen hem de iyi işler yapmak isteyen özel şirketler sera gazı salınımını azaltabilecek dürtmelerden yararlanabilirler.
Özel sektörde uygulanabilecek bu tip özgürlükçü paternalist dürtmeler olduğu gibi devlet politikalarında da kullanılabilecek dürtmeler vardır. Bildiğiniz üzere devletler daha fazla hayat kurtarabilmek için organ bağışını arttırmayı hedeflemektedirler. Devlet politikası olarak uygulanan çarpıcı bir dürtme olarak organ bağışında "varsayılan seçenek" dürtmesini örnek verebiliriz. Organ bağışçısı olmak için kayıt yaptırmanın zorunlu olduğu Almanya'da organ bağışçısı olanların oranı yüzde 12'yken, organ bağışçısı olmamak için kayıt yaptırmanın zorunlu olduğu Avusturya'da bu oran yüzde 99 olmuştur.

Sonuç

Görünüşte zayıf, önemsiz gibi görünen sosyal normlar davranışlarımızı fazlasıyla etkiliyor. Bireylerin karar verme sürecinde kararlarını derinden yönlendiren seçim mimarı olan kişiler ya da kurumlar, bilişsel sapmaları dikkate alarak dürtmeler oluşturuyor. Böylelikle iyi ya da kötü seçim mimarisiyle hayatımızın her alanında karşılaşıyoruz. Bu sebeple hükümetler ve piyasalar özgürlükçü paternalist stratejiler ile oluşturulan yönlendirmeler birlikteliğiyle toplumun refahını arttırma çalışmalarını teşvik edebilirler.


Erkan Remzi Ulman