24 Aralık 2015 Perşembe

Algılama Yönetimi ile PR farkı nasıl anlaşılır?


İşlerin normal yürüdüğü bir ülkede algılama yönetimi kavramı halkın gündemine gelmez. Bir ülkede herkes algılama yönetimi kavramından bahsediyorsa bunun iki sebebi olabilir: Ya ülkede gerçek bir baskı rejimi kuruluyordur. Veya bu kavramı cümle içinde kullanarak “bakın ben neler biliyorum” diye hava atan insanlar türemiştir. Bu ikisi de bizim ülkemizde olmayacak şeyler değil.

PR, algı yönetimini temel almayan, gerçek ve açık bir ilişki yönetimi yaparak güven ilişkisi yaratma üzerine kurulu bir disiplindir. PR’ın temeli iletişim değil, ilişki yönetimidir. PR yaparken bir markayı belli bir kitleye beğendirmek için algılarını yönetmeye kalkamazsınız. Tam aksine, onların sizi beğenmesini sağlayacak kriterlerin neler olduğunu öğrenir ve tam da onların olmanızı istediği şey olmaya çalışırsınız. Daha fazlasını önermek istiyorsanız, bunu da iletişimle onlara aktarır ve ikna sürecini başlatırsınız. İkna olmaları için en ufak bir masum yalanı bile işin ve iletişim süreçlerinin içine katmamanız gerekir.

Türkiye’de bu kavram hakkındaki farkındalık arttıkça dedikodusu da artıyor. Özellikle de siyasi olaylar hakkında algı oyunu, algı projesi gibi yakıştırmaların sayısı son dönemde arttı. 17 ve 25 Aralık olaylarının da algı operasyonu olduğunu düşünenlerin sayısı oldukça fazla.

Bir olayın algılama yönetimi olup-olmadığını ortaya çıkarabilmenin tek yolu iyi işleyen bir hukuk sistemidir. Hukuk, bir olayın ardındaki gerçekleri bulma işidir ve doğru işletilirse bir algı yönetimi projesini de açığa çıkarabilir. Ancak bir şekilde konu hukuka intikal etmezse, algı yönetimi devam edebilir.

Son söz olarak şu deyişi hatırlatmak isterim: “Bir aptalı her zaman kandırabilirsin. Ama her aptalı her zaman kandıramazsın.” Siz doğrudan, açık ve şeffaf olmaktan, dürüstlükten asla kaçınmayın. Her gün, her gün, yeniden işinizi en iyi şekilde yapmaya ve gerçek itibarı inşa etmeye odaklanın.


 - www.thebrandage.com

Algılamayı doğru anlamak için ölçmek şart


Bu örneklerden, algılama yönetimi içi boş bir sistemdir sonucu çıkmamalı. Nihayet kitleler üzerinde ve iletişimde ne kadar önemli olduğu, bizzat algılamanın nasıl işlediğinden belli.

Özellikle kısa vadeli iletişim çalışmalarında veya kısa vadeli sonuç beklenen kampanyalarda algıları anlamak ve yönlendirmeye çalışmak önemlidir. Bunun nedeni çok basit: Hedef kitle ve paydaşlar kısa süreli kampanyalarda deneyimleme (test etme) şansı bulamayacağı için algıları hedef alan kampanyalar kısa vadede işe yarayabilir. Siyasi kampanyalar, seçim kampanyaları, ödüllü yarışmalar, belli bir zamanı olan etkinliklere bağlı kampanyalar ve her türlü etkinliklerin algılarda bırakacağı iz çok daha önemlidir.

Örnek vermek gerekirse; dünya kupası yaklaşırken yapılacak bir promosyon kampanyası veya bir markanın satışlarını belli bir dönemde artırmak için düzenlenecek sosyal medya kampanyası gibi işler kısa vadede sonuç elde etmeye odaklanır. Seçim kampanyaları da, oy isteyen aday ile oy verecek seçmen arasında, mesaj-performans açısından ters bir ilişkiye sahiptir. Adaylar, seçilecekleri dönem, yani gelecek için vaatte bulunur ve seçmenden oy isterler. Seçmen ise henüz performansını görmeden bir karar vermek zorundadır. Burada da algıların ne olduğu çok önemlidir. Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim dönemi haricinde de seçmene sürekli “biz yaparız” ve “bunlar yapamaz” diye propaganda yapması akıllıca bir mesajdır. Erdoğan bunu o kadar çok tekrar etmektedir ki, seçmenin zaten iktidara getirmeden muhalefetin yapıp-yapamayacağını görebilmesi mümkün olmadığı için, bir şekilde Erdoğan seçmene “bunlara oy vermenize gerek yok” demiş olmaktadır.

Erdoğan’ın henüz girmediği seçimlerde bile favori gösterilmesinin bir nedeni de işte kurduğu bu algıdır. Muhalefet bir gün, “Seçmenin algısında ben neredeyim, rakibim nerede? Şu her gün konuştuğumuz kavramlar nerede?” diye sorup öğrenmeye çalışırsa, hangi mesaja daha çok yüklenmesi, hangi mesajı tekrar etmemesi gerektiğini daha net görecektir. Tabi bu mesaj tasarımı için işe yarayacak bir algı ölçümlemesidir, unutmayalım ki, bu kadarı da muhalefetin seçim kazanmasını sağlamaz. Çünkü muhalefet ne yapıp-edip, seçmenin kendilerini deneyimleyip memnun kalmasını sağlamalıdır. Ak Parti’nin yerel yönetimlerden bu 12 yıllık kesintisiz başarıya gelmiş olması, bunu çok iyi şekilde açıklamaktadır.


 - www.thebrandage.com

Markalar algılama yönetimi yapmalı mı?


Bir çok alanda olduğu gibi iletişimde de bir “kayıt içi – kayıt dışı” ayrımı yapacak olsaydık, kayıt içi ve legal olan iletişim yönetimine PR diyecektik. Kayıt dışı ve illegal olan iletişime de algılama yönetimi diyecektik.

Markalar algıyı ölçmeli ama algılama yönetiminden uzak durmalı. Eğer algıyı ölçmezseniz, hedef kitlenize ve paydaşlarınıza vereceğiniz mesajların hedefi vuran, net ve doğru bir biçimde tasarlandığından ve işe yaradığından emin olamazsınız. Ancak bizim işimiz bu kadarla kalmıyor. Algıda bir yere ulaşmakla, markamızı bir yere taşımış olamıyoruz. Bizim işimiz, markayı algıda değil, gerçekte olması gereken yere taşımaktır.

Bunun yolu da şirketin yönetim performansını, müşterilerin markayı deneyimledikleri tüm noktaları ve memnuniyet performansını yönetmekten geçer. Şirketinizin ve markanızın itibarını oluşturan onlarca parametre vardır ve bunların sadece bir veya ikisi algıya dayanır. Diğer parametrelerin tamamı, somut ve rakamlara dayalı verilerdir.

Markalara, algılanan itibara para harcamamalarını tavsiye ederim. Her zaman kalıcı ve gerçek değerler yaratmanın peşinde olmalısınız çünkü modern ekonomide değer üretimi de bu şekilde gerçekleşir. Uzun vadeli ve gerçek bir ilişki ve itibar yönetimi için algılama yönetiminden kaçınmak ve gerçek bir PR (ilişki) ve itibar yönetimi yapmak gerekir.

 - www.thebrandage.com

Ticari ürün olarak algılama yönetimi nedir?


Ticari ürün olarak algılama yönetimi diye bir kavram olamaz. Ancak yine 90’larda başlayan bir PR akımı olan “stratejik iletişim yönetimi” bu mesleğin gündemine algılamayı soktu. Bu döneme kadar PR ve tanıtımın başarısı ölçülürken mesajın kaç kişiye ulaştığına, medyada ne kadar alan kapladığına ve bunun reklam eşdeğerine bakılırdı. Ülkemizde PR şirketleri reklam eşdeğeri çirkinliğini çok geç olmadan terk etti. Dünyada bu ölçümlemeyi sürdüren nice ünlü markalar, şirketler var. Maalesef.

Bahsettiğim bu ölçümlemeler, iletişimde verilmek istenen mesajların hedef kitlede nasıl anlaşıldığına bakmıyordu! Görmezden gelinen bu alan için hedef kitlenin algısında ne olduğunu anlamaya yarayan algılama araştırması ürünü kullanılmaya başlandı.

Pazarlamada başarıyla kullanılan bu yöntem, kurumsal iletişimde markaların, üretim ve satış dışındaki diğer performans alanlarında da hedef kitlesinin ve paydaşlarının “nasıl algıladığını” öğrenmek amacıyla kullanıldı. Bu model araştırmaya katılanların algısına yerleşmiş olan bilgiyi buluyordu. Başarılıydı ama ciddi bir eksiği de vardı: Ankete verilen yanıtların ne kadar “geniş zamanlı” bir algı olduğunu ve kökenlerini bulamıyor, sadece anketin yapıldığı anki algıyı ölçebiliyordu.

Daha önce algılamayı hiç dikkate almayan, sadece hedef kitleye mesajını iletmeyi iletişim yapmak olarak anlayan düşünceden daha ileri bir düzeye geçilmesi anlamında çok başarılı bir modeldi. Ancak iş amacından saptı, algılama odak nokta yapıldı.

Sorun bununla da kalmadı. Şirketlerin, markaların algılanan itibarı, bilimsel temeli olmayan “Tanınma/Beğeni” diye bir eksene oturtulup servis edilince ticari itibar ile aynı şeymiş gibi anlaşıldı. PR uzmanları “algıları yönetmeden iletişim yönetilmez” derken, bu görüş kısa sürede “iletişimi yönetmek için algıyı yönetmek gerekir” gibi kabullenildi. Tam müspet bir adım atılıyor, PR stratejik yönetim gücünü artırıyor derken, işin içine yanlış yorumlar ve yaklaşımlar eklenince, stratejik odak kayboldu, kavramlar deforme oldu.



 - www.thebrandage.com

Halkla İlişkiler (PR) ile Algılama Yönetimi Arasındaki Fark

Algılanan ile gerçek arasındaki, bilgi ile bilgelik arasındaki farkı kapatmak için biz akıl sahibi varlıklara çok önemli bir görev düşüyor: Soru sormak.
Algılama yönetimi son dönemde sıkça konuşulur oldu. Sanki herkes uzman olmuş, olayları tek tek çözüyor. Maalesef, bu konunun uzmanlarının öyle ortalıkta gezen, gezebilecek, her kurumda bulunabilecek insanlar olduğunu sanarak zaten bu konuyu ne kadar yanlış anladığımızı belli ediyoruz.
Öncelikle bu kavram ticari değil ki alıp pazarlamada, kurumsal iletişimde veya itibar yönetiminde kullanalım. Geçtiğimiz yıl bir meslektaşım üniversitede iletişim dersi verdiğini söyleyince ona “derste ne anlatıyorsun” diye sorduğumda “algılama yönetimi” demişti. Bir an tüylerim ürperdi. Bozmadım ama belli ki bir kafa karışıklığı vardı.
Ben bu konunun gerçek bir uzmanını son gördüğümde Ankara’da askerdim. Binbaşı, harp akademilerinde psikolojik harp okumuştu. Bir ara “komutanım ben iletişim uzmanıyım, bu konuda sizden biraz bilgi alabilir miyim” diye sorduğumda yanıtı çok net olmuştu: Hayır!
Dedim ya öyle bir-iki makale karıştırıp ahkâm kesilecek konu değil. Bir şekilde -ki bunu daha açık anlatacağım- PR ve kurumsal iletişim süreçlerine bu kavram girdiğinden beri çok insanın ve uzmanın kafası karışık. PR ile algılama yönetimini, esasen taban tabana zıt işler olduğu halde aynı şey zannedenler var. Diyebilirim ki, PR’ın baş belasıdır.
Neden başa bela oldu peki? PR’ın izlediği yol ile algılama yönetiminin izlediği yol arasındaki fark nereden ve nasıl bir değişimin içinden geliyor?
Küreselleşme öncesi yıllarda daha ziyade tanıtım adı altında gerçekleştirilen ticari iletişim çalışmaları ile propaganda adı altında gerçekleştirilen siyasi iletişim çalışmalarının belirli kodları ve gelenekleri vardı. Aslında 1990 öncesi hemen her alanda çok keskin kodlar ve gelenekler vardı. 1990’da biz insanoğlu, bir duvar yıktık ve sonra istedik ki taş üstünde taş bırakmayalım. Duvarların hepsi iniyor, inecek. Yeniçağda son duvar da yıkılana kadar klişeler, mitler, gelenekler her türlü açıklığa, yeniliğe ve alaycılığa kurban gidecek. Bu değişime direnç veya karşı bir eğilim olarak yapay bir muhafazakârlık artışı da var. Açıklık, özgürlük ve yenilik trendi karşısında bağnazlık da güçleniyor. Bu iki eğilim arasında en çok değişim ve yenilik yaşayan alanların başında da iletişim geliyor.
Yeniçağın sembolü duvarların yıkılmasıdır demişken…
Hababam Sınıfı filminin meşhur sahnesidir: Hababam okulun duvarlarını kazmayla yarıp okulu kırmak üzere dışarı çıktığında Kel Mahmut’a yakalanır. Kel Mahmut ceza olarak o duvarı Hababam Sınıfı’na yeniden ördürürken onlara “bahaneyle bir mesleğiniz de olur, duvarcılık fena bir iş değildir” der. İşte 90 öncesi, küreselleşme öncesi çağa ait ideoloji olan duvar inşası, günümüzde bir özel üniversitenin “sen yaparsın keyfine bak” diye ifade ettiği yeni anlayışla temsil edilen yeniçağa yenik düşüyor.
Pink Floyd geçen yüzyılın sonunda, eğitimle nesillere şekil vermek isteyen dünya görüşüne hitaben “you are just an other brick on the wall” diye seslenip, Mahmut hocaları da “leave the kids alone” diye uyarmıştı. Sıcak ve soğuk savaşlar bitiyor, ezberleri bozacak yepyeni bir düzenin çağrısı yapılıyordu.
Algılanan ile gerçek arasındaki, bilgi ile bilgelik arasındaki farkı kapatmak için biz akıl sahibi varlıklara çok önemli bir görev düşüyor: Soru sormak.
Şu soruları: Nasıl? Ve.. Neden?
Hop döndük mü; gerisin geri milattan önce 5. yüzyıla?
Ta Sokrates’e. Platon’a. Akademi’ye…
Algılama yönetimi konusunun ve anlattığım 1990 sonrası değişimlerin, milattan öncesinin bilgi ve bilgelik arayışıyla ne ilgisi var diyeceksiniz?
İnsan olarak nasıl ve neden sorularının peşine düşmezsek, bizi hakikate ulaştıracak yoldan gitmek yerine, birilerinin bizim için tasarladığı yanıtlarla sınırlı kalıyoruz. Yani gerçeğin ne olduğundan habersiz bir şekilde, algıladığımızı gerçek sanarak yaşıyoruz.
Sokrates’e “her şeyi bildiği” söylendiği zaman o “bilmediği her şeyi aramaya” çıkmıştı. Sokrates’in sahip olduğu farkındalık ona “bilgiyi bilmemesi” ama “bulması” gerektiğini göstermiş ve Sokrates’e bilgeliğin kapılarını açmıştı. Sokrates’e göre, insanlara eğitim vermek mümkün değildi. “Ben erkekleri doğurtuyorum” diyordu, “onlara sorular sorarak bildiklerini bulmalarını sağlıyorum”.
Burada insan düşüncesinin ve bilgisinin iki ayrı niteliği ortaya çıkıyordu:
Birincisi, doğru sandığımız algılarımız olduğu… İkincisi ise arayıp bulduğumuz ve gerçek olduğuna emin olduğumuz bilgi. Yani bilmek diye bir şey yok, bilgiyi idrak diye bir şey var.
Sokrates’in bir okul kurmaması ve duvarsız eğitimi tercih etmiş olması bence içinde bulunduğumuz yeni dönem ile ilgili önemli bir ipucu veriyor. Onun öğrencisi Platon, bir akademi (bilgiyi bulacağımız yeri) kurdu ve iki bin küsur yıldır insanlar eğitim adı altında bu ironiyi yaşıyor. Bir eğitim merkezine gidiyorsunuz, size bilgi diye bir şeyler anlatıp bunları öğrenmenizi istiyor ve sizi test ediyorlar. Böylece siz bilgeliğe değil, sistemi tasarlayanın tahayyül ettiği sonuçlara ulaşıyorsunuz.
Bana göre, duvarsız yüzyılın eğitimi, gerçek bir eğitim olacak. Tıpkı Sokrates gibi, bilgiyi ve gerçeği aramak, en büyük gücün bilgiyi arayan kalabalıklarda olduğunu görmek gerek. Bir grup, kendini entelektüel veya uzman ilan eden elitistin, başkalarının bilgisini sınadığı, kendisini üstün, bilmeyeni de cahil kabul ettiği bu aşağılama düzeninin sona ereceğine inanıyorum.
1789’dan sonra ilk virgülü 1990’a koyuyorum. 90 devriminin en büyük çıktılarından biri internet ve ondan doğan sosyal medya. Sosyal medya devriminden en çok bu entelektüel ve elitist azınlığın rahatsız olmasının esas nedeni, sosyal medyanın, insanlara kendi sıfatını ve imajını (avatarını) kendi istediği gibi tasarlama, gücü merkezden alıp tabana dağıtan bir yapı içinde sanal gerçeklik inşa etmelerine izin vermesiydi. Entelektüeller ve elitistler, her tür sıfatı kendi elleriyle dağıtacaklarına inanmıştı ve bir şekilde hazine odasının kapılarının herkese açılmasına çok fena bozuldular.
Elitistin “gerizekalı” bulduğu, cahil addettiği biri, hop Twitter üzerinden canının istediğine bir mesaj çakıyor ve ağzına geldiği gibi ifade ettiği için elitin yaratmaya çalıştığı üstünlük imajının fiyakasını fena bozuyordu. Timeline fenomeni de entelektüelin ve elitistin geniş kalabalıklara “sen anlamazsın ben sana anlatırım” diye sattığı içeriği yok edip, her faninin penceresine kendine ait bir akış, bir vizyon, bir içerik koyan yeni bir sistem getiriyordu. İşte duvarlar tek tek, kurgular tek tek, taş üstünde taş kalmayacağı güne kadar böyle yıkılmaya başlıyor ve milyonlarca tek bilinç, milyonlarca algı ve milyonlarca benlik doğuyordu.
Bence Sokrates bugünleri görse, sevinçten ne tarafa koşacağını şaşırırdı.
Mademki bir insan bilgiye kendi algısıyla ulaşabilmektedir, o halde insanlara sunulan nedenleri, onların ulaşmasını beklediğimiz sonuca göre oluşturursak, onlar kendiliğinden bizim istediğimiz bilgiye ulaşır ve bunu kendileri algıladığı için gerçek sanırlar.
Yani insanlara gerçeği sunmak yerine, onlara kendi algılarıyla ulaşabilecekleri deliller, işaretler sunabiliriz. Delillere inandıkları anda, istediğimiz algıya da ulaşmış olurlar.
Of ki of.
Ne kadar vahşice değil mi? Ne kadar vahşice olduğu temelde ahlakın konusu ve ben de iflah olmaz bir Sokratesçi olduğum için hayatım boyunca ne PR mesleğini, ne iletişimi, ne de herhangi bir günlük işimi böyle icra etmeye kalkmayacağım. Ama bunu bir iletişim ve ikna yöntemi olarak kullanmaya kalkanların yarattığı geniş bir algı yönetimi dünyası var.
Askerde tanıştığım binbaşı, bu konunun eğitimini almıştı ve bir devlet adına, bir ordu adına psikolojik harp uygulamalarını icra etmekteydi. Savaşı, orduların varlığını, devletin varlığını ahlak felsefesi ile eleştirebiliriz ama açıkça görevinin bu olduğu tanımlanmış ve eğitimini tamamlamış bir görevlinin, devleti adına bu işi icra etmesini ahlak eleştirisi içine alamayız.
Devlet, ulusal güvenliği sağlamak adına bu işin inceliklerini bilmelidir. Ancak işi bu olmadığı halde, istediği sonucu elde etmek için gündelik hayatta algılama yönetimi yapana çok açık bir şekilde ahlak eleştirisi yapabiliriz. Çünkü bu yöntem, sivil hayata indirilemez.
Yazılarımı okuyanlar bilir, ticarette algı yönetimi ile PR’ın sıklıkla karıştırıldığını vurgulayıp, algıya dayalı itibar yaratmanın ticaret kanununa göre suç olduğunu hatırlatıyorum. Ticari hayatta algılama yönetimi yapmak nitelikli suçtur. Algılama yönetimi küresel hukukta da suçtur. Yaptığınız ortaya çıkarsa, kolayca İnsan Hakları Mahkemesi’nde veya Savaş Suçları Mahkemesi’nde yargılanabilirsiniz. Bizim binbaşının bana bir bilgi vermemesinin nedeni de budur zaten. Bu bilgiler açık ve aleni olamaz.
Sivil hayatta da algılama yönetimi yapılan bir iletişim projesini, bir yerinden falso verene kadar anlamanız mümkün olmaz. Bir ara kısa mesaj atılarak kazananın belirlendiği türden yarışmalarda toplu SMS atan makineler kiralayanlar oluyordu. Bu basit bir algılama yönetimi örneğiydi. Sosyal medyadaki trol hesaplar, yüzlerce, binlerce sahte hesap üretip onlar arasında yaratılan trafiği gerçekmiş gibi insanlara sunmak da öyle. Bunlar suçtur ve itibar yönetiminin unsuru olamazlar.

 A. Kerem Türkman- www.thebrandage.com

Stratejik İletişim Yönetimi Niçin Önemlidir?

Küreselleşme sürecinde stratejik iletişimin gücünün nasıl kullanılacağını bilmek çok büyük önem taşımaktadır. Siyaset de, ticaret de sonunda iletişimin stratejik yönetiminden etkilenmektedir. Doğru zamanda, doğru kararı almak, bilgiyi etkin kullanmak, proaktif davranmak küresel rekabette hem ülkelere hem de şirketlere büyük üstünlükler sağlamaktadır.
Stratejik İletişim Yönetimi Niçin Önemlidir?
Stratejik İletişim Yönetimi, uygulanacak “iletişim politikalarının” belirlenmesine ve bir “yol haritası” çizilmesine rehberlik ettiği için önem taşımakta; hedef kitleye verilecek “mesaj”ın içini doldurarak “ne” söylenileceğini saptamakta; el yordamıyla yapılan iletişim çalışması yerine “neyi”, “nasıl” ve “niçin” yaptığını bilen bir vizyon ortaya koymaktadır.
Küreselleşme sürecinde kitle iletişim araçlarının gelişmesi, kitlelere ulaştırılan mesajların hem içeriğinde, hem de şeklinde önemli değişikliklere yol açmıştır. Kitle iletişimi çeşitlenmiş, iletişim süreci karmaşıklaşmış, hedef kitle daha da parçalı bir hale gelmiştir.
Stratejik iletişim yönetimi, karmaşıklaşan kitle iletişim sürecini çözecek “decoder” görevi görmektedir. Reaktif değil, proaktif davranmayı gerektirmektedir. Sorunlar oluştuktan sonra çözüm aramak yerine, sorun oluşturacak zayıf noktaları belirleyip buraları güçlendirerek, sorunları kaynağında çözmeyi hedeflemektedir.
Stratejik iletişim yönetimi, günübirlik değil, uzun soluklu çalışmalar yapmaktadır. Kalıcı ve sağlıklı olan, aynı zamanda da başarının yolunu açan bu yaklaşımdır. Stratejik İletişim Yönetimi, hedef kitleye verilen mesajların etkinliğini ölçmekte, algılanma oranlarını belirlemekte, eğer yanlış anlaşılan ya da yeterli etkiyi bırakmayan söylemler varsa, bunları anında değiştirerek, hedef kitlenin yanlış bir algılama içine düşmesini önlemektedir.
“Ülke İmajı” mutlaka yönetilmelidir
İşletmeler açısından baktığımızda küreselleşme sürecinde başarılı olabilmek için rekabete dayalı bir “vizyon”, değişime duyarlı bir “yönetim anlayışı” ve fark oluşturabilen bir “işletme kültürü” gerekmektedir. “Değer oluşturabilmek” için ise güçlü bir marka ve kurum imajına sahip olmak zorunludur. Marka ve kurum imajı, hedef kitlelere “değer sunarak” rekabetüstü olmanın yolunu açmaktadır. Güçlü bir marka ve kurum imajı oluşturabilmenin yolu da, sunulan ürün ve hizmet başta olmak üzere, teknolojide, müşteri memnuniyetinde, toplumsal sorumluluk ve kalitede ortaya “fark” koyabilmekten geçmektedir. İşte bu “farkı” oluşturabilmek için güçlü bir “kurum imajına” sahip olmak gerekmektedir.
Aynı şey ülkeler için de geçerlidir. Küreselleşme sürecinde ülkeler de kendi yönetim anlayışlarını şeffaf bir şekilde ortaya koyabilmeli, demokrasi, insan hakları ve özgürlükler konusunda kendi kültürlerini oluşturabilmeli, “değer oluşturma” yönünde çaba harcamalıdırlar. Tıpkı kurumların imajı gibi, ülkelerin de kendi imajları bulunmaktadır. Diğer ülkelerin bizi nasıl “algıladıkları” büyük önem taşımaktadır.
Türkiye’nin dünya kamuoyunda önemli bir “yanlış algılanma” sorunu vardır. Türkiye hakkında pek çok eksik ve yanlış bilgi bulunmakta, bu yanlış bilgiler zamanla “yanlış kanaatlere” dönüşmektedir. Yanlış kanaatlerin düzeltilmesi ise çok uzun süreler almaktadır.
Bu da Türkiye’nin ülke imajının “yönetilmediği” gerçeğini ortaya koymaktadır. Türkiye hakkındaki yanlış bilgi, algı ve kanaatler ancak stratejik iletişim yönetimi sayesinde olumlu yönde etkilenebilir. Özellikle Avrupa Birliği üyeliği sürecindeki Türkiye’nin iletişimin stratejik kullanımına çok acil ihtiyacı vardır.
Peki Türkiye Ne Yapmalıdır?
Türkiye öncelikle şimdiye kadar neleri yanlış yaptığını, neleri eksik bıraktığını, dünya kamuoyunda nasıl algılandığını dürüstçe, hiçbir komplekse kapılmadan tespit etmelidir. Yani bir nevi “hasar tespit çalışması” yapılmalıdır.
Bu çalışma, soruna “teşhis konulması” açısından da önem taşımaktadır. Sorun saptandıktan sonra, Türkiye’nin imajının oluşturulmasının sadece “devlet kurumlarının ya da siyasal iktidarın” görevi olmadığı gerçeğinden hareketle, bu konuya toplumun bütün katmanları dahil edilmelidir.
Türkiye’nin dünya kamuoyunda doğru algılanmasında sanatçıların da akademisyenlerin de, sporcularının da, sivil toplum örgütlerinin de önemli katkıları olacaktır. Türkiye sahip olduğu insan kaynağı potansiyelini harekete geçirerek, doğru algılanacağı bir çerçeve oluşturmalıdır.
Türkiye stratejik iletişim yönetiminin sağladığı imkanları kullanarak kime hangi mesajı vereceğini ve seçtiği hedeflere ulaşmada kullanacağı araçları doğru belirlemelidir.
Türkiye’nin küreselleşen dünyada yol haritası olacak bir “stratejik iletişim planı” yoktur. Bu plan olmadan belirlenen hedeflere ulaşmanın imkanı da yoktur!
Türkiye nasıl bir iletişim stratejisiyle yola çıkacağına vakit kaybetmeden artık karar vermelidir. Pusulasız yol alan Türkiye’nin yönünü kaybetme ihtimalinin yüksek olacağı bilinmelidir.


www.okur-yazar.net

27 Kasım 2015 Cuma

PAZARLAMADA YENİ BİR TREND : NONMARKETING






Dünyada ve Türkiye’de bir süredir yeni bir pazarlama trendi gelişiyor. Kısa vadeli satış hedefi içermeyen ama kendi tüketici evrenini, onları bilinçlendirerek, eğiterek, ona değer katarak, adeta iş ortağı gibi çalışarak yaratmayı öngören “Nonmarketing” trendi…
Yeni tüketicinin yarattığı bu trend her geçen gün daha fazla şirket tarafından benimsenip yayılıyor. Önümüzdeki yıllarda pazarlamanın akışını değiştirmesi beklenen “Nonmarketing” kavramının ne olduğunu, temel modellerini, dünyadaki ve Türkiye’deki örneklerini ilk defa Turkishtime gündeme getiriyor.

Dünyada ve Türkiye’de iş dünyasının kuralları yeniden yazılırken pazarlamaya ilişkin modeller de değişip dönüşüyor. Hızla değişen tüketici eğilimleri ve artan rekabet, pazarlama alanında da yeni arayışları beraberinde getiriyor. Şirketler dünyasında yükselen yeni bir trend ise pazarlamanın geçirdiği değişimi işaret ediyor: Nonmarketing. Nonmarketing trendini kısaca ‘pazarlama olmayan pazarlama’ olarak tanımlamak mümkün. Bu pazarlama uygulamaları tüketicileri bilinçlendirerek, eğiterek, farklı platformlarda katılımcı olmalarını sağlayarak ve onları destekleyip değer katarak markaya yönelik bir tüketici evreni kurmayı hedefliyor. Nonmarketing ile şirketler, tüketicilere önemli katma değerler sunarak uzun vadeli bir bağ kurulmasını sağlıyor. Kendi ürün ve hizmetlerini tüketmeyen kitlelere ulaşarak onları kendi tüketim evrenlerine katmayı hedefliyorlar. Bu uygulamalarda doğrudan pazarlamaya yönelik agresif bir tutum sergilenmiyor. Bununla birlikte söz konusu model içine giren eğitim, danışmanlık ve bilinçlendirme çalışmaları kısa vadeli satış hedefleri de içermiyor. Nonmarketing şirketin mesajını tüketiciye ulaştıran ve uzun vadede sadık bir müşteri kitlesi yaratmayı amaçlayan bir pazarlama trendi olarak öne çıkıyor. TEB’in hane halkına finansal ürünler konusunda sunduğu Aile Akademisi eğitimleri ya da TTNet’in internet okuryazarlığı eğitimleri bu son trende yönelik birkaç örnek. Takip eden sayfalarda Türkiye’de dikkat çeken nonmarketing örnekleriyle ilgili detaylı bilgi ve değerlendirmeler bulacaksınız.

Rekabet nonmarketing’i doğurdu

Türkiye ve dünyada nonmarketing uygulamalarının ortaya çıkmasına neden olan belli başlı birkaç etken bulunuyor. Bu unsurların başında ise tüketici eğilimlerinde yaşanan dönüşüm yer alıyor. Yeni tüketici grubu, doğrudan ve agresif pazarlamaya mesafeli yaklaşan bilinçli tüketicilerden oluşuyor. Şirketler, tüketicilerin dönüşen eğilimlerine cevap verebilmek için gittikçe daha fazla sayıda nonmarketing uygulaması hayata geçiriyor. Böylelikle yeni tüketici gruplarıyla iletişim ve bağ kurmakla kalmıyor, düzenledikleri eğitim ve bilinçlendirme toplantılarında verdikleri bilgi veya danışmanlık desteğiyle sadakate dayalı bir ilişki geliştiriyorlar.

Nonmarketing’i doğuran koşulların başında gelen bir diğer unsur ise iş dünyasında rekabetin artması ve kâr marjlarının giderek düşmesi. Artık şirketler, mevcut müşteri kitlesi için rekabetin doygunluğa ulaştığı görüşündeler. Bu alanda hareket edebilecek alan neredeyse kalmadığından kendi müşterilerini kendileri yaratma yoluna gidiyorlar. Tüketicilere daha önce kullanmadıkları ürünlerle ilgili doğrudan marka tanıtımı yapmadan eğitim ve bilinçlendirme çalışmaları yürütüyorlar. Elbette tüketicilerin algısında ‘bilgi desteği veren ve fayda sunan şirket’ olarak öne çıktıklarından tüketicilerine daha rahat ulaşabiliyorlar. Bu durum da rekabette alanı kalmayan şirketlere yeni tüketici grupları, yeni kategori yaratma imkanı sunuyor. Türkiye’deki milyonlarca bankasız nüfusun ihtiyaçlarına yönelik geliştirilmiş olan finansal ürünlerle ilgili bankaların eğitimler düzenlemeleri, KOBİ’lere danışmanlık verip onlarla buluşma toplantıları yapmaları bu yaklaşımın somut örneklerini oluşturuyor. Finans kuruluşları, böylelikle mevcut müşteriler için rekabet etmenin yanı sıra müşteri kitlesini büyütme yoluna gidiyorlar.

Eğitimden girişimci desteklemeye

Yeni ortamda sayısı giderek artan nonmarketing örneklerinde belli başlı etkinlikler öne çıkıyor. Eğitim ve danışmanlık çalışmaları bu alandaki en dikkat çeken model. Şirketler tüketici grubunda yer almayan kişileri tüketim evrenlerine dahil edebilmek için kendi segmentleri içinde eğitimler sunarak uzun vadeli bir bağ tesis ediyorlar. Benzer şekilde bilinçlendirme toplantıları ile müşteri kazanmayı, mevcut müşterileri ile ilişkilerini genişletmeyi hedefliyorlar. B2B odaklı işler yapan şirketler, girişimcilerin ayakta durmasını sağlamak için onlara yatırım desteği verip girişimcilik danışmanlığı sunuyorlar. Bu girişimcilerin kendi işlerini oturtmasıyla kendi ürünlerine talep göstermelerini bekliyorlar. Bununla birlikte dijital mecralar da nonmarketing uygulamaları için önemli olanaklar sunuyor. Dijital mecralarda herkese açık uygulamalar ve oyunlaştırma deneyimleriyle tüketicilere ulaşıyor, bu mecralardaki takipçi kitlelerini biraz daha geliştirmeyi hedefliyorlar. Benzer şekilde dijital mecralar, eğitim ve bilinçlendirme çalışmaları için de uygun maliyetli mecralar olma özellikleriyle sıklıkla nonmarketing uygulamaları için kullanılıyor. Nonmarketing uygulamaları offline mecralarda ağırlıklı olarak uygulansa da hem tüketici eğilimleri hem de şirketlerin maliyet stratejileri açısından online mecralar da geniş olanaklar sunuyor.

NONMARKETING İLE ŞİRKETLER…

Kısa vadeli sıcak satışı hedeflemiyor
Tüketicileri bilinçlendirme yoluyla kendi tüketim evrenini yaratmayı amaçlıyor
Tüketicilerle uzun vadeli bir bağ kurmalarına olanak sağlıyor
Dijital mecralarla uyumlu modeller geliştirerek temel marketing faaliyetlerine destek sağlıyor
Kurumsal sosyal sorumluluk projelerinden farklı olarak daha az bütçeyle daha çok tüketiciye ulaşıyor.

Markaya yönelik doğrudan pazarlama yerine bir tüketim evreni yaratmayı hedefliyor
Eğitimler yoluyla tüketicilerle yakın bir bağ kuruyor
Tüketicilere doğrudan ulaşarak onlara tüketiciden öte bir statü sunuyor.

NONMARKETING’İN UYGULAMA BİÇİMLERİ

Eğitim çalışmaları
Tüketici bilinçlendirme uygulamaları
Dijital eğitim ve oyunlaştırma uygulamaları
Girişimci destekleme uygulamaları
Kulüpler ve sivil toplum etkinlikleri
Danışmanlık hizmetleri
Fikir geliştirme merkezleri
Farklı nitelikteki yarışmalar

NONMARKETING’İ TETİKLEYEN UNSURLAR

Değişen tüketici eğilimleri
Rekabetin hızla artması
Kâr marjlarının düşüşe geçmesi
“Kendi müşterini kendin yarat” ilkesinin ortaya çıkışı
Yeni tüketici kategorileri yaratma zorunluluğu

ÖRNEK UYGULAMALAR

Türkiye’de nonmarketing uygulamalarının örnekleri gittikçe artıyor. Eğitimden dijital uygulamalara kadar şirketler yeni gelişmekte olan bu pazarlama trendine yönelik yaratıcı uygulamalar geliştiriyor. İşte Türkiye’deki belli başlı nonmarketing uygulamaları…

Ağzına Sağlık Türkiye

UNILEVER

Unilever’in markası Signal, Türk toplumunun ağız ve diş sağlığı bilincini artırmak amacıyla “Ağzına Sağlık Türkiye” projesini uyguluyor. Dünya çapında 40’tan fazla sağlık geliştirme programını destekleyen Signal, Türkiye’de projeyi Dünya Diş Hekimleri Birliği (FDI) ve Türk Diş Hekimleri Birliği (TDB) işbirliğiyle sürdürüyor.

Girişimci Geliştirme Programı
AKBANK

“Akbank Girişimci Geliştirme Programı” kapsamında 2012’de 44 girişimciye beş tam günlük bir eğitim olanağı sağlandı. Endeavor, KAGİDER ve Inovent tarafından da desteklenen programda girişimcilere kurmak istedikleri işleri nasıl tasarlayacakları, uygulamaya koyacakları ve yönetecekleri konularında destek verildi.
Akbank Gönüllüleri Tasarrufu Anlatıyor

AKBANK
“Akbank Gönüllüleri Bankacılık ve Tasarruf Anlatıyor” adlı proje ile Özel Sektör Gönüllüleri Derneği ve Para Durumu firmasının işbirliğinde ve gönüllü Akbank çalışanları ile hayata geçti. Özel eğitim alan 60 gönüllü Akbanklı İstanbul’da yaklaşık 3 bin 500 ilköğretim okulu öğrencisine “Bankacılık ve Tasarruf” konusunu anlattı.
KOBİ’leri Bilgilendirme Toplantıları

AKBANK
Akbank KOBİ Bankacılığı Bölümü, 2012’de de KOBİ’lere finansal ürün ve hizmetler sunmaya, bilgilendirme toplantıları ve çeşitli kampanyalar düzenlemeye devam etti. Ticari Bankacılık Bölümü orta büyüklükteki işletmelerin ihtiyaçlarına uygun ürünler sunarak ve çeşitli kurumlarla işbirlikleri geliştirerek KOBİ’lerin performanslarını artırmalarına katkıda bulundu.

İnternetle Hayat Kolay
TTNET

Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı işbirliğiyle yürütülen proje, henüz internetle tanışmamış geniş bir kitleyi internet okuryazarı haline getirmeyi hedefliyor. Bir yılı geride bırakan proje kapsamında bugüne kadar 2 bin 750 kişiye internet okuryazarlığı eğitimleri verildi. Eğitimlerden genel olarak daha önce internet kullanma fırsatı bulamayan kadınlar ve erkekler yararlanıyor. Proje, katılımcıları e-devlet uygulamaları, görüntülü haberleşme, internetten alışveriş ve bankacılık işlemleri gibi internetin gündelik yaşamı kolaylaştıran uygulamaları ile tanıştırıyor. Proje kapsamında her hafta yaklaşık 75 kişi 5 günlük eğitimi tamamlıyor ve sertifika almaya hak kazanıyorlar.
Anadolu Sohbetleri

GARANTİ BANKASI
2002 yılında başlayan “Garanti Anadolu Sohbetleri”, Garanti Bankası’nın ülkenin önemli üretici gücü olan KOBİ’lerin vizyonuna katkıda bulunmak amacıyla, il ve ilçelerin sanayi ve ticaret odalarının da katkılarıyla Anadolu’da toplantılar düzenliyor.
Bankacılık Akademisi

YAPI KREDİ BANKASI
Yapı Kredi Bankacılık Akademisi; 2008 yılı Mayıs ayından bu yana sürdürdüğü eğitim ve gelişim faaliyetlerini bankacılık, kişisel gelişim, liderlik ve sosyal sorumluluk olmak üzere dört ana alanda gerçekleştiriyor. Akademi bünyesinde öncelikli olarak Koç Finansal Hizmetler çalışanları olmak üzere müşterilere, üniversite öğrencilerine, çalışanların ailelerine ve sosyal sorumluluk projeleri kapsamında farklı katılımcı gruplarına da eğitim ve gelişim konularında hizmet veriliyor.

Bilinçli Anne Sağlıklı Bebek
P&G

Şirketin bebek bezi markası Prima’nın UNICEF ve Sağlık Bakanlığı işbirliğiyle yürüttüğü ve hastanelerde doğum yapan tüm annelere bebeklerin sağlıklı gelişimi konusunda bilgilerin aktarıldığı proje 2004 yılından bu yana yürütülüyor. Ülke genelinde 81 ilde Sağlık Bakanlığı’na bağlı doğum yapılan tüm yataklı tedavi kuruluşlarını kapsayan proje kapsamında 4 milyon anneye ulaşıldı.

Ergenlik Dönemi Değişim Projesi
P&G

Milli Eğitim Bakanlığı Sağlık İşleri Daire Başkanlığı işbirliği ile ergenlik döneminde gençlerin yaşadıkları ile ilgili bilgilendirme projesi olan ERDEP’te 81 ilde 10 milyon kişiye ulaşıldı. Projenin amacı gençlerin ergenlik döneminde karşılaştıkları sorunları atlatma konusunda yardımcı olmak.

Gezici Eğitim Aracı

PIRELLI

Pirelli, 2013 yılı sonuna kadar 21 ilde 200’den fazla noktada, bireysel kullanıcılara ve satış noktalarına ulaşarak lastiklerin güvenliğe ve yakıt tüketimine olan etkileri konusunda bilgilendirmeyi amaçlıyor. Lastik hava basıncı, lastik diş derinliği, mevsimine uygun lastik kullanımı ve Pirelli’nin üstün performanslı ürünleri konusunda eğitim verecek olan Pirelli Gezici Eğitim Aracı, ilk eğitimini Mersin’de gerçekleştirdi.

Teknolojide Kadın Hareketi
VODAFONE

Teknolojide Kadın Hareketi Projesi, kadının teknolojiyle güçlenmesini hedefleyen, bu çerçevede kadınlara eğitimlerin verildiği ve akabinde yapılan yarışma sonucu kadınların teknolojik iş fikirlerini hayata geçirmeleri için sermaye sağlandığı bir proje olarak hayata geçti. 2011 yılında başlayan proje, Türkiye Vodafone Vakfı tarafından, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı desteğiyle; Türkiye Kadın Girişimciler Derneği (KAGİDER) ve Türkiye Bilişim Vakfı (TBV) işbirliğiyle hala devam ediyor. Program kapsamında verilen eğitimler, evkadınları ve çalışan kadınlara yönelik düzenlenen iki ayrı programda gerçekleşiyor. Proje kapsamında ilk yıl 1300 kadına teknoloji eğitimleri verilirken, teknolojinin kullanıldığı, uygulanabilir bir iş fikrinin arandığı Teknolojide Kadın Hareketi Yarışması’na ise Türkiye’nin her yerinden farklı eğitim seviyelerinde toplam 312 kadın başvurdu. Teknolojide Kadın Hareketi Yarışması’nı kazananlara, sermayeye ek olarak Vodafone’dan bir yıllık mobil iletişim hizmetleri paketi ile KAGİDER, TBV ve Vodafone’dan 1 yıllık mentorluk desteği verildi.


Uluslararası Girişimcilik Merkezi
VODAFONE

Türkiye Vodafone Vakfı’nın hayata geçirdiği Uluslararası Girişimcilik Merkezi (UGM), uluslararası düzeyde girişimcilik konusunda yaygın bilinçlendirme çalışmaları sürdürmeyi amaçlayan bir platform. Kalkınma Bakanlığı, UNDP (IICPSD), Habitat Kalkınma ve Yönetişim Derneği ana ortaklığıyla desteklenen UGM, çok yeni bir platform olmasına rağmen ilk yıl için yüz yüze ve online eğitimler ile 5 bin kişiye ulaşmayı hedefliyor. UGM faaliyete geçtiği günden itibaren çeşitli üniversitelerde gençlerin girişimcilik algı ve becerilerini geliştirmek ve iş fikri oluşturmalarına katkı sağlamak üzere “Fikir Üretme Kampları” ve genç girişimcilerin finansal risklerini etkin bir şekilde yönetebilmeleri hedefiyle “Büyüme için Finansal Stratejiler” eğitimleri gerçekleştirerek binin üzerinde gence ulaştı. Merkezde Türkiye’deki girişimcilik alanında mevcut ihtiyaçları belirleyerek, bu doğrultuda yol haritaları çiziliyor ve Türkiye’deki girişimci envanteri çıkarılıyor. “Türkiye’deki girişimci insan kaynağının, girişimciliğin her alanını özümseyecek bütüncül bir eğitim müfredatı ile girişimci rol modellerinin sayıca artışını destekliyoruz” diyen Türkiye Vodafone Vakfı Başkanı Hasan Süel, hedef kitleye özel modüler eğitimler geliştirdiklerini de belirtiyor: “UGM eğitimlerinden yararlanan genç ve kadın girişimcilerin, sürecin en başından sonuna kadar yanında olarak mentorluk ve çıraklık mekanizmalarıyla pratikte de deneyim kazanmasını sağlıyoruz.”

Avealabs Kuluçka Merkezi
AVEA

AveaLabs Kuluçka Merkezi, bilgi ve iletişim teknolojileri sektöründe şirket kurmak veya işlerini büyütmek isteyen genç girişimcilere altyapı ve pazarlama kanallarını açmanın yanı sıra projelerini büyütüp geliştirebilecekleri bir ekosistem sunuyor. Kuluçka Merkezi’ne başvuran girişimciler, Avea’nın ofis imkanları, teknik altyapısı ve bilgi birikiminden faydalanarak kurguladıkları iş modellerini geliştiriyor. Merkezin sunduğu test merkezi ve pazarlama olanakları, özellikle mobil operatörler ve benzeri kurumsal müşterilere yönelik servis/ürün geliştirmek isteyen girişimciler için önem taşıyor. Kuluçka Merkezi’nde bugüne kadar Linxa, Intellica, Havooz, Bayt ve Crenno olmak üzere beş şirketin 6 ila 18 ay arasında değişen çalışma süreleri boyunca toplam dokuz proje geliştirildi. AveaLabs Birim Müdürü Dr. Salih Ergüt, özellikle yeni dönem şirket kabullerinde KOSGEB’in teşviklerini kuluçka merkezi şirketlerine kullandırmak adına yeni düzenlemeler yapıldığını belirtiyor: “2013 Ağustos ayı içerisinde tamamlanacak yeni dönem başvurularına istinaden, başvuru aşamasının akabinde ön elemeyi geçen 20 girişimcimize KOSGEB Girişimcilik Eğitimi’ne ücretsiz katılma fırsatı sunulacak. Bu eğitim sonucunda sertifikaya hak kazananlar ise KOSGEB’den 30 bin TL’lik hibe alabilecek.”

Genç Fikirler Güçlü Kadınlar
INTEL

Intel’in Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve KAGİDER işbirliğiyle gerçekleştirdiği “Genç Fikirler, Güçlü Kadınlar” projesi, 18 – 30 yaş arası gençler aracılığıyla kaynaklara erişimin sınırlı olduğu kesimlerde kadınların güçlendirilmesi ve kadına karşı ayrımcılığın önlenmesi için teknoloji kullanımı ile çözüm önerileri üretmeyi hedefliyor. Intel Genç Girişimci Programı kapsamında düzenlenen atölye çalışmaları ile 18-30 yaş arasındaki gençlere, teknolojiyi kullanarak sorunlara karşı fikir geliştirme, yenilikçi ve uygulanabilir çözümler üretme ve bu çözümleri hayata geçirmeye yönelik bilgiler veriliyor. Bu atölye çalışmalarında kadınların çalışma hayatı, eğitim, sağlık, çevre, yönetim mekanizmaları gibi alanlarda karşılaştıkları problemlere yönelik teknoloji destekli çözüm önerileri veya proje üretmeleri destekleniyor. Katılımcılar, altı adımdan oluşan Intel Genç Girişimci Programı Fikir Kampı ile de bir süreç içinde fikir geliştirme aşamalarından geçerek, belirlenen soruna yönelik uygulanabilir çözüm önerilerini ortaya çıkarmaya çalışıyor. Intel Türkiye, Ortadoğu ve Afrika Bölgesi Kurumsal İlişkiler Direktörü Ferruh Gürtaş programa hakkında şunları söylüyor: “Genç Fikirler Güçlü Kadınlar’ projesinin ilk Fikir Kampı’nı, Mayıs ayında Kütahya’da gerçekleştirdik. Kütahya’dan tam 1752 başvuru geldi. Farklı illerden ise yaklaşık 200 adet başvuru alındı.” Fikir Kampları, Kütahya’nın ardından, Gaziantep’te ve Erzurum’da devam edecek. Projeyle üç yılda Türkiye genelinde binin üzerinde genç kadına ulaşılması hedefleniyor.

Girişimciye Turkcell Gücü
TURKCELL

Teknolojiyi etkin kullanan girişimcilerin yetişmesine ve büyümesine, sürdürülebilir iş modellerinin geliştirilmesine destek olan Turkcell, “Girişimciye Turkcell Gücü” sloganı altında tüm kaynak ve deneyimini girişimcilere sunuyor. 21 iş ortağıyla birlikte 2001 yılında oluşturulan Turkcell Partner Program aracılığıyla inovasyona dayalı girişimciliği destekleyen Turkcell, bu ekosistemde bireysel ve kurumsal müşterilere pek çok çözümle destek veren 200′e yakın iş ortağı ve sayısı 5 bini aşan yazılım geliştirici topluluğu barındırıyor. Sonrasında Turkcell Partner Network adını alan program, turkcellpartner.com ile iş ortaklarının iş ilanlarına ve tanıtım içeriklerine yer veriyor, kariyer arayışındaki bireylere ve çözüm arayan müşterilerine iş geliştirme fırsatları yaratıyor. Portalda yer alan iş ilanları, haftada 5 bin yılda ise 50 bin sektör profesyoneli tarafından okunuyor. Her bir ilan, anında 3 bine yakın takipçiye ulaşıyor.

Girişim Fabrikası
TURKCELL

Turkcell İnkübasyon Programı kapsamında 4 Mayıs 2011’de Özyeğin Üniversitesi işbirliğiyle hayata geçirilen Girişim Fabrikası, teknoloji alanında yüksek potansiyelli, sürdürülebilir işler kurmak isteyen teknogirişimcileri fikir aşamasından ürün lansmanı aşamasına kadar destekleyen bir iş hızlandırma programı. TEB ve Tahincioğlu Holding’in de destek verdiği Girişim Fabrikası’nda fikirden ticari ürün aşamasına; girişimcilere teorik ve pratik konularda koçluk, hukuki danışmanlık, çalışma ortamı ve finansman konularında olmak üzere her noktada destek var. Turkcell Genel Müdür Yardımcısı Koray Öztürkler’in verdiği bilgiye göre yatırımcılarla startup şirket kurmak isteyenleri bir araya getiren Fabrika’ya iki yılda yaklaşık 900 başvuru yapıldı ve bu fikirlerden süzülerek hayata geçen ilk şirketler markalaşma yolunda ilerliyor. Öztürkler, “Girişim Fabrikası’na iki yılda 116 kadar başvuru oldu, bunlardan 115’i Girişim Fabrikası Kampı’na seçildi. Desteklenen 17 girişimin yaklaşık değeri 7.3 milyon TL değer üzerinden toplam 2 milyon TL yatırım ve 500 bin TL hibe desteği aldı” diyor.

Eğlen, Öğren, Hijyen

UNILEVER
Unilever Türkiye’nin Domestos ve Lifebuoy markalarının desteğiyle sürdürülen “Eğlen, Öğren, Hijyen” projesi, çocukların, erken yaşlardan itibaren hijyen konusunda farkındalık geliştirmelerini sağlamak ve bu konuda doğru tutum ve davranış geliştirmelerini amaçlıyor.



Hatırla Kazan
ANADOLU SİGORTA

Anadolu Sigorta, Facebook üzerinden kullanıcıların beğenisine sunduğu online oyununda birinci olan kullanıcıya iPad hediye ediyor. Oyun sayesinde bir taraftan kullanıcıların hoş zaman geçirmeleri sağlanırken, diğer taraftan sigorta bilincini arttırmak ve sigorta ürünlerinin hafızalarda yer edinmesi amaçlanıyor.
Kadın Girişimci Buluşmaları

GARANTİ BANKASI
Garanti Bankası, 2007 yılında Türkiye Kadın Girişimciler Derneği (KAGİDER) ile birlikte kadın girişimcilere iş hayatlarında destek olmak amacıyla, “İşimi Büyütüyorum” sloganıyla eğitim vermeye başladı. İşimi Büyütüyorum eğitimleri kapsamında 100 kadın girişimciye dört gün boyunca genel muhasebe, finans, pazarlama, yönetim vb konularda eğitimler verildi. 2013 yılı Kadın Girişimci buluşmaları İstanbul, Sakarya, Çanakkale, Nevşehir, Sivas ve Mersin illeri ile devam ediyor.

Yangın ve Deprem Merkezi
AKSİGORTA

Aksigorta Yangın ve Deprem Merkezi 7-14 yaş grubundaki çocuklara, yangın ve deprem gibi afetlerden korunma eğitimi vermek ve sigorta bilincini yerleştirmek amacıyla ilk olarak 1996 yılında Genel Müdürlük binasında kuruldu. Merkez, daha fazla çocuk tarafından ziyaret edilebilmesi amacıyla Ekim 2008’de Şişli Belediyesi Bilim Merkezi’ne taşındı. Haftanın 7 günü açık olan Yadem’de bugüne kadar binlerce kişiye deprem ve yangın konularında eğitim verildi. Merkeze hala yılda 100 binin üzerinde ziyaret gerçekleşiyor.

Akıllı Para Yönetimi
HSBC

Genç Başarı Eğitim Vakfı, Akıllı Para Yönetimi Programı 40’a yakın ülkede HSBC tarafından finanse ediliyor. HSBC çalışanları tarafından gönüllü olarak 2010 yılında ilköğretim okullarında başlatılan programın beş yıl içinde tüm ülkeye yayılması amaçlanıyor. Bu programda, paranın toplumdaki rolü, parayı paylaşmak, akıllı tüketici olmak ve bir iş kurarak gelir elde etmek gibi temel kavramlar öğretiliyor.


Turuncu Damla
ING BANK

ING Bank’ın tasarruf bilincini artırmaya yönelik finansal okuryazarlık projesi “Turuncu Damla” kapsamında, 2012-2013 döneminde ilk olarak İstanbul’da 12 bölgede, toplam 15 okulda, ilkokul üçüncü sınıfta okuyan yaklaşık 2 bin çocuğa tasarruf konusunda bilgilendirme ve bilinçlendirme eğitimleri verilecek.

Akılcı İlaç Projesi
ABDİ İBRAHİM

İlk kez Dünya Sağlık Örgütü tarafından 1985 yılında başlatılan ve 1992’den bu yana Sağlık Bakanlığı tarafından uygulamaya konulan “Akılcı İlaç Kullanımı” konusunda sorumluluk üstlenen Abdi İbrahim kampanya ile bilinçsiz ilaç kullanımının toplum sağlığı ve ekonomiye yansımalarının önlenmesine katkıda bulunmayı hedefliyor.

Gençlere Sağlık Projesi

PFIZER

Gençlere Sağlık- Sağlık Okuryazarlığı Projesi, 17-25 yaş grubundaki gençlerin temel sağlık konularındaki farkındalıklarını ve bilgilerini akran eğitimi yolu ile arttırmayı amaçlıyor. 2005’ten 2011 yılı sonuna kadar 36 ilde 111 akran eğitimi ve 6 eğitmen eğitimi ile 2 bin 300 gence doğrudan, çarpan etkisiyle 23 bin kişiye dolaylı olarak ulaşıldı.

Alzheimer Çağrı Merkezi

BİLİM İLAÇ

Hasta yakınlarının yaşam kalitelerinden ödün vermeden en kolay şekilde bu sürecin üstesinden gelmelerine destek olmak amacıyla, Türkiye’de bir ilk olarak Bilim İlaç, Alzheimer Derneği ve Alzheimer Vakfı ile birlikte “Alzheimer Çağrı Merkezi” hayata geçirildi. 2009 yılında proje ilk önce pilot olarak 3 ilde (Ankara, İstanbul ve İzmir), 30 doktorun hastası ile yola çıkılarak uygulanmaya başlanan proje 30 Eylül 2009 tarihinde Türkiye geneline yayıldı.

Mavi Bisiklet

ROCHE

Roche Türkiye, 2006 yılından bu yana, Sağlık Bakanlığı Kanserle Savaş Dairesi Başkanlığı onayı ve Türkiye Bisiklet Federasyonu işbirliği ile “Mavi Bisiklet, Kanserde Erken Tanı İçin Yol Açık” kampanyasını gerçekleştiriyor. Kampanya sayesinde altı yılda beş coğrafi bölge ve 27 ilde, 10 binin üzerinde kişi, Türkiye A Milli Takım bisikletçilerinin yanında pedal çevirerek kanserle mücadeleye katıldı. 2 bin 500’ün üzerinde vatandaş ise yerel seminerler ile kanserde erken tanının önemi konusunda bilgi sahibi oldu.

FİYONK Projesi

NOVARTIS

“Fiyonk Projesi”, meme kanseri alanında çalışan hekimler ve meme kanseri tanısı almış hastalarla yapılan görüşmelerden hareketle ortaya çıkan bir rehberlik projesi. Hasta-hekim iletişimini güçlendirmek amacıyla hayata geçirilen Fiyonk Projesi kapsamında meme kanseri ile ilgili çalışan hekimlere interaktif toplantılar düzenleniyor.


Microsoft, Türkiye’deki bilgisayar okuryazarlığı oranın artması ve bilişim teknolojilerinin sosyal imkânları kısıtlı gençler tarafından da kullanılabilmesi amacıyla “Bilenler Bilmeyenlere Bilgisayar Öğretiyor” projesini başlattı. Çok sayıda sivil toplum kuruluşunun paydaş olarak yer aldığı projede bugüne kadar 78 ilde 152 bin kişiye ulaştı. Gönüllü eğitmenler tarafından vatandaşlara güvenli internet kullanımı, bilgisayar okuryazarlığı gibi eğitimlerin verildiği proje kapsamında 1200 eğitmen farklı alanlarda eğitimler verdi ve proje için 25 bilişim akademisi açıldı. Bilgi ve iletişim teknolojileri konusunda gençlerin kapasitelerinin geliştirilmesine yönelik olarak Habitat Kalkınma ve Yönetişim Derneği, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı ve Microsoft ortaklığında 2005 yılında geliştirilen “Bilenler Bilmeyenlere Bilgisayar Öğretiyor’ projesi, 2009 yılında Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı’nın da ortaklığı ile daha da güçlendi.

Gelecekle Buluşma
MICROSOFT

Microsoft Türkiye, 2012′de başlayan “Gelecekle Buluşma” toplantılarıyla 1 milyon KOBİ’ye ulaşmayı hedefliyor. Bugüne kadar 10 ilde 2 bin 500′den fazla KOBİ’ye ulaşan projede katılımcılarla bilişimin gücünden nasıl daha fazla yararlanabilecekleri, teknolojinin firma yönetiminde kendilerine nasıl yardımcı olabileceği ve teknoloji yatırımlarıyla maliyetlerin nasıl azaltılabileceğine dair bilgi paylaşılıyor.
Açık Akademi
MICROSOFT
Türkiye’nin ilk ve tek herkese açık, ücretsiz uygulama geliştirme yazılım okulu olan Açık Akademi, Ocak 2012’den beri 120 binden fazla öğrenciye ulaşarak yoğun bir ilgiyle karşılandı. Türkiye’nin genç ve dinamik bilişim kullanıcılarını, uygulama geliştirici olmaya yönlendiren projeden 2 bin 600 öğrenci mezun olurken yaklaşık 205 bin saat eğitim verildi ve 800′e yakın uygulama yazıldı.

Lastiklerde doğru hava basıncı
MICHELIN

Dünyanın en büyük lastik üreticilerinden biri olan Michelin, “Lastiklerde doğru hava basıncı” aktiviteleriyle sürücüleri lastiklerde düşük hava basıncının trafikte yarattığı tehlikelere karşı bilinçlendirmek için yola çıktı. Trafik kazalarını azaltmak ve önlemek amacıyla 2004 yılında başlayan aktiviteler, 2013′te de devam edecek. İstanbul, Ankara ve İzmir ve Bursa’da düzenlenen etkinliklerde, karayolu hareketliliğinin daha güvenli ve ekonomik hale getirilmesi için lastiklerin rolüne dikkat çekiliyor. Sekiz yılda 25 bin 500′den fazla aracın lastik basınçlarını kontrol ettiklerini belirten Michelin yetkilileri, kontrol edilen her 10 araçtan üçünün tehlikeli boyutta düşük hava basıncı seviyesinde olduğuna dikkat çekerken araçların yüzde 58′inin lastiklerinin hava basıncının düşük olduğunu tespit ettiklerini ifade ediyor. Yapılan kontrollerde sürücüleri lastiklerdeki düşük hava basıncının sonuçları konusunda uyaran Michelin uzmanları, basıncın düşük olmasının lastiğin esnekliğinin dolayısıyla yol tutuşunun azalmasına neden olduğu konusunda da sürücüleri uyarıyor.

İyi Dersler Şoför Amca
MICHELIN
Michelin’in trafikte ilkyardım, trafik güvenliği, trafikte iletişim ve davranış konularında servis şoförlerine verdiği eğitimler 2012′de başladı. 1500′e yakın servis şoförüne ulaşılan proje, daha fazla servis şoförüne ulaşmak amacıyla online platforma da kaydırıldı. İstanbul Umum Servis Aracı İşletmecileri Esnaf Odası (İSAROD) işbirliğiyle hayata geçirilen “Online Eğitim Odası” ile 2013 yılında 7 binden fazla servis şoförüne ulaşılması hedefleniyor.


Schwarzkopf Akademi
TÜRK HENKEL

Schwarzkopf Professional ürünlerinin doğru ve en üstün performansı sağlayacak şekilde kullanılması için 1993 yılında kurulan Schwarzkopf Akademi, zaman içinde sektörü ve çalışanlarını daha da ileriye götürecek eğitimler içeren bir yapıya büründü. Her yıl 2 bin 300 ilâ 2 bin 500 profesyonelin katıldığı eğitimlerin içeriği geliştirilerek kuaförlerin işini geliştirmesi için ihtiyaç duyacağı pek çok konuyu da kapsar hale getirildi. Akademide kuaförlük eğitimi almış, mesleğini uygulamış ve Schwarzkopf eğitimlerinden geçerek teknik uzman kadrosuna alınmış eğitmenler ve onlara destek veren kuaförler görev alıyor. Ürünleri doğru kullanarak müşteri memnuniyetini sağlamak için kuaförlerin saçın yapısından başlamak üzere renk kombinasyonları, boyalı saçın bakımı, kesim, şekillendirme gibi teknik bilgilerle kuaförler destekleniyor. Ayrıca Schwarzkopf Akademi’de kuaförler, moda ve trendler ile bu trendlere uygun kesim ve renklendirme çalışmaları içeren eğitimler de alıyor.


Aile Akademisi
TEB

Türk Ekonomi Bankası (TEB) toplumun finansal okuryazarlık düzeyini yükseltmek ve tasarruf bilincini geliştirmek amacıyla Ekim 2012’de TEB Aile Akademisi’ni hayata geçirdi. TEB Bireysel ve Özel Bankacılık Genel Müdür Yardımcısı Gökhan Mendi, TEB Aile Akademisi kapsamında TEB şubelerindeki bireysel portföy yöneticilerini Boğaziçi Üniversitesi sertifikalı altı aylık bir eğitim programına dahil ederek Aile Danışmanı olarak yetiştirdiklerini belirtiyor. TEB’de şubelerdeki eğitimlerin yanı sıra talep olduğu takdirde, istenilen kurum ve kuruluşlara özel, hedef kitleye yönelik Aile Akademisi eğitimleri de veriliyor. Gökhan Mendi, bunların yanı sıra Mayıs ayında Ankara’da ilk TEB Aile Akademisi Evi’ni açıldığını ekliyor. Şube içi eğitimlerin yanı online eğitimlerde http://www.teb.com.tr/bireysel/aile_akademisi/ adresinden tüketicilere sunuluyor. TEB Aile Akademisi kapsamında dijital mecradaki bir başka uygulama ise TEB Çocuk. TEB Çocuk ile çocuklar paraları tanıyor, paranın değerini, para kazanmayı ve biriktirmeyi öğreniyor. TEB Çocuk’a www.tebcocuk.com adresinden ve ücretsiz olarak AppStore’dan ulaşılıyor. Gökhan Mendi’nin verdiği bilgilere göre şubelerimizde, kurum ve kuruluşlarda verdiğimiz eğitimlerle 50 bini aşkın kişiye finansal okuryazarlık eğitimi verdik. 2013 yılı sonuna kadar ise 100 bin kişiye bire bir eğitim vermeyi hedefliyoruz.

Çevre Dostu Yaşam

TESCO KİPA

Tesco Kipa Çevre Dostu Yaşam Projesi ile tüketicileri bu konularda bilgi sahibi yapmayı, yeni geliştirilen ürünleriyle hem çevreye duyarlı hem de ekonomik alışveriş yapmalarını hedefliyor. Proje kapsamında bir internet sitesi hazırlandı. Sitede çevre dostu yaşam konusunda pratik önerilerde bulunuyor ve bilgiler veriliyor. Ayrıca, hipermarketlerde bulunan çevre dostu ürünler tüketicilerin kolayca bulabilmeleri için işaretlendi.

Eğiticilerin eğitimi
GÜBRETAŞ

Gübretaş’ın düzenlediği “Eğiticilerin Eğitimi” programı kapsamında bugüne kadar 8 bin uzmana eğitim verdi. Geçtiğimiz Ocak ayında Çankırı, Çorum, Kastamonu, Kırıkkale ve Ankara’da yapılan eğitimlere bine yakın tarım danışmanı ve ziraat mühendisi katıldı. Tam gün süren eğitim toplantılarında Gübretaş’ın uzman ziraat mühendisleri katılımcılara “Toprak Bilgisi ve Toprak Analizi Sonuçlarına Göre Gübreleme Programı Oluşturulması” ve “Bitki Besleme ve Gübreleme Teknikleri” konularını anlattı.

Anne Okulu
PHILIPS AVENT

2012 yılında başlayan Philips AVENT Anne Okulu projesinde ilk uzman olarak Ayşe Öner ile çalışıldı. Bu programda, doğum sonrası süreçte emzirme ile ilgili yapılması gerekenler, yaşanılan sıkıntıları aşmak için profesyonel öneriler, kullanılması gereken ürünler paylaşıldı. Anne Okulu’ndaki ana tema farklı konularda uzman isimleri anne, anne adayları ve babalarla buluşturarak bu süreçte ihtiyaçları olabilecek konulara yer vermek. Projenin ikinci fazında gerçekleştirilen eğitim programında, dünya çapında son derece önemli bir kariyere sahip olan Psikolog, Yazar ve Eğitim Uzmanı Aletha Solter, annelerle birlikte oldu. Anne Okulu’na 100′ün üzerinde anne ve anne adayı katıldı.

KOBİ Dönüşüm

HALKBANK

KOBİ’lerin sürdürülebilir kurumsal uygulamalarının gelişimine destek olunması amacıyla Halkbank KOBİ Dönüşüm projesini yarattı. KOBİ Dönüşüm programı kapsamında Bursa, Gaziantep ve Çorum illerinde düzenlenen konferanslara yaklaşık toplam bin KOBİ temsilcisi ve ilgililer katıldı. Söz konusu üç ilde 30 adet firmaya bir günlük ücretsiz işyeri durum tespit çalışmaları yapıldı ve iki adet KOBİ’ye yönelik bir yıl sürecek ücretsiz eğitim ve danışmanlık hizmetlerine başlandı.

Hijyen Eğitimi

SELPAK

2002 yılından beri ilköğretim çağındaki çocukları el hijyeninden tuvalet kağıdı kullanımına kadar bilgilendirerek çocuklara doğru kişisel hijyen alışkanlıkları kazandırmaya çalışan Selpak, Milli Eğitim Bakanlığı ile birlikte yürüttüğü bu platformda 60 ilde, 8 bin 2 okulda, altı milyonu aşkın öğrenciye kişisel hijyen eğitimi verdi.

Sağlığı Geliştiren Okullar Projesi
UNILEVER

“Sağlığı Geliştiren Okullar” projesinin amacı çocuklara sağlıklı bir çevrede daha sağlıklı yaşam tarzına uygun bilgi ve davranışları kazandırmak ve onların ileride kendi sağlıklarıyla ilgili doğru karar verebilme yeteneklerini güçlendirmek. 11 ilde gerçekleştirilmesi planlanan “Sağlığı Geliştiren Okullar” projesi Rize’deki Atatürk İlköğretim Okulu’nda başlamıştı.

Yol Arkadaşı
GOODYEAR

Goodyear, “Yol Arkadaşı” kamyon şoförleri için Nisan’da “Dünya’nın Yükünü Birlikte Çekiyoruz” sloganıyla başlattığı roadshowla 9 bin kamyon şoförüne ulaştı, 1250 şoföre sağlık kontrolü yaptı. Kısa sürede Türkiye’nin 34 ilini dolaşan roadshow ile toplam 10 bin km yol kat edildi.

Yola Sağlam Çık
BRISA

Brisa, Lassa markası ile “Yola Sağlam Çık” projesi kapsamında uzun yol şoförleriyle bir araya gelerek “sağlıkla ve güvenle” trafiğe çıkmalarını sağlamak amacını taşıyor. Proje kapsamında 63 gün boyunca 45’ten fazla noktayı ziyaret edecek olan Lassa “Yola Sağlam Çık” ekibi sağlıklı beslenmeden fiziksel egzersizlere kadar birçok konuda ağır vasıta ve uzun yol sürücülerini bilgilendiriyor.

“Yola Güvenli Çık, Yolun Hep Açık”

BRIDGESTONE

Bridgestone’un “Think Before You Drive” global kampanyasının Türkiye ayağını oluşturan “Yola Güvenli Çık, Yolun Hep Açık” kampanyası, sürücüleri trafikte alınacak basit önlemler hakkında bilgilendirerek bu konuda toplumsal bir bilinçlenme sağlamayı ve bu sayede ülkemizde yaşanan trafik kazalarını en aza indirmeyi hedefliyor.

KOBİ Akademi
TEB

TEB KOBİ Akademi, KOBİ’lerin işlerini geliştirmeye yönelik bilgi ihtiyacını karşılamak, KOBİ’lerin uzun vadede ulaşmak istedikleri hedeflere yönelik hazırlık yapmalarını sağlamak için özel olarak geliştirilmiş ve KOBİ’lerin ihtiyaç duydukları konularda uzmanları tarafından ücretsiz eğitim almalarına olanak sağlayan programlar bütünü bir proje. TEB KOBİ Akademi çatısı altında Kurumsal Gelişim Eğitimleri, Gelecek Stratejisi Konferansları, TEB Tarım Buluşmaları ve TEB Kamu Buluşmaları düzenleniyor. TEB KOBİ Akademi çatısı altında bugüne kadar 39 ilde 68 etkinlik düzenlendi ve 19 binden fazla iş insanına ulaşıldı.
KOBİ TV
TEB
İnternet üzerinden yayın yapan sitede yeni iş fırsatlarından pazarlama ve satış bilgilerine, banka kredisinden KOSGEB desteklerine, dış ticaret için yurtdışı pazarlarından fuar haberlerine, yeni Türk Ticaret Kanunu ile vergi mevzuatı değişikliklerine ve inovasyondan teknogirişim girişimciliğe kadar pek çok konuda bilgilendirici binlerce video bulunuyor.

Melek Yatırım Platformu
TEB

Melek yatırım yapmak isteyen, varlık sahibi, yenilikçi, farklı alternatifleri yatırım alanında değerlendirmeye açık, vizyoner bireyleri girişimlerle bir araya getirmeyi amaçlayan bir platform. TEB Özel Melek Yatırım Platformu sadece yurtiçinde değil, yurtdışında melek yatırım statüsünde yatırım yapılabilecek projeleri de müşterilerinin görüşüne sunuyor ve tecrübeli melek yatırımcılar ile tanışıp deneyimlerini paylaşabilecekleri bir platform yaratıyor.

Forex Eğitimleri

İNTEGRAL MENKUL DEĞERLER

Her gün online olarak katılımlara açık olan Forex Eğitimleri forex analizleri, ekonomik gelişmelerin yorumlanması, işlem platformu ve kârı maksimize etmek adına verilecek işlem taktiklerinden oluşan konu ile ilgili soruların anlık olarak cevaplanabildiği kapsamlı eğitim online programı.

Ulusal Eczane Akademisi
PFIZER

Eczacıların mesleki gelişimlerine katkıda bulunmayı hedefleyen toplantıların ilki İstanbul, Kocaeli, Mersin, Adana, İzmir, Balıkesir, Uşak, Ankara, Konya, Samsun, Tokat, Kayseri ve Hatay gibi 24 farklı ilden yaklaşık 100 kadar eczacının katılımıyla gerçekleşti. İlk kez bu yıl düzenlenen Ulusal Eczane Akademisi toplantıları daha önce Pfizer Eczane takımı tarafından bölgesel olarak düzenlenirken, toplantıların artık ulusal çapta ve daha geniş kapsamlı olması hedefleniyor.

Hedef 20 Bin Kadın
DOĞUŞ GRUBU

Toplumda önemli bir yere sahip olan kadınların aile ekonomisinde söz sahibi olmak üzere bilinçlenmesi ve paranın idaresi için finansal okuryazar olabilmesi için Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İSMEK, Doğuş Grubu ve Para Durumu işbirliğinde başlatılan proje kapsamında 2013 yılında İSMEK’li 20 bin kadın kursiyerin finansal okuryazar olması amacıyla seminerler düzenleniyor.



http://satiskocum.blogspot.com.tr